Artık o kadar lüks bir toplum olduk ki!!! Aslında bunu Anadolu’yu da düşünüp tüm ülkeye genellemek doğru mu bilemiyorum ama İstanbulluların lüks bir yaşam sürdükleri kesin. Bugün arabamla üniversiteye geldim. Bu bir dönem boyunca çok çok iki-üç kez yaptığım bir şey. Etrafıma baktım, herkes bunu her sabah yapıyor aslında. Bir yığın araç, hepsi de sadece şoförü bulunan, trafikte iki saat tıkalı kalan yolda sefa sürdüğünü zanneden kişilerce kullanılıyor. İnsan kendine bu cezayı reva görüyor ya artık başka bir şey söylemek zor. Bu meseleyi burada bırakıyorum çünkü daha geçen hafta dile getirmiştim. Ancak bununla da ilişkili olan otopark meselesine dikkat çekmek istiyorum. Bir zamanlar değnekçi otoparkçılarımız vardı. Şimdi ise Belediyeye bağlı, yasal, nispeten kibar otoparkçılar var. Demek ki bir iyileşme var. Peki sorun nerede? Sorun otoparkın yerinde. Belediye bu otoparkları kentin genelini düşünerek mi yoksa lokal çözümler sağlayarak mı belirliyor acaba? Örneğin yol üzeri otoparklar o kadar arttı ki bu tip araç parkı mevcut yolu yüzeyinden daima bir şeridi daimi kapattığı için yine trafik sorununa neden oluyor. Mesele Kadıköy. Kadıköy’de benim bildiğim birden fazla belki üç-dört otopark var. En büyüğü Salıpazarı kurulmadığı zamanlarda kullanılabilecek olan Kuşdiliçayırı. Ancak gözlemlediğim o ki bunlar kullanılmıyor. Çünkü Kadıköy çarşı içine gelen, Bahariye’ye çıkan kimse buraları kullanmıyor. Oysa yürüme mesafesi de katlanılmayacak kadar uzun değil. Bu durumda Belediyenin de katkısıyla yol kenarı parklar kullanılıyor. Giren çıkan, yolcu indiren, mal bırakan derken yolun en az bir şeridi gün boyu işgal ediliyor. Dünyanın diğer metropollerinde merkez bu kadar hoyratça kullanılmıyor. Daha merkeze girmeden kişi aracını belirlenmiş büyük otoparklara bırakıyor, sonra toplu taşım araçlarına biniyor veya yürüyor. Doğrusu ve rantabl olanı da bu. İstanbul’daki gibi gideceğin dükkanın, mağazanın kapısının en çok 5 m. mesafesinde durmak lüksü sadece bize özgü. Aslında bu bir anlamda bencillikte. Herkes sadece kendini düşünüyor, ne kentte onun yarattığı park problemini ve trafik sıkışıklığını ne de zaman kaybını düşünüyor. Bu bencilliğimiz, maalesef düzensiz giden bir düzeni arttırarak ilerliyor. Günlük yaşamı bir düzen içinde yaşamak konusunda belediyelere büyük görevler düşüyor. Yaşam çok boyutlu, çok girdili, çok değişken ama bazı durumlarda da çok durağan. İşte bu park problemi, kişilerin araçlarıyla kent merkezini işgal etmeleri meselesi çok net ve belirgin. Ama belediyenin çözümü ki yol üstü parklara izin vermesi bu meselenin çözümüne olumsuz etki ediyor. Aksine belediye yol üstündeki tüm araçları çekmeli, gösterdiği otoparkları kullanmayanlara ceza kesmeli, toplu taşıma destek ve teşvik vermeli, kenti araçlara değil yayalara göre düzenlemeli. İki hafta önce bedensel engelli arkadaşlarımızla Kadıköy Meydan civarında fiziksel engelleri tespit ediyorduk, park eden araçların da ayrı bir engel olduğunu gözlemledik. Nasıl mı? Yukarıda bahsettiğim gibi Kadıköy merkez yol boyu park eden araçlarca işgal edilmiş durumda. Yoldan kaldırıma çıkmaya çalışan tekerlekli sandalye kullanan arkadaşımız çıkacak uygun bir yer uzunca bir süre bulamadığı (Defterdarlık binasının arkasındaydık) ve yine mecburen araç yolundan gitmek ve hayatını tehlikeye atmak zorunda kaldı. Zaten kaldırım taşları, yükseklikleri ve rampalar uygun değil, olanların önü de parasını veren park etme hakkını satın almış olanlarca doldurulmuş durumdaydı. Sonuçta kent insanlar içindir, araçlar için değil. Araç park yerleri de kentin önemli bir sorunudur. Bu sorun yola paralel parklarla çözülmemelidir, yola paralel parklar cepler halinde ve az sayıda düzenlenebilir (Bağdat Caddesindeki gibi) ama Kadıköy merkezde olduğu gibi adeta yola paralel döşenirse trafik problemini arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Belediyelerin artık kentin bazı merkezlerini zorunlu olmayan taşıt trafiğine kapaması gerekmektedir. Bu merkezlerden biri de Kadıköy’dür. Kadıköy’de yaşamak bir ayrıcalık olduğuna göre uygulamalar da ayrıcalıklı, bireyin yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik olmalıdır.