AKP Genel Başkanı ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Mayıs’ta şöyle demiş:

“Aslında olumlu bir gelişme oldu. Bundan önceki süreçlerde maalesef bu tür adımlar atılmıyordu. Ve bu adımın atılmasıyla, siyasetin ülkemizde çok daha yumuşama dönemine girdiğini görüyoruz.”

Bu sözlerden vatandaş olarak memnuniyet duyduğumuzu, ülkemiz için yararlı bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.

31 Mart 2024 Mahallî İdareler seçiminin sonuçlarının ışığında ve özellikle seçimden birinci Parti olarak çıkan Ana Muhalefet Partisi CHP'nin Genel Başkanı Sayın Özel'in söylemleriyle ve Cumhurbaşkanı ve İktidar Partisi AKP'nin Genel Başkanı Sayın Erdoğan'ı ziyaret  ederek attığı somut adımla ve Erdoğan'ın Özel'in ziyaretine mukabele edeceğini ifade etmesiyle oluşmaya başlayan ve sürekli olmasını temenni ettiğimiz  rahatlatıcı yumuşak havanın, Dış Politika uygulamalarımız bakımından da Türkiye’nin menfaatlerine uygun etkili sonuçları olacağına inanmaktayız, bunu temenni etmekteyiz.

Türkiye’nin, özellikle 2005’te başlayarak, 2009’dan itibaren belirginleşen dış politikadaki zikzaklarında, dış politika konularına dair söylemlerindeki yükselişlerde, alçalışlarda sert havada cereyan eden iç politikadan kaynaklanan sebeplerin de önemli payı olduğu düşüncesindeyiz.

2000’lere gelinceye kadar Türkiye’de Siyasî Partiler arasında üzerinde ortak akıl ve mantıkla ve millî mülâhazalarla asgarî müştereklerde birleşilebilmiş olan konularda dahi, iktidar ve muhalefetin sırf birbirlerinin doğrularını destekliyormuş duruma düşmemek için de farklı duruş ortaya koydukları izlenimi altındayız.

Demokrasi ile idare edilen Devletlerin Hükûmetleri dış politikalarında kendi Parlâmentolarının çeşitli kanatlarının tüm veya tüme yakın desteğini alabildiği ölçüde inandırıcı, dolayısıyla etkili ve başarılı olabilirler.

Başta ABD olmak üzere çeşitli Avrupa demokrasilerinde Hükûmetler onlardan beklediğimiz Türkiye’ye doğru olumlu yönelişlerde, alacakları kararlarda birçok kereler bize kendi Parlâmentolarındaki havayı ve bizden beklenen bazı davranışları gösterebiliyorsa, bizim de onlara karşı TBMM’deki havayı ve beklentileri gösterebilme imkânına kavuşmamız gereklidir.

Bunun gerçekleşebilmesi için TBMM’nin çatısı altında toplanan İktidar olsun, Muhalefet olsun bütün siyasi Parti grupları arasında Dış Politika alanında sırf Türkiye’nin yüce menfaatleri temelinde asgari müştereklerde buluşulabilmesine ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın karşılanabilmesi de Siyasî Partiler arasında istikrarlı bir şekilde düzenli iletişim ve erişimin ve bilgilendirmenin sağlanması zaruridir.

Ayrıca, iktidarın da TBMM’nin rolünü ve ağırlığını ön plâna çıkaracak, dünyada bu rolün ve ağırlığın algılanmasını sağlayacak tutum ve davranışlar içinde olması lâzımdır.

Başkanlık sistemiyle idare edilen yabancı ülkelerde dış politikada Parlâmentonun rolü nasıl hissettirilebiliyorsa, ağırlığı nasıl ortaya konulabiliyorsa bizim de bunu başarabilmemiz icap eder.

Türkiye’de iç siyasete hakim gergin havanın uzun zamandan beri ülkemizin doğrudan menfaatlerine müteallik konularda dahi  TBMM’de  ortak anlayışların ve ortak tutumların tahaddüs etmesine mani olduğunu düşünmek sanırız yanlış olmaz.

Dışişleri Bakanlığında geçen meslek hayatımız boyunca (1966 – 2004) Dışişleri Bakanlığı’nın birimlerinin sık sık Başbakan’ın, Dışişleri Bakanı’nın, Dışişleri Komisyonu Başkanı’nın Dış politika konularında TBMM’de yapacakları bilgilendirme konuşmaları için notlar ve konuşma metinleri hazırladıklarını bilenlerdeniz. Yine belirli aralıklarla dış politikanın gündemindeki konularda uzman memurlar olarak TBMM’nin çeşitli birimlerinde Milletvekillerine bilgi sunduğumuzu hatırlıyoruz.

Ayrıca, BMGS Butros Ghali zamanında 1992 yaz aylarında Kıbrıs müzakere süreci çerçevesinde Fikirler Dizisi üzerinde New York’ta cereyan eden müzakereler sırasında, Anavatan Partisi ve Refah Partisi tarafından verilen önergelerle TBMM’nin yaz tatilindeyken 25 Ağustos 1992 günü olağanüstü toplanmış olduğunu müşahhas bir örnek olarak hatırlatmak isteriz.

O toplantıda,  yapılan heyecanlı konuşmalarda KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın müzakerelerde uluslararası baskılara boyun eğmeden “millî davayı” üstün dirayet ve vukufla yürütüş tarzından   takdir ve övgüyle söz edilmiş; kendisine destek ifade olunmuş ve Kıbrıs konusunda sağlam bir dayanışma ortaya konulmuştur.  TBMM kabul ettiği deklarasyonda  “Kıbrıs'taki iki toplumun rızasına dayanmayan hiçbir çözümü kabul etmeyeceğini” dünyaya ilân etmiştir.

2014’te bilgisayara kaydettiğimiz bir bilgiyi de zikretmek istiyoruz:

O günlerde ABD Kongresi’nde Senato Tahsisatlar Komitesi’nin Dış Operasyonlar Alt Komitesi’nde bir konuşma yapan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Suriye ile ilgili gelişmeleri anlatırken sözü Türkiye’ye getirmiş ve Türkiye’de yerel seçimlerin yaklaştığını hatırlatarak “Türkiye’de şu anda çok fazla siyasi dinamikler var. Türkiye için böyle bir dönemde bu konulara (Suriye) tamamen odaklanılması zor; şu anda seçimler nedeniyle daha çok içe dönükler” demiştir.

Bu da Türkiye’nin sırf iç politikaya odaklanmasının ve hele iç siyasî aktörler aralarındaki gerginliklerin her türlü temas ve iletişimi de koparmış olmasının dış âlemin gözünden kaçmadığının; dış politikada Türkiye ile ilgili taktik ve stratejilerin tespitinde dikkate alındığının somut misallerinden birini teşkil etmektedir.