1 Haziran'da yürürlüğü girecek olan yeni Türk Ceza Kanununda "imar kirliliğine neden olmak" gerekçesiyle dava açılabilecek. Basından edinilen bilgilere göre Büyükşehir ve İlçe belediyelerinin ihbarları üzerine İstanbul'da Savcılıklarca açılan şu anda iki dava var.

İstanbul'un önemli sorunlarından biri de plansız, kuralsız yapılanmadır. Hem görsel kirlilik yaratan, hem de bu tarihi kente izi zor silinir darbeler veren kaçak yapılanma bir türlü engellenememiştir. Üstelik seçim dönemlerinde de ivme kazanmış, nasıl olsa "buna da göz yumulur" düşüncesi halkın önemli bir çoğunluğuna hakim olmuştur. Gecekondular, kaçak katlar, imar planına veya ruhsata uygunsuz yapılanmalar adeta İstanbul'a hakim olmuştur.

Bence kişinin cephedeki balkonunu kapatması bile uygun değildir. Çünkü cepheyi bozan, değiştiren, bütünle uyumlu olmayan bir görüntü ortaya çıkarmaktadır. Oysa kimse bunu düşünmemektedir. Önemli olan yer kazanmak, rüzgarı kesmek veya başka kişisel nedenlerdir. Uygulamalar böyle keyfi olunca da sonuçta biçimsiz, estetikten uzak, garip cepheler, sonradan oturtma katlar, çatılar, giriş katları vb. ortaya çıkmaktadır. Zaten günümüzde, kentin mimari karakterini yansıtan bir özellikle binaların çoğaldığından bahsetmek güçtür. Başka bir ifadeyle, şöyle bir etrafınıza bakın, özellikle de konut inşaatlerine bakın, sanki birbirinin aynı. O binayı alıp Ankara'ya da götürebilirsiniz, Erzurum'a da, Edirne'ye de fark etmez. Çünkü bulunduğu yerin çevre özelliklerinden hiç nasibini almamıştır. Bir de sonradan bireye göre değişiklikler yapılınca yapının hiçbir özelliği kalmıyor. Buna pencere kayıtlarını başka bir malzemeyle değiştirmeyi ve gelecek yıla bırakılan sıvasız binaların tepelerindeki filizleri de eklemek mümkün.

Sanırım yasaya dayanılarak açılacak davalar çok sayıda olacaktır. Dileğim böyle uygulamalara karşı yasanın caydırıcı olması.  Nedense insanımız kuralları tanımamayı kendine hak, kuralsız ve düzensiz yaşamayı da özgürlük zannediyor.

Yazımı bitirmeden taktirle karşıladığım bir gelişmeyi de haber vermek istiyorum. Türkiye, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün raporuna göre, son iki yılki ağaçlandırma faaliyetleri sayesinde, dünyanın en fazla ağaç diken ilk on ülkesi arasına girmiş. Bu işe gönül veren, iş edinen herkese çok teşekkürler.

Özellikle yaz aylarında hafta sonları İstanbul'da biraz dinlenecek temiz hava alacak, doğayla başbaşa kalacak birkaç ağaç gölgesine hasret kalıyoruz. Şehir içindeki  mevcut ağaç gölgeleri ise zaten mangal yakan, pervasızca yayılmış insanlarca (yine kuralsızlığın bir örneği!!!) işgal edilmiş oluyor. Demokrasi Parkı, Maçka Parkı, Fenerbahçe Parkı gibi yeşille ve park düzeniyle buluşacağımız, yeşil alanlara ihtiyacımız var.

Her ne kadar İstanbul'da Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün bahsettiği kadar ağaçla karşılaşamasak da, ülkemizin bir yerlerinde ağacın, ormanın, parkın arttırılmış olması çok sevindirici. Darısı İstanbulluların başına!