Türkiye Cumhuriyetinin egemenliğinin ilan edildiği yıl için TBMM’de düzenlenen özel oturumda, 23 Nisan 2024’ de saygı duruşu eşliğinde İstiklal Marşı okunurken Dem Partili Milletvekilleri İstiklal marşını okumamış, saygısızlık göstermiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı 23 Nisan 1920 tarihinin bayram olarak kutlanmasına karar verilmiş, TBMM'nin açılışının 104'nci yılında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı coşku ile kutlanmıştı.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç'un ağzı dahi kıpırdamaz iken, diğer DEM Partili vekillerin de İstiklal Marşını okumadığı görülüştü.

PKK'nın siyasi uzantısı olan partilerin, geçmiş dönemlerde de aynı tutumu sergilediği, bu kez de tavırlarından şaşmadıkları bir kez daha gözler önüne serilmişti.

Hatırlayınız…

Genel Seçimler sonunda yeni seçilen Milletvekilleri TBMM’de yemin etmişler ve Milletvekili görevlerine başlamışlardı.

Yemin töreninde İstiklal Marşının söylenmesi esnasında HDP Milletvekilleri İstiklal marşını söylememiş ve sadece ayakta durmuşlardı.

İşin en vahim yönü bir soru üzerine HDP Eş başkanı çocuk katili Demirtaş’ın söyledikleri idi.

Demirtaş HDP’ lilerin İstiklal Marşını söylememesini normal bulduğunu belirtmiş ve “ Kahraman Irkıma bir gül…” sözlerinin ırkçılığı körüklediğini söylemişti…

Yazık… Çok yazık…

Hem geçmişteki HDP’li milletvekillerine, hem Demirtaş’a, hem de geçmişte HDP’ lilere kucak açanlara ve oy verenlere…

Yazık… Çok yazık…

Şu anda PKK’nın siyasi uzantısı olan DEM parti Milletvekillerine onlara kucak açanlara ve onlara oy verenlere…

Beyler… Söylemekten kaçındığınız İstiklal Marşı öyle kolay yazılmamıştı.

Bu memleketin her karış toprağı öyle kolay kazanılmamıştı.

Öyle kolay kahramanlıklar yok…

İnsana sorarlar: “Siz hangi işgal ordularının militanlarısınız? “ diye…

Artık Milletimizin oylarıyla siz Türkiye Cumhuriyetinin birer milletvekilisiniz…

Yemininize sadık kalınız ve milletimizin değerlerine saygı gösteriniz.

Bir milletin istiklalini kaybetmesi ve kaybettiği istiklalini yeniden kazanması sıradan olaylar değildir.

Bu sebeple yakın geçmişimizin acı-tatlı hatıraları siz milletvekillerince ve yeni nesillerce unutulmamalıdır.

Arkasından ikibin yıllık tarihi bulunan bir millet istiklalini nasıl yitirir?

Bingazi'de, Trablus'ta, Yemen'de, Filistin'de, Çanakkale'de Balkanlar'da kaybettiğimiz yarım milyon şehit ve milyonlarca kilometrekarelik toprağı hiç düşündünüz mü?

Kafkaslardan Kuzey Afrika'ya Balkanlar'dan Hazar'a kadar uzanan vatan toprakları karış karış savunulurken kan verilmiş can verilmiş yüzbinlerce şehit-gazi verilmiştir.

Ama ırzımız, namusumuz, imanımız, sancağımız ve tarihi gururumuz muhafaza edilmiştir.

30 Ağustosta İzmir'de dikilen sancak ve TBMM salonlarında yankılanan istiklal destanı bunun ilanı olmuştur.

Güneyden-kuzeyden ve batıdan başlayan işgal boğazımızı sıkarken 30 Ağustos'ta destanlaşanlar "İstiklal Marşı "mızı yazdılar, dosta düşmana şunu ilan ettiler:

"Yurdumuzun üstünde tüten en son Ocak" sönmedikçe bayrağımız ufuklarımızda dalgalanmaya devam edecekti.

Hilal'in öfkesi yersizdi. Hakkı tanıyan O'na inanan milletimizin istiklalini kazanmaya hakkı vardı.

Zira ezelden beri hür yaşamış ebede kadar hür yaşayacaktı.

Güney Kuzey ve batıdan üzerimize çullanan Avrupa'nın sınırlarını en modern silahlar koruyorsa, bizim de o silahlara karşı koyacak o silahların aynısını yapacak iman dünyamız vardı.

Tekniğin zirvesine çıkmış ihtiyar canavar, Bu imanı boğamazdı.

Hakkın vad ettiği zafer günlerine inanan milletimiz hayâsızca saldırılara karşı gerekse gövdesini siper edecek yurdunu istilacılara bırakmayacaktı.

Bize dünyalar da verilse binlerce milyonlarca şühedanın yattığı bu cennet vatanı veremezdik.

Cenab-ı Hak sıksan adeta şüheda fışkıracak olan bu kutsal vatandan bizi ayırmayacaktı.

Hak'tan dileğimiz ma'bedimize yabancı elin değmemesi, şehadetleri dinin temeli olan ezan ve tekbir seslerinin yurdumuzun üzerinde sonsuza kadar terennüm edilmesi idi.

İşte asıl o zaman adeta taşımız toprağımız görünmez bir ruh gibi topraktan başlarını kaldıran şehitlerimiz ilahi bir heyecanla secdeye kapanacak bu kutsal zaferin şerefi ile başımız adeta "arş''a yükselecekti.

Öyleyse ey ak şafaklar gibi dalgalanan şanlı hilal!

Senin için döktüğümüz kanların hepsi helal olsun.

Artık ebediyete kadar sana da, Hak yolundaki milletimize de gerileme ve yenilenme yoktur.

Zira "hürriyet" bayrağımızın, "İstiklal" ise Allah'a inanan milletimizin hakkıdır.

İla-yı Kelimetullah için verilen bir ulu "cihad"dan sonra 7'den 70'e ordulaşan millete ve onun kurtardığı vatana yakılan bu destan bu milletin "Sevr" zincirini kırıp attığını ilan ediyordu.

Cephedeki şerefimiz kurtarılmıştı.

Şimdi artık her savaş sonrasında olduğu gibi vatanın onarılması zamanı gelmişti.

Siyasi istiklalimizi kazanmıştık. Toprağı yeşerterek yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi değerlendirerek iktisadi istiklalimizin de destanı yazılmalı idi.

İktisadi savaşı başarmadan siyasi savaşı, siyasi savaşı başarmadan iktisadi savaşı kazanmak mümkün olamazdı.

Cepheyi korumak da yurdu kalkındırmak da dini bir vecibe idi.

Bu çaba nereye kadar getirilebildi?

İstiklal destanımızın yazıldığı günden bugüne İktisadi kalkınma seferini yolun neresine getirebildik?

Kalkınma bir toplu hamle işidir.

Topyekûn millet bu hamleye hazır değilse bu milli heyecanı taşımıyorsa geçici ve suni kan verme ile bu atılım gerçekleştirilemez.

Tepenin tabanı tabanın tepeyi sürüklemesi toplu kalkınmanın asgari şartıdır.

1924 lerde bugünlerde bir yerlere geldiğimiz doğrudur.

Fakat geldiğimiz yer gelebileceğimiz yerin çok gerilerindedir.

Akarsularımız boşa akarken toprağımız yine kuru şehir ve köylerimiz yine karanlıktır.

Petrol ve maden potansiyellerimizin akıllıca değerlendirildiği söylenemez.

Denizlerimiz, dağlarımız, göllerimiz, on ayrı iklim güzelliğini temsil eden coğrafyamız, tarihi ve stratejik yapımız dünyanın dinlenme imkânını taşırken bu konuda en küçük komşumuzdan bile gerilerdeyiz.

Nüfus potansiyelimiz ekonomik seviyemizi tırmandıracak yerde kalkınma hamlelerimize atıl bir yük olmaya devam ediyor.

İstiklal destanımızı yazdığımız günden bugüne üç çeyrek asır geçtiği halde iktisadi kalkınma destanımızı hala yazamamışsak bunu milletçe düşünmenin zamanıdır.

Zira ancak: "İstiklali olanların istiklal marşı vardır"

Gelin hep birlikte bu güzel marşın sözlerini bir daha söyleyelim:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehrene ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;

Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.

Hoşça Kalınız