Laiklik tartışmalarının birinci etkisi devlet aklını parçalayarak rasyonalitenin hangi yolda olduğuna dair isabetle düşünme yolunu kapatmaktadır. İkinci etkisi ordu-devlet geleneğine bağlı olan halkımızın ordusuna olan canı gönülden desteğini zayıflatmaktadır. Bu destek gönüllü itaat, askere ve askerliğe olan sınırsız sevgi ve bağlılık noktalarında ortaya çıkmaktadır. Üçüncüsü halk nezdinde yapılan kamuoyu yoklamalarında en güvenilir kurum olarak ordunun gösterilmesine karşın ordunun komuta kademesinin özellikle din ve laiklik konusundaki tutumunun desteklenmemesi biçiminde ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki, halkın bu ilginç tutumu ordu siyasetin dışında kalsın demokratik tercihleri biz yapalım şeklinde algılanabileceği gibi, bazen ordunun işaret ettiği partilere (12 Eylül'den sonra Kenan Paşa'nın MDP'yi tavsiye etmesi) oy vermemesi biçiminde de tezahür etmektedir. Bu durum gösteriyorki, ordunun her halini her tutumunu meşru makul ve her zemindeki duruşunu adil ve dürüst bulan Türk halkı, irtica adı altında diniyle diyanetiyle uğraşılmasından rahatsızlık duymaktadır. Bu konuda ordusu ile aynı fikirde değildir. Bu durumda Türk ordusu ya kendi tutumuna dair yeni bir tanım yapmalı ya da bu mantığı terk etmelidir. Aksi taktirde demokratik mekanizmayı tetiklemeyi ve seçim mühendisliği yoluyla siyasi hayatı şekillendirmeyi sağlayan dış konjonktür (3 Kasım 2003 seçimi ve seçim öncesi Ecevit hükümetinin dışarıdan çökertilmesi) halk desteğini yitirmiş olan orduyu kışlanın dışına adım atmayacak kadar gerileteceğini değerlendirilmelidir. Bunu dikkate almadan yapılacak irtica çıkışları rejimi koruma söylemleri halk desteğini kaybetmiş bir ordunun başaracağı bir iş değildir. Kaldıki, biz bundan 3 ay öncesinden beri mütareke medyasının irtica söylemlerini başlatarak, sentetik bir gündem yarattığını tespit etmiş (Kuran kursları sayısı, abdest hurafesi, İsmailağa cemaati, camiye giden sayısındaki artışlar veya Cüppeli Ahmet Hoca gbi haber ve sansasyonel yayınları) bu tür söylemlerin aslı astarının olmadığını devlet aklını yanıltmaya yönelik bir operasyonlar olduğunu söylemiştik. Bu operasyonların amacı açıktır: - Orduyu halktan koparacaksın. - Halk desteğini kaybetmiş olan orduya karşı daha agresif dayatmalarda bulunarak devlet sistemi içindeki gücünü yok edeceksin. - Arkasından Türkiye'de etkili dini ve cemaat guruplarına sızarak hem ordu düşmanlığını dini korumak adı altında yaptıracaksın hem de ordunun din üzerinde yaptığı baskının halk nezdinde uyandırdığı tepkiyi ılımlı İslâmî bir modele veya işbirlikçi İslami gruplara yönlendirerek Türk devletinin çivilerini tek tek çekeceksin, devleti ve rejimi dışarıdan yönlendireceksin. Yapılanlar özet olarak budur. Laiklik söylemleri özel olarak nereye gittiği belli olmayan irtica söylemleri "senden olanı iterek, onların duygularıyla oynanma etkisi yaparak incinmesine sebep olmakta her müessesenin ihtiyacı olan halk desteğinin kaybedilmesine yol açmaktadır. Şurası açık değil midir? 28 Şubat sürecinde irticaya karşı başarı kazanılması (ben halkın içindeyim; halkta, ne müdahaleden önce ne de müdahaleden sora bir milim bile değişikllik olmamıştır) diye birşey söz konusu olmamıştır. Esasen değişen hiçbirşey yoktur. Ancak bu müdahaleden sonra ordu mevzi kaybetmiştir. Devlet içindeki konumu AB bahane edilerek tırpanlanmıştır. Meseleyi doğru kavramak mecburiyetindeyiz. Dışarıdan yönlendirici din-irtica-laiklik söylemlerinin ordumuza=milletimize zerreyi miskal kadar faydası dokunmamıştır. Bundan sonra da dokunmayacaktır. Mahatma Gandi'nin başarısının sırrı ineğe tapan milletinin inançlarına olan saygısıdır. Bir İngiliz arkadaşı Hindistan'a gider ve Gandi'yi ziyaret eder. Gandi'nin sokaktan geçen ineklere saygı gösterdiğini görünce şaşırır ve sorar. Ekselans siz sahiden bu ineklere tapıyor musunuz? Gandi der ki, mademki milletim bunlara kutsiyet atfediyor ve tapıyor, bende ona saygı göstermek zorundayım. Din ahlâkın, sadakatın, kültürün ve ahlakın temelidir. Din esasen düşünme mantığının, felsefenin ve sosyal yapınında temelidir. Disiz bir sosyoloji ve sosyal hayat düşünmek imkânsızdır. Size birşey söyleyeyim mi? Geçenlerde Prof. İlber Ortaylı'nın dediği din ve devlet birbirinden ayrılmaz sözü doğrudur. Malesef din ve devletin birbirinden ayrılması hiçbir şekilde birbirini etkilememesi gerektiği yönündeki fikir yanlıştır. Nitekim bu fikri Türk halkı defaatle kabul etmemiştir. Etmeyecektir de çünkü bu fikir yanlıştır. Bu yöndeki laikçi dayatmanın yanlışlığı açıktır. Atatürk'ün uygulamaları böyle bir yanlışlığa imkân vermemektedir. Bugün laikliği totaliter bir dayatma haline getiren mütareke medyasının kimi sözcüleri devletin dine müdahale etmemesi gerektiğini söylüyorlar zaman zaman Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılmasını savunuyorlar. Bu görüş Atatürk'ün fikrine taban tabana zıt bir görüştür ve yanlıştır. Atatürk ideolojik savaşın silâhlı ordularca kazanılamayacağını bilmektedir ve bunu da devletin resmi görüşünü ve resmi din anlayışını savunan bir kurumca başarılacağını değerlendirmektedir. İrticaya karşı savaşı tahrik eden mütareke medyası bir taraftan devletin resmi dini kuruluşlarını tasfiye ederek devleti ideolojik savaşta tamamen güçsüz bırakacak tekliflerde bulunuyorlar, diğer taraftan hassas kurumları tahrik ediyorlar.