Yazar Cengiz Özakıncı, "İslâm’da Bilimin Yükselişi ve Düşüşü" adlı bir konferans verdi. Bu konferans esasen iki cilt halinde yazmayı düşündüğü ve birinci cildini tamamladığı "İslâm’da Bilimin Yükselişi ve Düşüşü" adlı eserinin özeti mahiyetinde idi. Konferanstan önce Vakıf Genel Müdürü Sn. Abdullah Kılıç'ın her hafta hayatımıza ışık tutacak vecizelerden derlediği güzel sözlerden bir demet çalışması gerçekten çok faydalı olmaktadır. Hazreti Ali'nin bir vecizesi olan "Hakikati insanların ölçüleriyle değil, insanları hakikatin ölçüsüyle tanıyın" sözü çok önemlidir. Bu söz ideolojik bakış açılarının ne kadar yanlış olduğuna işaret etmektedir. "Sel gider çamur kalır" misali "hayat biter hakikat kalır". Hakikat gerçeğin değişmeyen tek yüzüdür. Cengiz Özakıncı konferansında batıya karşı milliyetçi duruşu sergilemesini ifade eden, organik aydınlara tavır koyan bir tutumundan söz etti. Aziz Nesin "Türk halkına aptal" demişti. Ben de sen aptalsın diye cevap verdim. Beni mahkemeye vermiş, kimse davama katılmadı. Savaş Özdağ isimli bir avukat davama baktı. Ümit Özdağ'ın kardeşiymiş. Sn. Muzaffer Özdağ'ın oğluymuş. Türk aydınları niçin satılmış? Türk aydınları niçin aşağılık duygusu içindedir? Kendi milletine ve dinine niçin söverler? Reflekslerimiz niçin köreltilmiştir? Kimler köreltmektedir? Bunları düşünmemiz gereklidir. Beynimiz o derece yıkanmıştır ki, kendi kendini aşağılayan millet haline getirilmişiz. Cengiz Özakıncı bu sözleri söyledikten sonra aklıma bir deli hadisesi geldi. Çocukluğumda uzak bir mahallede bir deliye rast gelmiştim. Bir köşeye büzülmüş ürkek bir tavırla deli kendi kendine şöyle söyleniyordu: Vurmayın, yazıktır, günahtır. Beni dövmeyin. Aslında kendini döven yoktu. Kalabalık bir çocuk gurubu merakla toplanmış seyrediyorduk. Niçin böyle söylüyordu, bunu anlamış değildim. Kaldı ki kalabalık çocuk topluluğu içinde böyle konuşmak çocukların dövme eğilimini canlandırıp dövülmesine de sebep olabilirdi. Hatta amcamın oğlu demişti ki bu deli ne zaman sokağa çıksa çocuklar dövüyormuş o yüzden böyle söylüyormuş... Türkiye'yi yönlendiren organik aydınlar tıpkı bu deli gibi hareket ediyorlar. Söyledikleri ilk kelime ile ben deliyim=hastayım, ben aşağılık psikolojisi içindeyim. Şu şu şu eksiklerimiz (hastalıklarımız) vardır. İstismar edin, bizi dövün... Sn. Cengiz Özakıncı'nın işaret buyurdukları noktalar tıpkı bu delinin psikolojisindeki gibi cereyan ediyor. Medeni batı, uygarlığa doğru AB yürüyüşümüz, Avrupalı komiserler gelince ne der, bu kafa ile mi AB'ye gireceğiz? AB uygarlaşma projesidir, AB zenginleşme projesidir, adam olmak için bir kaç fırın ekmek yememiz lazım gibi aşağılık duygusunu ifade eden sözleri her gün duya duya hassasiyetlerimizi de kaybettik. Milletimize açıkca sövmek de artık sıradan olaylar haline geldi. Faraza ülkemiz bir işgale uğrasa ve düşman askerler kadınlarımızın, kızlarımızın ırzına geçseler bunların değerlendirmesi şöyle olacak: Ne var düşünün ki uygar batılı askerler kızımızla flört etti ve bekâretlerini kaybettiler. Ne var er geç kaybetmeyecek miydi? Batılı bir askerle birlikte olmak mı, hele hele AB'li ne onur. Bir kısım müttefik askerler kızlarımıza tenezül etmiş ve koynuna almış, uygar bir toplum melez insanlar yoluyla kurulur. Bu hadiselerden sonra bizim de melez çocuklarımız olacak ne mutluluk. Yabancı askerlere direnmeyiniz, psikolojisini bozmayınız, eski geleneklerindeki gibi hareket ediniz, uygarlık budur. En namuslu organik aydınlarımız da muhtemelen şöyle diyecektir: Onların yaptıkları dedelerimizin yaptıklarının yanında hiç kalır, adamların çocuklarını alıp devşirmedik mi? Evet bugün Türkiye'nin manzarası aynen budur. Sn. Özakıncı'nın söylediği kendini aşağılayan millet haline geldik tespiti hayati derecede önemlidir. Özakıncı diyor ki, ben kitabımda batının 2. asır öncesinde koyu karanlıklar içinde olduğunu gösterdim. Bilimin kurucusunun batı olmadığını ispatladım. Yazımını sürdürdüğüm kitabın 2. cildinde son devri ele aldım. Türk İslâm medeniyetinin bugünkü bilimin temeli olduğunu ispat ediyorum. Bu ülkede anası ve babası Türk ve Müslüman olan o kadar çok papa var ki, onların teknesine hamur taşıyor. Türk ve Müslümanlara bilimi yakıştıramayanların hangi odağa bağlı oldukları görülmektedir. Ben kitabımın birinci cildinde batının vahşetini gözler önüne serdim. Papazların, bilim adamlarına yaptıkları işkenceleri sergiledim. Öyle hükümler var ki, "Diri diri odun üstünde yakın" Türkiye'de Müslüman coğrafyada din adamlarının böyle bir hükmüne rastlanabilir mi? Organik aydınlarımız Türklere ve Müslümanlara bilimi layık görmedikleri gibi medeniyeti ve uygarlığı da layık görmüyorlar.