Bu kez köşemi kısa bir açıklamadan sonra genç meslektaşlarım, öğrencilerime bırakacağım. Bu yılki Yerleşim Planlaması ve Tasarımı dersinde Kadıköy Meydanı ve Çevresinin bedensel engelliler açısından erişilebilirliğini nasıl incelediklerini kendileri anlatacak. “Beykent Üniversitesi Mimarlık Bölümü son sınıf öğrencileri olarak Yerleşim Planlaması ve Tasarım dersinde grup olarak Kadıköy Meydan ve Çevresinin engelli insanlara ne kadar uyduğunu analiz etmek ve sunmak ödevini aldık… Bu sunumu nasıl yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Kadıköy’den defalarca geçmemize rağmen bu konu hiç aklımıza gelmemişti ve bunun için okuldan aldığımız ödev iyi bir fırsat oldu. Nasıl olurdu da bir engelli insanın yaşadıklarını sunabilirdik? Engelli değildik ve hiç düşünmemiştik… Engelli bir kişinin ne düşündüğünü, nasıl hareket ettiğini, nerelere gitmek istediğini bilmiyorduk. Bunun için Tulin Kılıç arkadaşımızın 3 yaşında havale geçiren kuzeninin sandalyesini aldık. İstanbul’daki bir çok insanın yaptığı gibi güneşli bir Pazar günü Kadıköy’e geldik, eğlenceli olabileceğini düşündüğümüz ödevimizi yapmaya başladık. Engelli arabasını arabamızdan çıkardık ve kurduk. Bu tecrübeyi daha iyi anlamak ve anlatmak için Pelin arkadaşımız sandalyeye oturdu ve başladık dolaşmaya. Daha birkaç metre gitmemiştik ki ilk problemle karşılaştık. Kadıköy meydanında kaldırımın bittiği noktadaki rampanın tam da ortasına araçlar park etmesin diye konulmuş mantarı gördük. Yolumuza devam edebilmek için geçmeyi denedik ama imkânsızdı. Pelin arabadan indi ve arabayı kucaklayıp mantardan atlattık, şaşkın bakışlar içinde… Evet bizim arabadan kalkmak ve belediyenin engelini aşmak şansımız vardı ama ya olmayanların… Bunu düşündükçe ödevimiz daha ciddi boyutlara geldi, buradan defalarca geçsek bu mantarı göremeyecektik. Belki dalgın bir günümüzde ayağımıza takılacaktı, o kadar. Daha sonra karşıya geçtik ‘acaba daha neler göreceğiz sorusu ile’. Beşiktaş iskelesine geldik kapıdan girdik görevliler kapıları açtılar ama bilet almamıştık. Bilet gişesinden önce para çekmemiz de gerektiğini düşünerek bir bankanın bankamatiğine yanaştık, Pelin sandalyeden uzanamıyordu tuşlara, kendini yukarı doğru itmeye çalıştı ama bir yardım almadan para çekmesi imkansızdı çünkü o engelli sandalyesinde oturuyordu. Bütün güvenlik önlemlerini alan banka engelli insanları unutmuştu… Paramızı alamadan gezmemiz gereken yerler vardı yolumuza devam ettik, daha doğrusu devam etmeye çalıştık… Daha sonra engelli insanların tuvalet ihtiyaçlarını bile gideremediklerini keşfettik, belediye güzel boyalı rampalar yapmıştı ama kaldırım rampa ve yol rampa bırleşim noktalarını unutmuş olacak ki aralarında kot farkları bırakmıştı… Sanki amaç yapmış olmaktı, kullanılması değildi? Biraz daha dolaşmaya devam ettik ama devamlı sandalyeden kalkıp yürüyerek. Kalkmadan ilerlemeye çalıştık ama kaldırımlar kırılmış, eğilmiş, bozulmuştu ve boğanın bulunduğu meydana gelmeden önce de kaldırım çalışması vardı. Ama yapılmakta olan işlemler bizim gezdiğimiz yerlerdeki gibi büyük savrukluk ve dikkatsizlikle yapılıyordu. Çok üzüldük çok gerildik ama geleceğin mimarları olarak bütün tasarlayacağımız yerlerde engelli insanları unutamayacağımızı acı bir tecrübe ile anladık… Anlaşılan ödevlerimizi tam yapmıyoruz çok eksik kalıyor. Deniz ile ortak fikrimiz belediye başkanlarının ya da şehir planlamadan herhangi bir görevlinin bir gününü, hatta sadece 1 saatini ayırıp bizim yaptığımız gibi sandalyeyle gezmesi, ancak, o zaman bize hak verecekler yani sesini duyamadığımız engelli vatandaşlarımıza… Artık kendi içimizde ayrımcılık yapmayı bırakıp bir çözüm getirmemiz gerekiyor. Ben engelli olsaydım evimden dışarı çıkmazdım herhalde. Biz bu acı tecrübeyle öğrendik ki çevremiz engellerle dolu ve aslında onları biz koyuyoruz. Demek ki kaldırmak da bizim elimizde. Bunu tüm meslektaşlarımızın kavramasını ve uygulamasını istiyoruz.” ---------------------------------- Not: Sevgili öğrencilerim Pelin Yetkin ve Bahri Deniz Özkoç’a çok teşekkür ederim.