Fırat Plastiğin sahibi Sn. Nevzat Demir, Avrasya Bir Vakfı'nda verdiği konferansta Türk sanayinin durumunu ve iş adamının psikolojisini değerlendirdi. Fırat Plastiğin yıllık 100 bin ton plastik üretimi ile dünyada 15. büyük firma olduğu, İstanbul ve Ankara'daki fabrikalarının 180 bin m2 kapalı 300 bin m2 açık alanda faaliyet gösterdiğini, yenilikçi bir üretici olduğunu öğrendik. Oturum başkanlığını Yalçın Koçak Bey'in yaptığı konferans son derece verimli ve faydalı oldu. Dr. Nevzat Demir; "Zengin devlet olmak için iki şart gereklidir. 1- Müteşebbis ruh, 2- Genç nüfus Sürdürülebilir kalkınma için de iki şart gereklidir. 1- Eğitim, 2- Sanayileşme Türkiye dinamik bir toplumdur. Statüsünü umutla ileriye itmelidir. Benden daha ufak kardeşlerimden ve yeni gençlerden daha çok nüfus istiyorum. 8 kardeşiz diyorum ki keşke daha çok kardeş olsaydık. Köyden gelmişsin rençber çocuğusun esnaflığı büyüterek, görerek, yaşayarak, çalışarak iş yapacaksın emeğin karşılığını veren Allah'tır. Dün yok, gelecekte yaşamak durumundayız. Geleceği görmek değil, geleceği yöneterek ayakta durabiliriz. Geleceği görme geçmişte kalmıştır. Başkalarının ayak izini takip ederek, gidilecek yer fabrika mezarlığıdır. Geleceği tasarlayanlar ayakta kalma şansını bulabilir. İnsanın davranışına tesir eden 4 etken vardır. Bunlar: Endişe, Belirsizlik, Korku ve Risk'tir. Endişe: Endişede obje yok benim beynimin ürettiği şüpheli tereddütler var. Belirsizlik: Gelecek hakkında kimsenin bir fikri olmaz. Belirsizlikle 3 araç kullanılarak baş edilir; 1- Teknoloji, 2- Hukuk, 3- Din Korku: Bir obje veya nesne korku yaratır. Korkunun olması için korkutan bir obje olması lazımdır. Risk: Bir olay olması gerekir. Olması veya olmaması bir ihtimal dahilindedir. Bu da risk yaratır. Bu iki durumda dağınık duygular var. Bu dört kavramı birbiriyle karıştırmamaya çalışıyorum. Biz fazla belirsizlik ortamlardan rahatsız oluruz. Kişi belirsizlikten sakınacağı kültürel köklerden korkmaması gereklidir. Kutup ayısının en büyük tutkusu kan yalamakmış. Bunu bilen avcılar çok keskin bıçak üzerine kan sürerlermiş ayı gelir, bıçağı yalamaya başlarmış yalarken kendi dilini kesermiş, başlarmış kendi kanını yalamaya ve kan kaybından düşer ölürmüş. Bu duruma düşürüldük. Hırslarımız ve tutkularımız bizi av yapıyor. Sosyal tuzakları ve ekonomik tuzakları iyi algılamak zorundayız. Akvaryumda bir balık var, balığı Türkiye'ye benzetiyorum. Akvaryum iki bölümlü.. Bir tarafta balık öbür tarafta yem var. Balık yemi yemek için bölmeyi ayıran cama hamle yapıyor vuruyor her defasında cama tosluyor. Batıyla ilişkileri buna denk getiriyorum. Medya üzerinden algı yönetimi yapılıyor. Gerçeğin ne olduğu önemli değil ne algıladığımız önemli. Bize algılatılanlarla gerçekleri ifade eden şeyler aynı mı? Gerçekle gerçek dışı olanları birbirine karıştırmadığımızdan emin miyiz? Benim tespitim şu: Türkiye değişmiyor, çözülüyor. Biz bir önceki kuşakla ilişki içindeyiz. Acaba gelecek kuşaklar bizimle aynı ilişki içinde olacak mı? Yeni kuşaklar iş değiştirmekte beis görmüyorlar. Hayatlarında bilgisayarlar, CD'ler, DVD'ler, videolar bir yığın şeyler var, marka çocukları bundan sonra bizi yönlendirenler onlar. Bunlar tükenmeye dönük şeyler.. Bizim atfettiğimiz değerlerle gençlerin değerleri örtüşmeyecek. Dikkat edilirse önemli kaynaklar hem kıttır, hem de sınırlı bir zümrenin elindedir. Yeraltı kaynakları bana aittir diyen bir zümre var. Kim olduklarını herkes biliyor. Şöyle bir üretim şeması çizersek: Kıt kaynaklar -> I. kademe üretim -> II. kademe üretim -> Tüketim Benim işletmem son üretim aşamasını temsil eden II. kademe üretimi ifade ediyor. I.kademe üretimi bilgi ve teknoloji ile üretilen alanlardır. Burası Türk girişimcisine kapalı. Kaynaklarda onların kontrolünde biz tüketiciye mal veren son aşamayı ifade eden son merhaleyi temsil ediyoruz. Türkiye'nin yaptığı sanayi budur. Bu alan teknolojinin üretildiği yer değildir, tüketildiği yerdir. Türkiye'nin tekstilde dev adımlar attığı söylendi ne oldu? Türkiye tekstil makineleri mezarlığana döndü. Kim kazandı? Tekstil makinaları üreticileri (yani dışarısı) Obskrantizm nedir? Öğrenmeyi engelleyici eğitim. Büyüme bir entegrasyondur. Bir ağaç herşeyi ile birden büyür. Dalı, kökü, gövdesi herşeyi aynı anda gelişir. Bu durum bütün canlı organizmalarda böyledir. Bizdeki büyüme değil, sanayinin genişlemesidir. Son üretim aşaması nedir? En az katma değerin olduğu kârların en az olduğu yerdir. Sivil toplum örgütlerine bakın, oda ve borsa başkanlarına bakın, sendikalara bakın kaydı hayat çoğu başkandır. Hiçbiri o işin esasta karekterini temsil etmiyor. 500 sanayi kuruluşu açıklandı. İkinci 500 daha açıklandı. Listeleri elime aldım tek tek inceledim, baktım. Bu 1000 işletme ne kâr etmiş? Ne kadar kazanmışlar? 887 tane işletmenin elde ettiği kârı 1 banka kazanmış. Faiz usulü ile nakit para ekonomiden kaçıyor. Faizde o kadar yüksek kâr var ki... Türkiye'de faizin kârı ABD'den 5 kat fazla. Bize de faiz niye yüksek sen riskli ülkesin diyor. Ekonomi bu kârları kazanmıyor. Bu paraları tahsil edecekler. Daha fazla içimize nüfuz edecekler, dünya vatandaşlığı diyecekler, kendi toprağına sokmayacak. Geçenlerde Erzincan'a gelmişler, Erzincan'da altın arıyorlar. Tutuma yönelik davranışlardan değerlere dönük davranışlara geçmeliyiz. Gelecek Asya kültürünündür. Asya değerlerinindir. Batının kültürel değerlerinde mataryalist değerler var. İster sosyalizm olsun ister liberalizm olsun mataryalisttir. Bizden batıya okumaya gidenler dönüşlerinde o ülkelerin misyonerliğini yapıyorlar. Bugün bize kazık atıyorlar, bizi kötülüyorlar. Konfiçyus öğretisi nedir? Toplumun istikrarı eşitsizliğe dayanır. Küçük büyüğe saygı gösterecek, çocuklar babaya anaya, ana-baba dedeye itaat edecek, çırak ustaya, işçi patrona, patron devlete saygı gösterip itaat edecek. Tüm sosyal organizasyonların proto tipi ailedir. Bu felsefede insan birey değildir. Bir ailenin üyesidir. Sosyal yapılar sürekli değişim halinde adaptasyon yeteneğine sahip olan toplumlar sosyal yapıları en güçlü olan ülkelerdir. Türk insanı çözülüyor, kültürel değerler çözülüyor, devlet çözülüyor. Ölümü göze alacasın ölmediğini göreceksin medya zapiklenmelidir. Türk toplumu okumuyor. Türkiye %500 faizle (dünyadaki faiz hadlerine kıyasla 5 misli demek istiyor) kredi alıyor. Bu hadler çok yüksek, bunu hak etmiyor, ağır bir borçlanma olgusu var. Bunlar daha etik ve daha ahlaki olmalıdır. Borcu milletin başına sarıp kaçmak yok. Önce adaletli ol, önce suçluyu cezalandır. Önce kardeşini as, sonra ağla. Bankaların yabancıların eline geçmesi ayrı bir fecaat. Yabancı kökenli banka kredi verirken herşeyi soruyor. Ticaretin mahremiyetini soruyor. Biz başkalarının tasarrufunu yemeyeceğiz. Türkiye'nin üretime yönelik eğitim yaptırması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de mühendis var, teknisyen yok, tekniker yok, inşaat mühendisi var, mimar var inşaat teknisyeni, inşaat teknikeri, inşaat ustası yok. Bu yanlış. Birde özgüven kaybı var. Biz adam olmayız diyoruz. Bizi hedefsiz bıraktılar yanlış bilgilendirdiler. Kişilik ve statü sorunları yaratıyorlar. Türk siyaseti yönetiyor mu, yönetiliyor mu? Yönetmiş rolü mü yapıyor, keşfetmiş değilim. İşadamı yatırım indirimi istiyor. Kurumlar vergisi %33 idi. Kurumlar vergisini %20'ye düşürdüler. Bankalarında vergisi düştü. Keşke yatırım indirimi olsaydı vergi de %33 olsaydı. Bankalar yabancılaştıkça kurumlar vergisini %10'a da düşürürler. Bu uygulamalar yatırım ortamını caydırmaktadır.