NE ÇOK SEVİLMİŞSİN

Bu hafta sanat camiası olarak yine beklemediğimiz bir haberle uyandık. Sevgili Metin Arolat'ın ölümü tanıyan tanımayan herkesi çok üzdü. Mesleğinde çok başarılı, disiplinli, çalışkan, vizyon sahibiydi. Çok kişide emeği vardır. Ama tüm bunların yanında mürhiş bir pamuk kalbe sahip, içinde kopan fırtınalara rağmen gülümsemesini, pozitif enerjisini hiç bırakmayan biriydi. Üst üste ağabeyi Demir, babası ve annesini kaybeden Arolat, bu konuyla ilgili "Bir de ağabeyim ölünce, çok neşeli bir aile düşün, bir anda herkes, babam odada ağlar, yas evi, kasvet evi, senelerce sürdü bu. Zaten babam da arkasından vefat etti, beyninde ur oluşmuş. Bir anda mahvoldu herkes, ben oradan kaçmak istedim" ifadelerini kullanmıştı. Annesinin ölümünden çok fazla yaralandı. Ailesiyle olan bir fotografını paylaşıp Arolat'ın "Bu gün anneciğim, babamın ve abimin yanına göçeli tam 4 yıl oldu. Şimdi üçü yan yana yatıyorlar. Oysa bu fotoğraf çekilirken böyle bir şey gelebilir miydi ki aklımıza?. Benim için en mutlu günlerin fotoğrafıdır bu. Hepimiz bir aradayken, henüz hiç kimse ölmemişken, dinmeyen acıyı, bitmeyen özlemi, sonsuz ayrılığı, sonsuz yalnızlığı henüz öğrenmemişken. Hepimizin bütün kaybettiklerimize dualarımı yolluyorum" dedi. Ve çok değil kısa bir süre sonra en sevdiği yerde, sahnede kalp krizi geçirdi ve kurtarılamadı.

İhmal var mı? Kullandığı diyet ilaçları mı yoksa evde takılan serum mu neden oldu? Bu sorular artık anlamsız. Çünkü bu dünyadan bir "melek kalp" göçüp ailesinin yanına kondu. Çok değil bir gün önce aklımdan geçirdim. Televizyon programıma başlıyorum, mutlaka konuk alayım diye not aldım. Ama aramayı sonraya bıraktım. Metin'in ölümü bir kez daha hiç bir şeyi sonraya bırakmamak gerektiğini hatırlattı. Aklına gelmiş madem, ara, sor. Niyet etmekle olmuyor, yapmakla oluyor. Sonra "neden yapmadım?" demek anlamsız oluyor. Behçet Necatigil'in dediği gibi "Bitmeyen işler yüzünden

(Siz böyle olsun istemezdiniz)

Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi

Kalbinizi dolduran duygular

Kalbinizde kaldı." 

Şimdi sevgili Metin seni özledim, gel laflayalım desek ne çare...

İşte bu yüzden " aramak mı istiyorsun ara... sevdiğini söylemek mi istiyorsun söyle... sarılmak mı istiyorsun sarıl... " Ama yarınlara bırakma. Çok geç kalma...

MUTLAKA

Okullar açıldı ve salgınlar kapıya dayandı. Hele çocukların arasında. Özellikle son günlerde ishal, bulantı ve kusma çok sık görülüyor. Çocuklarımıza hijyeni çok iyi anlatmamız lazım. Birbirlerinin eşyalarını kullanmamayı. Her gün sabah burun temizliğini öğretmeliyiz. Mikrobun en hızlı alındığı ve yayıldığı yer. Öksürüğümüz varsa ağzımızı nasıl kapatacağımızı, etrafımızı nasıl koruyacağımızı. Bir de şu grip aşısının aslında büyükten küçüğe ne kadar önemli olduğunu birbirimize anlatmalıyız. Bu arada benim oğlumda PFAPA sendromu var, çok duyulmuş bir şey değil. Zaten teşhis konana kadar çok doktor dolaştım. Özellikle erkek çocuklarda on yaşa kadar sürebiliyormuş. Otoinflamatuar bir hastalık olan PFAPA’nın bilinen bir tetikleyicisi yoktur. Ailesel Akdeniz ateşi (FMF)’nin yüksek olduğu bölgeler dışında çocuklarda en sık görülen periyodik ateş sendromudur. PFAPA sendromunun çocukluk döneminde yaygın bir şekilde görülen temel bulgusu 38 derecenin üstünde seyreden tekrarlayan ani ve yüksek ateş ataklarıdır. Ateş atakları her üç ila altı haftada bir meydana gelirken, ateşin kendisi genellikle yaklaşık üç ila beş gün aralığında sürer. Yüksek ateş ataklarının yanı sıra adenit ismi verilen lenf bezlerinde şişme, boğaz ağrısı (farenjit) ve ağız yaraları da (aftöz ülser) PFAPA sendromu belirtileri arasında gösterilir. PFAPA sendromunun teşhisinde faydalanılacak testler şöyledir:

Tam kan tahlili: Yapılacak kan tahlili sayesinde vücutta enfeksiyonun varlığı belirlenmeye çalışılır.

Eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) ve C-reaktif protein (CRP): Bu kan testleri genel inflamasyonu kontrol etmeye yarar.

Strep kültürü: Bu kültür testi, streptokokboğaz enfeksiyonunu ortaya çıkarmak içindir.Görüntüleme testleri: Özellikle BT taraması gibi görüntüleme testleri de PFAPA sendromu teşhisinde yararlanılan teşhis yöntemlerindendir. Genetik testler: Bunlar tekrarlanan ateşlere neden olan diğer sendromları kontrol etmek için yapılır. PFAPA sendromu hemen teşhis edilemeyebilir ve ilk tetkiklerde normal bir viral enfeksiyon tanısı konulabilir. PFAPA sendromu için yukarıda belirtilen detaylı testler hastalığın tanısı için faydalı olur. Yani sözün özü çocuğunuzda çok sık ateşlenme meydana geliyorsa mutlaka çocuk sağlığı ve hastalıkları doktoruna başvurun. 

GÜZEL AŞKLAR DİYARI

Mahsun Kırmızıgül'ü çok severim, yaptığı işleri çok beğenirim. Ama bu sefer çok zor dayandım. Bir kere konu artık yeter, aynı şeyde dönüp duruyoruz. Kast çalışması kötü. Meltem Cumbul Yılan Hikayesinde oynadığı Zeyno karakterinin kibar ve şık giyinen versiyonu. Eric Morris "rol yapmayın lütfen" tekniğini öğreten ve anlatan biri olarak tekniğin çok dışında kalmış. Halil Ergün'e, nedense baba karakterinde hiç bir zaman ısınamamışımdır. Hele botokstan sonra. Bilmiyorum sevemedim bu sefer. Taşlar yerine oturmamış, konu zaten artık tıkanmış.

UYANIŞ VE TUZAKLARI

Uyanış ve Tuzakları - Gerçekleri Anlatmak Zamanı Kitabında sevgili İlkay Buharalı diyor ki;

"Gerçek uyanış, başkalarının öğretilerinde değil, kendi hakikatinizde saklıdır."

 İçsel seyahatlerin yolları her zaman aydınlık ve güvenli değildir. Kimi zaman ışığın ardında karanlık gölgeler saklanır; ruhu besleyecek sözler, sahte rehberlerin dilinde azılı tuzaklara dönüşür. Yirmi yıllık bir gazeteci olarak kaleme aldığım bu kitap, gerçek ışığı arayanların karşılaştığı sınavları ve ruhani dünyayı kendi çıkarları uğruna sömürenlerin maskelerini düşürüyor. “Gerçek uyanışın” ne olduğunu açıklıyor. Spiritüel manipülasyonlara karşı yürekle aklın birlikte eşlik edeceği bir yol haritası sunuyorum size.

İçsel ışığınızı bulmak için çıktığınız bir spiritüel yolculukta, kime güveneceğinizi nasıl anlayacaksınız, sahte rehberlerin cazibesine kapılmadan, hakikatin izini nasıl süreceksiniz?  Spiritüel camiaya dair kimsenin bilmediği hakikatleri ve bu süreçte yaşadıklarımı tüm zorluklarına rağmen tüm çıplaklığıyla yazdım." diyor. Bu hafta bir solukta okudum, başucu kütüphanesine eklenecek kitaplardan. 

CENNETE BİLET

"Cennete Bilet" (Ticket to Paradise)" filmi, George Clooney ve Julia Roberts'ın başrolleri paylaştığı romantik komedi türünde bir yapım. Film, boşanmış bir çiftin, kızlarının aceleyle evlenmesini engellemek için birlikte harekete geçmelerini konu alıyor. Eski çift, kızlarının Bali'de tanıştığı bir adamla evlenmek üzere olduğunu öğrenir ve bu evliliğin onun hayatını mahvedeceğini düşünerek evliliği durdurmak için güçlerini birleştirir. Film, eski eşlerin geçmişlerindeki anlaşmazlıklarla ve hala süren çatışmalarla dolu ilişkisini komik bir şekilde ele alırken, aynı zamanda aşk, aile ve ikinci şanslar üzerine de mesajlar içeriyor. Hem tropik bir ortamda geçen sahneler hem de ünlü oyuncuların performanslarıyla hafif, eğlenceli bir yapım. Sabun köpüğü gibi ama patlamış mısır ve gazozla iyi gitti... 

 RUH SAĞLIĞI

 " Kralın Dört Eşi"çok sevdiğim bir hijayedir. modern yaşamın hızlı temposunda neyin gerçekten değerli olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir: Bir zamanlar bir kralın dört eşi varmış. Kral en çok dördüncü eşini sever, ona en iyi giysileri ve yiyecekleri sunarmış. Üçüncü eşini de çok severmiş ama hep başkalarının onu alacağından korkarmış. İkinci eşi ona en yakın olandı; kral, ne zaman bir sorunu olsa ona danışır ve her zaman destek bulurmuş. Ancak kral, birinci eşine pek dikkat etmezmiş, onun farkında bile olmazmış.

Günlerden bir gün kral ölüm döşeğine düşmüş ve her eşini yanına çağırıp, onunla birlikte öbür dünyaya gitmesini istemiş. Dördüncü eşi reddetmiş ve onu bırakıp gitmiş. Üçüncü eşi, “Hayır, ben bu dünyada kalacağım,” demiş. İkinci eşi, “Sana hep destek oldum ama öbür dünyaya seninle gelemem,” diyerek onu yalnız bırakmış. Ancak birinci eşi, “Ben seninle geleceğim,” demiş ve krala olan sadakatini göstermiş.

Kral, ilk eşinin bu fedakarlığına şaşırmış ve ona verdiği değeri hatırlamış.

Bu hikaye şu mesajı veriyor: Dördüncü eş, bedenimizi; üçüncü eş, mal ve mülkümüzü; ikinci eş, aile ve arkadaşlarımızı; birinci eş ise ruhumuzu temsil eder. Hayatın koşuşturmasında genellikle en çok ruhumuzu ihmal ederiz, ama ömrümüzün sonunda bize eşlik edecek olan tek şey ruhumuzdur. Modern dünyada hepimizin peşinden koştuğu kariyer, maddi kazançlar ve sosyal ilişkiler, elbette önemli olabilir. Ancak ruhumuzu, iç huzurumuzu beslemek de aynı derecede önemlidir. Tıpkı Kralın hikayesindeki gibi, en sonunda bize asıl eşlik edecek olan ruhumuzun sağlığıdır.

SONBAHAR EKİNOKSU

Sonbahar başlangıcı, yılın belki de en büyülü zamanlarından biri. Güneşin hala yüzünü gösterdiği ama hafif esintilerin de kendini hissettirdiği bu aylar, doğanın yavaş yavaş kabuğuna çekilmeye başladığı, insanın ise bir dönüşüm içinde hissettiği zamanların başlangıcıdır. Bir yandan yazın sıcak günleri geride kalırken, diğer yandan sonbaharın getirdiği dinginlik ve huzur içimizi kaplar.

Sonbahar Ekinoksu bu dönüşümün tam ortasında yer alır. 23 Eylül’de gerçekleşen bu astronomik olay, gece ve gündüzün eşit olduğu, doğanın dengeye kavuştuğu bir anı simgeler. Ekinoks, Latince "aequus" (eşit) ve "nox" (gece) kelimelerinin birleşiminden gelir ve gerçekten de bu günde gece ve gündüz neredeyse eşit uzunluktadır. Bir yandan yazın ışıltısını ve hareketliliğini geride bırakıp daha içe dönük bir döneme girdiğimizi hatırlatır, diğer yandan da doğanın dengede olma halini yansıtır. Sonbahar, renklerin adeta bir patlama yaşadığı, yaprakların altın sarısına, kırmızıya ve kahverengiye dönüştüğü bir mevsim. Bu renk cümbüşü, sanki doğanın kendi içinde bir şölen hazırladığı hissi uyandırır. Eylül’ün o tatlı serinliğiyle gelen tazelik, sabahları daha enerjik hissetmemizi sağlar, akşamları ise battaniyelerin altına girip sıcak içeceklerle keyif yapma zamanı gelir. Bu mevsimde küçük ama keyifli ritüeller yaratmak da çok hoş olabilir. Örneğin, sonbahar'ın  serin sabahlarında bir fincan kahve ya da çay eşliğinde doğaya bakıp derin bir nefes almak, günün en güzel başlangıçlarından biri olabilir. Ya da ekinoksun dengeli enerjisinden ilham alarak hayatında denge kurmak istediğin alanlara odaklanabilirsin. Belki de bir yürüyüşe çıkarak etrafındaki değişimi fark edebilirsin: ağaçlardan düşen yapraklar, değişen ışık, serinleyen hava... Her şey, hayatın doğal bir döngü içinde sürekli olarak değiştiğini hatırlatır. Sonbahar bize taze bir başlangıç yapma fırsatı sunar. Tatilin dinlendirici etkisinden sonra yeni projelere başlamak, hedefler belirlemek ve bu hedeflere doğru adım atmak için ideal bir zamandır. Sonbahar ekinoksu, hem doğada hem de hayatımızda dengeyi yakalamak için mükemmel bir hatırlatıcıdır. Doğa nasıl dengeyi sağlıyorsa, biz de kendi içsel dengemizi bulmak, enerji ve dinginliği dengelemek için bu zamanı kullanabiliriz. Hem yazın canlı enerjisini hem de sonbaharın huzurlu dinginliğini içimizde taşıyarak, hayatın bu döngüsel güzelliğinin keyfini çıkarabiliriz. Sonbahar, doğanın bize sunduğu en güzel hediyelerden biri: yavaşlamak, durup dinlenmek ve yeniden doğmak.

"Sonbahar, doğanın ikinci baharıdır; her yaprak bir çiçek gibi dans ederken, sen de kendi dönüşümünle harekete geç!" Hadi o zaman… Sevgi ve ışığınızla kalın.