Hakimiyet milli güç unsurlarının (ekonomik, askeri, ticari, finansal, teknolojik, bilgisel, kültürel, dinsel vs) teksifi ile bir bölgede elde edilen kesin varlıktır. Başka güçlerin giremediği alanlarda tam hakimiyet vardır, kontrol edilemeyen, elde tutulamayan alanlarda hakimiyet, derece derece zayıflamaktadır. Hakimiyet alanları çekim alanları gibi çekirdekten uzaklaştıkça zayıflamakta çekirdeğe yaklaştıkça kuvvetlenmektedir. Tampon bölgeler genellikle farklı çekim alanlarının oluşturduğu boşluk sahalarıdır. Hakimiyetin birinci şartı merkezileşme, ikinci şartı homojenleşme üçüncü şartı ideolojik ve iktisadi bütünlük yaratmaktır. Dördüncü şartı gönüllü birlikteliktir. Uzak alanları kontrol etmek ve hakimiyet altında bulundurmak daha fazla güç ve çaba teksif etmeyi gerektirmektedir. Merkeze uzak alanları kontrol etmek gönüllü beraberlik perspektifinden öte güç faktörlerine dayanıyorsa teksif edilen güç-kazanç faktörleri merkezi gücü kuvvet kaybına itiyorsa hegemonik hakimiyette aşınma söz konusudur. Şayet kazanç, kaybı aşıyorsa hegemonik güçte kuvvetlenme ve yükseliş vardır. Soğuk savaş döneminde Amerikan stratejisinin oluşturduğu gönüllü beraberlik 1945-1990 döneminde hegemonik hakimiyeti pekiştirmiştir. 1990 sonrasında gönüllü beraberlik zorunlu beraberliğe dönüşerek ABD'nin yumuşak güç kullanımında zayıflamasına ve hakimiyet kaynaklarında gerilemesine sebep olmuştur. Bu zayıflama hızlı şekilde devam etmektedir. Hakimiyet bir alana, bir varlığa sahip olmak ve elde tutmakla ilgili kavramdır. Baskı altında tutmak, zaptetmek, hasmı egemenlik altına almak, karar gücünü elde tutarak herkese boyun eğdirmek anlamına da gelmektedir. Hakimiyetin sağlanmasında temel iki yol bulunmaktadır: 1- Zor vasıtalarını kullanmak 2- Yumuşak güç kullanmak ve/veya hasmı gönüllü beraberliğe zorlamak. Bir güç merkezini zaptetmek ve elde tutmak, hakimiyeti sürekli hale getirmek kavramını kendi gücü ile başarabildiği gibi mahalli dost ve güç vasıtalarıyla veya hasmın direnme yeteneğini parçalayarak elde edebilir. Egemenlik ve zaptetme kavramı yabancı hakimiyeti olduğuna dair his oluşturmadan uygulanırsa buna yumuşak güç kullanarak yapılan sivil operasyon adı verilmektedir. Yumuşak güç kullanılmasında sevdirme, tehdite boyun eğdirme, aba altından sopa gösterme gibi usuller kullanılabilir. Uygulanan yönteme göre gönüllü itaat, zorunlu itaat (mecburi itaat), mecburi istikamet gibi uyum tarzları ortaya çıkmaktadır. Yumuşak güç kullanımı ve gönüllü itaatle hegemon gücün haklı olduğuna dair kanaat, çıkarların o yönde olduğuna dair gönüllü istekle birleşebilir. Bazen ülkeyi yöneten unsurlar hegemon güçle işbirliği yaparak hegemon gücün talepleri doğrultusunda hareket edebilirler. Böyle durumlarda hegemon gücün talepleri yerli halk tarafından hissedilmiyorsa, toplumda yabancı hakimiyeti olduğuna dair menfi bir duygu oluşmamışsa bu uygulama yumuşak güç kullanımının en başarılı şekillerindendir. Yabancı hakimiyeti kokan, hareket serbestisini kısıtlayan, yöneticilerin halkın çıkarlarını korumadıklarına dair hisler oluşturan uygulamalar mukavemet oluşturur. Hegemon güçlerin veya küresel denge sistemini kontrol eden ana aktörlerin kendi kurdukları sistemde birbirlerine karşı tanıdıkları hakimiyet alanları üç şekilde ortaya çıkmaktadır. Hakimiyet alanı, çıkar alanı ve bölüşüm alanı. Hegemon güçler bölgesel güç potansiyeli taşıyan mahalli güç unsurlarına karşı "sınırlanmış hakimiyet alanı" tezini kullanmaktadırlar. Bu güçlere tanınan roller ve bu güçlerin sınırları belirlenmiştir. Bölgesel güçler tanınan sınırları aşmaları halinde öncelikle kendi müttefikleri tarafından zayıflatılarak öngörülen alana dönmeleri sağlanır. Hegemon güçlerin dost ve müttefik ülkelerdeki hakimiyet derecesi, muharebe alanında hava hakimiyeti kurulduğu halde karadan zaptedilmiş düşman alanlarına benzer. Bu tür ülkeler yörüngesini şaşırmış peykler gibi ne kendi çıkarları ekseninde dönebilir ne de müttefiğinin çekim alanından çıkabilirler. Global sistemde, çıkar alanlarının tanzimi genellikle küresel çapta güç kullanan hegemon güçler tarafından başarılır. Güç ve denge değişmeleri hegemon güçlerin değişmesine ve yeni güçlerin öngördükleri amaçlar doğrultusunda yeni dünya düzeni kurulmasına yol açar. Son 3 asırdan beri batılı güçler dünya düzenini tanzim etmektedirler. 1800-1900-1950 arası dünya düzenini İngiltere tayin etmiştir. ABD'nin öncü rol oynadığı 1945 sonrası dünya düzeni de esasen İngiltere'nin öngördüğü düzenin devamı mahiyetindedir. Bir coğrafyadaki hakimiyetin kuvvet derecesine göre; Anavatan, bölünmüş anavatan (din, mezhep veya etniste ayrılıklarının ortaya çıktığı anavatanın her yerinde güç teksifinin tam manasıyla yapılamadığı yurt içi topraklardır), sömürge (kolonyal hakamiyet alanları) toprakları, gönüllü müttefik ülke coğrafyaları, bağımlı-zorunlu müttefik topraklar, tampon alanlar, zayıf hasım bölgeler, girilemeyen kesin alanlar (düşman alanlar) şeklinde sayılabilir. Hakimiyetin sürdürülmesinde çıkar, ortaklık, aynı paydayı paylaşma, aidiyet, gelecek beklentisi, (bu istek iki biçimde ortaya çıkabilir daha kârlı çıkmak, daha az zararla çıkmak) tehdit algılaması, caydırma, kontrolden çıkamamak, iç dengelere hakim olamamak (karşı tarafın iç dengelerini kontrol etmek), bölmek, bağımlı kılmak, muhasım (bazen müttefik) güçle savaşın göze alınamazlığı konseptine bağlı olarak kendini mecbur hissetmek, (bu konsept nükleer güçlere karşı mukabele etmenin imkânsızlığı faraziyesiyle ortaya çıkmıştır) gibi faktörler rol oynamaktadır. Hakimiyetin sürdürülmesinin üç ayağı vardır: 1- Mekanı kontrol (Coğrafya) 2- İnsanı kontrol (Demografi) 3- Teknolojik kontrol (Endüstri teknik) Bir ülkede bu üç faktör denge içinde olmadığı takdirde güç çekirdeği (fizyon) oluşmamaktadır. Bu üç faktörden hiçbiri ötekinin yerine ikame edilemez. Onların belli bir dengesi olmadan güç ve hakimiyet faktörü oluşturulamaz. Bu üç faktörü senkronize eden boyut zamandır. Demografik ve teknolojik kapasitedeki değişikler elde mevcut mekânı kontrol etmede sonuçlar doğuran temel faktörlerdir.