Murat Yalçıntaş'ı daha önce hiç dinlememiştim. Hitabetindeki belagatı, kürsü hâkimiyeti, sorulara mantıklı cevap verme yeteneği ve hazır cevaplılığı takdir edilecek seviyede idi. Ben babasının gölgesinde kalacağını değerlendirmiştim, onu aşamayacağını düşünmüştüm dinledikten sonra yanıldığımı anladım. Muhterem babası Nevzat Yalçıntaş kendisine övgü ve sevgi duyduğumuz ilk bilgileri, entellektüel analiz yapmayı öğrendiğimiz bir büyüğümüzdür. Şayet AKP içinden bir cumhurbaşkanı çıkacaksa bu evsafa en uygun kişinin Sn. Nevzat Yalçıntaş olduğunu değerlendiriyorum. İTO Başkanı Murat Yalçıntaş'ın konferansını özetledikten sonra söylediklerinin analizine geçeceğim. Bugün bir devir kapanıyor, bir devir açılıyor. Biz bu dönüşümü iş alanında rekabet ve ayakta kalmak olarak yaşıyoruz. Kapımızın önüne her türlü ürünü getirebiliyorlar. Nasıl rekabet edeceğiz, nasıl ayakta kalacağız? Geleceği yönlendirmede nasıl belirleyici olacağız? Tarihimizden gelen sorumluluğumuz dolayısıyla belirleyici olmak zorundayız. Yerel kimliğimizi muhafaza ederek uluslararası alanda söz sahibi olacağız. Kendimizden kimliğimizden taviz vermeden değişmek zorundayız. İnsanda fıtrat olarak muhafazakâr eğilim vardır. Şartları değiştirmek istemeyiz. Nasıl gelmiş ise öyle devam etmek isteriz. Toplumu değiştirecekseniz önce insanları değiştireceksiniz. Fatih İstanbul'u almaya karar verdikten sonra "Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul'u" demişti. İnsanlık tarihine baktığımız zaman 19.yy'a kadar devletlerarası mücadele bölgesel liderlik için yapılmış, 19.yy'dan sonra küresel güç oluşmuş. Daha önce 1) Ekonomik güç, 2) Askeri güç, 3) Siyasi (teşkilatlanma) gücünüz varsa bölgesel lider oluyordunuz. 19.yy'dan sonra 1) Lojistikte büyük değişiklik olmuş, 2) Süveyş ve Panama kanalları açılınca ticaret yolları kısalmış ve yön değiştirmiş, 3) Uluslararası ödeme araçlarının bulunmasıyla dünya ticareti kolaylaşmıştır. TC kurulduğu zaman Türkiye'de sanayi ve eğitim yok seviyede idi. Türkiye bugün dünyanın 17. büyük ekonomisidir. Cumhuriyetin 100.yılında ilk 10'a girmeliyiz. Türkiye'nin cumhuriyet tarihi boyunca büyüme hızı %4, 1939-1950 arasında %1, 1991-2001 döneminde %2,1'dir. Dünya ekonomisinin çok hızlı büyüdüğü bir dönemde biz büyümedik. Geçmişe oturup ağlayacak değiliz. Atılım yapmak zorundayız. 2000'den bugüne yani 6 senede Çin+Hindistan'ın dünya GSMH'sındaki payı %5'ten %10'a çıktı. Dünyanın en korkak şeyi paradır. Bir yere yabancı sermaye gidiyorsa o piyasa güvenilir piyasadır. Türkiye'ye 1980'den bugüne 30 milyar dolar girdi. 2002'den bugüne kadar gelen yabancı sermaye 18 milyar dolardır. Türkiye'ye giren toplam yabancı sermaye 36 milyar dolardır. Soğuk savaş bitince enerjinin göbeğinde olan Türkiye merkez ülke konumuna geldi. Yabancı sermaye de girmeye başladı. Murat Yalçıntaş'a çok sayıda soru soruldu. Soruları başarılı bir şekilde cevaplandırdı. Türkiye'nin kayıp iki on yılını değerlendirmesi son derece isabetlidir. Bizce Türkiye hızlı ve istikrarlı iktisadi büyümeyi Atatürk ve Demokrat Parti iktidarı döneminde kesintisiz sürdürmüş, daha sonraki dönemlerdeki gelişmeler rastgele olmuş, bir ölçüde tesadüflere bağlı kalmıştır. Murat Yalçıntaş'ın yabancı sermaye gelmesi yönündeki beklentisi ve değerlendirmesi doğrudur. Ancak şu noktayı gözden kaçırmamak gereklidir. Türkiye, Lozan'dan sonra Osmanlı'nın bir kısım borçlarını üslenmiş, bu borçları 1954'te tasfiye etmiştir. 1970'lere geldiğimizde dışarıya önemli bir dış borcumuz bulunmamaktadır. 1980'e gelindiğinde dış borçlarımız ülkemize yapılan büyük çaplı sanayi yatırımlarının finansmanında kullanılmış ve karşılığı vardır. Önemsiz miktardadır. Düşününüz kik, bugün dış borçlarımız (özel sektör + kamu sektörü dâhil) 360 milyar dolar civarındadır. Türkiye'ye 1980'den bu tarafa 36 milyar dolar yabancı sermaye girmiştir. 36 milyar dolar 30 yılda 10 misli katlama yapmış ve 360 milyar dolara çıkmıştır. Bu sonuç ekonomik başarı olarak takdim edilebilir mi? Bu dönemde devlet özelleştirme kapsamı içinde elindeki varlıkları da satmış, borçları karşılıksız hale gelmiştir. Yani malları satmış borç baki kalmıştır. Burada kötü yönetim olduğu açıktır. Biz herkesin göklere çıkarttığı ve rahmetli Özal diyerek söze başladığı dönemlerin de iyi yönetildiği kanaatinde değiliz. Borçlanma hastalığı Özal'la birlikte bu memlekete bulaşmıştır. Sn. Murat Yalçıntaş'ın şu görüşleri çok önemlidir. İnsanlık bugüne kadar üç aşama geçirmiştir. 1- Tarım devrimi, 2- Sanayi Devrimi, 3- Teknoloji ve bilim devrimi. Biz çağı yakalamalıyız. Türk eğitimi, özellikle mesleki eğitim ideolojik tercihlere kurban edildi. Gladyatörler ya muzaffer olmalı ya da ölmeli.