Gazeteci ve yazar Hakan Erdem’in kalemiyle kadına yönelik şiddet ve medyanın karmaşık ilişkisini derinlemesine ele alan yeni kitabı internet adreslerinde ve raflardaki yerini aldı. Erdem, toplumun önemli bir sorunu olan kadına yönelik şiddeti ve medyanın bu konudaki etkisini ele alan yeni kitabında toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve medyanın rolü üzerine çarpıcı bir analiz sunarak okuyuculara göz açıcı bir bakış açısı kazandırıyor. Hakan Erdem: “Kadına yönelik şiddet, sadece bir kişinin değil, bütün toplumun sorunudur. Bu sorunu anlamak ve çözmek için medyanın da önemli bir rolü var.” dedi. Erdem, medyanın kadına yönelik şiddetin normalleştirilmesi ve yayılmasında nasıl bir rol oynadığını araştırıyor. Haber kurgularından reklam diline kadar medyanın nasıl bir etkiye sahip olduğunu inceliyor ve toplumsal algıyı nasıl şekillendirdiğini açığa çıkarıyor. Kitap, çarpıcı istatistiklerle desteklenmiş, derinlemesine araştırılmış bir içeriğe sahip. Okuyucular, kadına yönelik şiddetin kökenlerini anlamak ve bununla mücadele etmek için güçlü bir kaynak bulacaklar.

Kadina Yo╠Êneli╠Çk S╠Ği╠Çddet Ve Medya

“Kadına Yönelik Şiddet ve Medya”, cinsiyet eşitliği ve medya etiği konularına ilgi duyan herkes için vazgeçilmez bir okuma. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda duyarlılık arttıkça medyanın bu alandaki rolü daha da önem kazanmaktadır. Hakan Erdem’in kitabı, bu kritik konuyu aydınlatmak ve toplumsal farkındalığı artırmak için önemli bir katkı sunuyor.

Kitap, kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel değil aynı zamanda psikolojik, duygusal ve ekonomik boyutlarını da ele alıyor. Medyanın bu şiddeti nasıl tasvir ettiğini, mağdurları nasıl temsil ettiğini ve izleyici üzerinde nasıl bir etki bıraktığını detaylı bir şekilde inceliyor.”

“Kadına Yönelik Şiddet ve Medya”, akademisyenlerden aktivistlere, gazetecilerden medya yöneticilerine kadar geniş bir okuyucu kitlesi için önemli bir başvuru kaynağıdır. Erdem’in analizi, kadına yönelik şiddetle mücadelede bilinçlendirme ve değişim için bir itici güç olacaktır.

Kitap sadece bir sorunun değil, çözümün de peşinde olan bir rehberdir. Bu kitap, kadına şiddetim karmaşık doğasını anlamak ve bu soruna karşı etkili bir mücadele yürütmek isteyen herkes için kaynak niteliğindedir. Okuyucularını sadece düşündürmekle kalmaz aynı zamanda harekete geçmeye teşvik eder.

KADIN KADININ YURDUDUR

Kadin Kadinin Yurdudur

Bu hafta beni çok mutlu eden biriyle tanıştırmak istiyorum sizi. Kendisiyle bir kere çok sevdiğim hem dostum, hem beğendiğiniz kıyafetlerimi aldığım  Nurdan'cığımın butiğinde tanıştım. Öyle uzun uzun sohbet edemedik, hatta üstünden epey zaman geçti. Malum turneye çıkacağım ve turnemin  bir ayağıda Bodrum. Bende çökertme gazetesinin imtiyaz sahibesi sevgili Miyase Karlıova'ya yazdım paylaşabilir mi diye... Bunun farkındalık projesi olduğunu belirttim. Bir baktım gazetede her gün yayınlıyor. Çok gazetede çalıştım ve ilanların gazeteleri ayakta tuttuğunu iyi bilirim. Sevgili meslekdaşımMiyase hanım hiç bir şey talep etmeden günlerdir yayınlıyor. Kadınlar için farkındalık projemize destek veriyor. Onu  bize yaptığı bu güzel jest, bana 'hala haset olmayan, güzel insanlar var' dedirtti. Özellikle bizim camiada. Çünkü zordur birine destek vermek, çıkar gözetmeden. En içten sevgi ve teşekkürümü yolluyorum grubum adına. 

AŞKIN TEZAHÜRÜ

Son günlerde bende bir heyecan sormayın gitsin. Kitabım bitmek üzere. Romanım her karışına aşık olduğum Toscana bölgesinde geçiyor. Ve çok güzel bir aşk romanı. İddialıyım. Hem Toscana'ya hem aşka aşık olacaksınız. Canım editörüm çok çalışıyor çok.

VEFA MI DEDİNİZ?

Vefa Mi Dedìnìz

Sevgili Neşe Aksoy'un rahatsızlığını ve veryansın sözlerini duyunca hem üzüldüm, hem eski bir yazım aklıma geldi. Şöyle yazmışım; Vefa camiamızda nedir bilir misiniz? "Palazlandığın anda yokluk günlerini unutmak, nereden geldiğini hatırlamamak, kendini paraşütle inmiş sanmak ve seninle aynı yolda yürümüş olanlara bir bardak buzlu su ikram etmek"Vefa camiamızda nedir bilir misiniz? Cenazelerde kadınların ve erkeklerin kara gözlükler takması, içli sesleriyle belki de hayatlarının rolünü yaparak ‘Çok değerliydi,yeridoldurulamaz,çok üzgünüm konuşamıyorum' demesi ama kameralar karşısında biraz daha vakit harcamak için içinden ‘sor biraz daha sor, ah anılar' diye gözyaşı dökmesi,sonra geride kalanları  ne arayıp ne sorması,onu arayıp soranlara ‘çok meşgulum' demesi... Yazmışımda yazmışım, ama maalesef doğruları yazmışım. Ve eklemişim; İşte öyle bir şey…Bilmez misiniz gideceğimiz yer aynı…Gireceğimiz çukur aynı…Hesap vereceğimiz yer aynı…Gireceğimiz metrekare aynı…Kimseye arazi falan hediye etmeyecekler. Üç aşağı beş yukarı,ne eksik ne fazla…Al malını,mülkünü,şöhretini yanında gel demeyecekler…

O zaman nedir bu afra-tafra…

Valla bilemedim.

Bildiğim tek sey;

Berhudar olun be hepiniz…

Veren de sağolsun vermeyen de…

Gören de görmeyen de…

El uzatan da uzatmayan da…

Nasılsa sonunda hepimizin ruhuna

EL FATİHA…

 Bu arada sevgili  Neşe Aksoy'a şifa diliyorum.

KİNO 2024

Goethe-Institut tarafından düzenlenen Kino 2024: Alman Filmleri Türkiye’de programının İstanbul gösterimleri Sinematek/Sinema Evi ortaklığıyla 2-5 Mayıs’ta yapılacak. Bu yılki yolculuğuna 43. İstanbul Film Festivali çerçevesinde gösterilen Alman yapımlarıyla başlayan Kino 2024’ün Sinematek/Sinema Evi’ndeki programı, Timm Kröger’in yönettiği “Her Şeyin Teorisi” filmi ile açılacak. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülü için yarışan film, 3 Mayıs’ta sahiplerini bulacak Alman Film Ödülleri’ne de En İyi Film ve En İyi Yönetmen dâhil tam altı dalda aday gösterildi. Ayrıca filmin başrol oyuncusu Jan Bülow, Kino 2024’ün konuğu olarak İstanbul’a gelecek ve gösterime katılacak. Berlin Film Festivali’nden ödülle dönen filmler de Kino 2024 seçkisinde yer alıyor. En İyi Belgesel dalında Teddy Ödülü kazanan “Teaches of Peaches” bunlardan biri. Müziği kadar sahne şovlarıyla da son 20 yıl içerisinde kuir feminist bir ikona dönüşen Peaches’ın yeni turnesinden konser anları ve arşiv görüntüleriyle zenginleşen eğlenceli bir belgesel. Berlinale’nin Forum bölümünün büyük ödülü Caligari-Preis’i kazanan “Shahid”, Thomas Arslan’ın yeni filmi “Verbrannte Erde”, Jürgen Baldiga’nın hayatını konu alan, Markus Stein imzalı belgesel film “Baldiga: Entsichertes Herz / Baldiga: Özgür Kalp”, Dane Komljen’in Berlin’in doğusundaki kuir feminist bir komünün gündelik hayatını filme aldığı “The Garden Cadences / Bahçe Kadanslarıs” ve Aslı Özarslan’ın yönettiği “Dirsek / Ellbogen” de gösterilecek filmler arasında.

DEVRİM ERBİL SOLO SERGİSİ

Devrim Erbil Maji Art Gallery'de Solo Sergisini açmanın gururunu yaşıyor!

Tüm teknik uygulamalarının bulunduğu eserlerinin ilk ve tek sergisi!

Serginin Felsefesi; Herhangi bir Devrim Erbil resmi, karmaşıklığı ve griftliğiyle “ruhun otansitesidir”. Dokusunda bu vardır. Dokuyu yakalar. Ruhun karmaşasını bir düzen içinde otantikleşir. Ve bunu izleyicisine doğrudan hissettirir. Bu resmin temsil etmedeki özgün başarısıdır. Ruhu kaynağına çağırır. Toprağa, çime, kokuya, gerçeğe. Bu resim ruhu görüngülerle değil, dingin bir “nüve” ile yakalar insanı düşünsenize…. Duygularımız ve otantik yanımız bize neyi isteyip neyi istemediğimizi ya da neyi daha çok neyi daha az istediğimizi gösterir. Otantik tarafınızı ve neye ihtiyacınız olduğunu belki de çocuklarımıza baktığımızda daha iyi anlayabiliriz. Çoğumuz doğa aracılığıyla koşulsuz sevmeyi öğreniriz. Kendimizi en kötü hissettiğiniz zamanlarda bile doğaya daha verici olmaya ve elimizden gelen şefkati göstermeye gayret ederiz. İşte ressamın doğaya yatkınlığı aslında ruha yatkınlığıdır. Resmin sonuçta yüzyıllardır asıl amacı derinliği yakalayabilmektir.

Erbil yapmıştır. Yatayda dikeyde derin. Eşsiz bir genişleme. Mükemmel bir estetikle…  Mutlaka görün derim.

HARİKAYDI

Lara Fabian, ‘Je t’aime Dünya Turnesi’ kapsamında İstanbullu hayranlarıyla buluştu.PiuEntertainment organizasyonuyla  Volkswagen Arena’da sahne alan sanatçı, etkileyici performansıyla hayranlarını müzikal yolculuğa çıkardı. Modacı Semih Doğruer imzalı beyaz ipek elbisesiyle göz kamaştıran Fabian, Türk izleyicisinin çok duygu ve coşku dolu olduğunu söyledi.

BAŞLANGIÇLAR

Ozan Yoleri'nin yönetmenliğini üstlendiği ilk uzun metrajlı filmi 'Başlangıçlar'ın Türkiye prömiyeri 43. İstanbul Film Festivali'nde gerçekleştirildi. Ozan Yoleri’nin yönetmenliğini üstlendiği ilk uzun metrajlı filmi ‘Başlangıçlar’, dünya prömiyerini 27. Tallinn Black Nights Film Festivali’nde gerçekleştirmiş ve festivalden 'NETPAC Ödülü’yle dönmüştü. ‘Başlangıçlar’ın Türkiye prömiyeri 43. İstanbul Film Festivali’nde gerçekleştirildi. Festivalin ulusal bölümünde yarışan ve biletleri günler öncesinde tükenen filmin gösterimine Ozan Yoleri ve başrol oyuncuları Ahsen Eroğlu, Hazal Subaşı başta olmak üzere tüm film ekibi katıldı. Paris'te yaşayan genç resim restoratörü Defne, aynı evi paylaştığı en yakın arkadaşının trajik ölümü üzerine İstanbul'a geri döner. Kafasını dağıtmak için küçük bir müzede kısa süreli bir staj yapmaya başlar, ancak eski hayatından ve Fransa'daki erkek arkadaşından giderek uzaklaşmaktadır. Defne'nin ne kadar kötü durumda olduğunu gören annesi, hiç anlaşamasalar da onu kanatlarının altına almaya karar verir. Defne, onun yardımıyla İstanbul'daki hayatını yeniden kurar ancak karşısına çıkan gizemli bir Osmanlı tablosu bu yeni hayatını tekrar alt üst edecektir. İstanbul'un gürültülü kent yaşamı, kayıplar, değişimler ve yetişkin yaşamının belirsizlikleriyle dolu ‘Başlangıçlar’, yirmili yaşlarının ortasında bocalayan Defne’nin hikâyesidir.Aysın Kadirbeyoğlu ve Ozan Yoleri’nin senaryosunu beraber kaleme aldığı filmde beklenmeyen bir kaza sonucu akademik ve özel hayatı alt üst olduğu için Paris’ten İstanbul’a dönen, yirmili yaşlarının ortasında bocalayan, genç resim restoratörü Defne’nin hikayesi anlatılıyor. Vigo Film ve Monday Films yapımcılığını üstlendiği ‘Başlangıçlar’ın başrollerinde Ahsen Eroğlu, Hazal Subaşı ve Özlem Zeynep Dinsel yer alıyor. Alara Hamamcıoğlu Bayraktar ve Ilgım Coşar’ın yapımcılığını gerçekleştirdiği film, 2022 ve 2023 yılları arasında İstanbul, İzmir ve Paris’te yapılan çekimlerle tamamlandı. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nden yapım desteği alan film TRT 12 Punto’da ön alım ödülünü kazanmıştı.

KISSADAN HİSSE

Günlerden bir gün, köylerden birinde bir çiftçinin eşeği kör kuyuya düşer. Eşek saatlerce acı içinde kıvranır ve bağırır. Sesini duyan sahibi gelip baktığında zavallı eşeği kuyunun dibinde görür. 

Çaresiz çiftçi köylüleri yardıma çağırır. Köylüler kör kuyudaki eşeği kurtarmak için ne yapacaklarını düşünürler ama sonuçta onu kurtarmanın imkânsız olduğuna ve bunun için çalışmaya değmeyeceğine karar verirler. 

Tek çare, kuyuyu toprakla örtmektir. Herkes ellerine aldığı küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkerek dibe döker. Bir süre sonra ise ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir ve sonunda yukarıya kadar çıkar. Köylüler kuyudan dışarı çıkan eşeğe çok şaşırır. 

İşte hayat da bazen bizim üzerimize yüklenir ve üzerimiz toz toprakla örtülüyormuş gibi olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile…