"Ne Mutlu Türküm Diyene"  

            K. Atatürk  

 

Türkiye ulus-devlet anlayışına  geçmeden önce Fransa, İngiltere (halen) Prusya, Rusya'da olduğu gibi bir hanedanlık mevcuttu. Ülkeyi Osmanlı ailesi yönetiyordu. Osmanlı Devleti demek; Türk, Arap, Çerkez, Arnavut, Kürt vs. olmak üzere müslüman halklar; Ermeni, Bulgar, Rum, Sırp, Süryani, Keldani vs. gayri müslim halklar demekti.  

Osmanlı Devleti'nin bir diğer adı da "Devleti Aliye" idi. Yani Büyük devlet... Türk yönetim telakkisine göre dünyada tek geçerli ve meşru yönetim "devleti Aliye idi". Hatta eski Türkler Tanrı tarafından yeryüzüne indirilmiş olan yönetim yetkisi; İstemi Kağan'a ve onun çocukları olan Oğuzlara geçmişti. Yani yeryüzünü idare etmek, insanlar arasında huzur ve güveni sağlamak Türklere Allah tarafından verilmiş ilâhi bir yetkidir. Türklerin kendi yönetimlerini meşrulaştırma anlayışı böyleyken, acaba yabancıların bakış açısı nasıldı diye düşünülebilir. Bu konuda ecdadımızın komşusu olan Çin kaynaklarına baktığımızda şunu görüyoruz; Türk demek; Gök Tanrıya inanan halk demek, Türk demek; Tek Tanrıya inanan tevhid dini mensubu topluluklar demek...  

Eski Çin dilinde; Türk'ün Tanrıya inanan halk olarak algılanması, Türklerin Tanrı yolunda savaşan halk olarak kabul edilmesi anlayışını doğurmuştur. Tek Tanrılı dinlerin getirdiği esasa göre; Tanrı yaratıcıdır. Yeryüzünün de, mülkün de, herşeyin de yegâne sahibidir. Dolayısıyla ilâhi adaletin savunması görevini kendine inananlara vermiştir. Bu anlayış 3 bin yıllık yakın Türk tarihi boyunca kesintisiz devam etmiştir.  

18.yy'dan itibaren ulus devletlerin ortaya çıkması her ulusun kendi kaderini tayin hakkını elde etmeye yöneltmiş, Osmanlı-Türk devletinin bünyesinde yeralan Hristiyan halkların ayrı devletler kurarak, ana bünyeden ayrılmalarına sebep olmuştur. Özellikle batının tahrik ettiği kimi Müslüman topluluklarda (Arap, Arnavut, Boşnak) ana bünyeden kopmuştur. Ana bünyeden kopan Araplar panarabik bir ortak devlet kuramadığı gibi kopuş ve parçalanma batının tahriki ile devam etmiştir. K. Afrika'dan-Basra Körfezine uzanan alanda 20 den fazla Arap Devlet ortaya çıkmıştır.  

İşte bu ortamda Büyük Atatürk Türk isminin meydana getirdiği birleştirici misyonu ortaya koyarak "Ne Mutlu Türküm diyene" demiştir.  

Buradaki Türk kelimesi Alman ve Fransız ırkçılarının savundukları gibi genetik, soy kütüğüne bağlı bir anlayış olmayıp; sadece ve sadece "ben Türküm" demek suretiyle ana topluluğa dahil olmayı benimseyen mutluluk duygusudur.  

Atatürk'ün Türk kelimesine yüklediği anlam; ırk veya genetik bir takım kombinasyonlarla saf ırk yaratmak veya ari ırkının üstünlüğünü savunan faşistler gibi yeryüzünde kendisinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamak gibi bir anlayışa benzemez. Aksine ters düşer. Atatürk'ün savunduğu Türklük anlayışı, Türk kelimesinin Türk tarihi boyunca çıkış temeline dayanan ve o manaya istinad eden "Tanrıya inanan insanlar topluluğu" fikrine intibak eder.  

Yani Türk demek Tanrıya inanan ve adaletle hükmeden insanlar topluluğudur. Bu anlayış Türk kimliğine etnitisite ötesi bir manevi misyon yüklemektedir. Kişi Arap, Fars, Kürt, Çerkez, Rus, İngiliz olabilir. Herhangi bir ırka mensup olması onun "Ne mutlu Türküm diyene" demesine engel teşkil etmez. Çünkü Türk kimliği Yüce Tanrıya inanan halklar topluluğu demek olup Türklerin etrafında toplanan bütün halkları kapsayan genel bir kavramdır. Türk kimliğine etnik kökeni ne olursa olsun Tanrıya inanan, Allah rızası için çalışan, insanlığa ve evrensel hümaniter değerlere bağlı, adaletli insanlar dahildir. Türk kimliği ve "Ne Mutlu Türküm" diye ifade edilen mutluluk misyonu; Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Arnavut, Boşnak yakın hinterlantımızda yeralan bütün halkları kapsayan üst kimliktir. Atom nasıl ki parçalanamaz bölünemez bir bütünlüğü teşkil ediyorsa Türk kimliği de daha büyük alt kimlikler çerçevesinde düşünülemez.  

Bu Tanrıya ve insanlığa karşı ağır bir ihanet teşkil eder. Türk kimliği Müslüman halkları ve Tanrıya inanan bütün insanlığı kapsayan bir üst kimliktir. Türkiyelilik, kültürel haklar gibi fasaryalar Allah'a ve insanlığa karşı ihanet manası taşıyan, insanlığın ortak değerlerini inkâr eden sapık söylemlerdir. "Ne Mutlu Türküm Diyene" demek insanlığın ortak sloganı olduğu zaman insanlık gerçek huzura kavuşacaktır.