İstanbul’daki trafik illeti için çalışanların farklı saatlerde işe başlayıp bitirmesini eğer Valilik onaylarsa uygulayacaklar. Bugün İstanbul’da kovadan boşalırcasına bir yağmur yağıyor. Okula neredeyse iki saatte geldik. Bereket bugün dersim olmadığı için biraz kendime gelmek için fırsatım var. Ancak böyle iki saatlik yolculuklarımız pek de azımsanmayacak kadar sıklaştı. Hem sabah hem de akşam saatlerinde iki saat ve üstü zaman dilimlerini servis aracının içinde veya otobüste geçirir oldum. Kattetiğim mesafeye bakacak olursanız inanılır gibi değil, Suadiye-Maslak Ayazağa. Bazen Beylikdüzü’ne gittiğim zamanları anımsıyor ve nasıl gittiğime kendim bile inanamıyorum. Ama arada bir fark var, geçmişte iki saat yolculuk edip Suadiye-Beylikdüzü arasını katediyordum. Şimdi ise üçte birinden daha yakın bir uzaklık bitmek bilmiyor. Sabah gelirken kâh haberleri dinledim, kâh kestirdim, kâh düşündüm. Çalışanların farklı saatlerde işe başlayıp bitirmelerinin trafikte istenen rahatlamayı sağlayamayacağı fikri ağır bastı zihnimde. Çünkü İstanbul sadece sabah ve akşam dışında ulaşılabilir, trafiği olmayan bir kent değil ki? İstanbul’da arazi kullanımının trafik ile ilişkisi hiç bir zaman hesaba katılmadığı için öyle yerler var ki gün boyu trafik tıkalı. Mesela Maslak-Beşiktaş hattı böyle. Uzun soluklu alt yapı çalışmaları, üst üste açılan alışveriş merkezleri, henüz daha dolmamış olan gökdelen ofisler günün her saati bu bölgeyi trafik sorunu ile başetmek zorunda bırakıyor. Gelişi güzel park edenler, trafik akışını kendi kurallarınca devam ettiren ve hatta küçük kazalara her an sebebiyet veren minibüsler, lüksünden ödün vermemek için ısrarla hergün her yere arabasında tek kişi gidenler vs vs vs. Mesele sadece giriş çıkış saatlerinin farklılaşmasında değil. Mesele bizim kenti bilinçsiz kullanmamızda. Ben hâlâ denizden yeterince faydalanamadığımızı iddia ediyorum. Hatta kendimin kullanmadığını da itiraf ediyorum. Çünkü Kabataş-Bostancı arası harici inip bineceğim araçlardan gözüm korkuyor. Tek araca binip gitmek hele de ilk duraktan daha cazip geliyor. Oysa bütün mesele Ayazağa 4.Levent arasında. Burası deniz yolculuğu kadar zaman alıyor. Sonuçta iyice yorgun, gecikmiş olarak iniyorum araçtan. Çok erken saatlerde işe gidenler için de ayrıca toplu taşım araçlarının arttırılması gerekecek. Güvenlik de başka bir sorun olabilir. Malum sabah 6’da işte olmak için hiç olmazsa 5:15-5:30 gibi evden çıkmak gerek. Bu saatte çıkanların hepsi servisle evlerinden alınmayacağına göre, yine bir toplu taşım aracına binilecek ve daha önce pek olmayan yeni seferlerin konulması gerekecek. Ayrıca kişilerin vucut saatleri diye bir kavram da var. Bu kişinin üretkenliğinde, zihin açıklığında, öğrenme- üretme kabiliyetinin en üst düzeyde olmasında önemli bir kavram. Mesela ben özellikle günün erken saatlerinde daha üretken olurken, akşam saatlerinde daha az üretken oluyor ve mümkün olduğunca zihnimi dinlendiren faaliyetleri tercih ediyorum. Sabah altıda işe başlayan akşam kaçta sofraya oturur, televizyon seyreder, sosyal bir yaşamı olur ve uyur? Üniversitelerde 10’da başlayan ders sabah duru zihinlerle ders yapmayı olanaksızlaştıracak mı?