Biz ne söylüyorsak karşı çıkıyorlar, ne uyarıda bulunuyorsak komplo teorisi diyorlar. Bu konuda bir fıkra anlatmak istiyorum. İnekler bir çayırda yan yatmış geviş getirerek sohbet ediyorlarmış. Biri demişki: - Biz bu insanların hakkını ödeyemeyiz. Öteki demişki: - Hakikaten doğru söylüyorsun biz bu insanların hakkını ödeyemeyiz. Bizim otumuzu veriyorlar, suyumuzu veriyorlar ahırda yatırıyorlar, bize bakıyorlar. Öteki inek, aradan söze atılmış: - Ama bu insanlar bizi kesip yiyorlar, derimizi yüzüyorlar, hatta bağırsaklarımızı bile deşiyorlar, ciğerlerimize kadar bizi yiyorlar, iyilik değil kötülük yapıyorlar. Bir kısım inekler demişki; - Bırak bu komplo teorilerini... Sivil Toplum Örgütleri (STÖ'ler) küresel çapta yayılıyor, her yerde faaliyette bulunuyorlar. Örümcek ağı gibi. Bu örgütler bulundukları ülkelerin bağışıklık sistemini bozuyorlar. TC'nin de bağışıklık sistemi bozuldu. Kanıt bulamazsanız davanızı ispatlayamazsınız. Bu STÖ'lerin sponsorlarına baktığınızda mideniz bulanıyor. Türk-İslâm uygarlığında en önemli STÖ vakıflarıdır. Vakıflar ferdi mülkiyeti kemikleştiren bir fonksiyon icra etmişlerdir. Tekke ve zaviyeler STÖ'dür. Camiler STÖ değildir. Din görevi profesyonel memurlar tarafından icra ediliyorsa orada ruhbanlık vardır. Tekkeler geçmişin en önemli STÖ'leridir. Tekkeler zamanla çürüdü. Livataya şeyh hastalığı adı verildi. Osmanlı döneminde sivil toplum örgütleri ılımlı söylemi (Tekkeler ve halk), medreseler radikal söylemi temsil ediyordu. Bu ayrım edebiyata bile yansımıştı. Divan edebiyatı, halk edebiyatı şeklinde halk sadeliği, gösterişsizliği, ılımlı İslam'ı temsil ediyor edebiyatı da halk edebiyatıydı. Yunus Emre, Bektaşi nefesleri, Mevlana vs. bunun temsilcisiydi. Divan edebiyatı resmi söylemi, radikal İslâm'ı ve halkın dışında kalan görüntüyü temsil ediyordu. Cumhuriyetten sonra bu durum değişti. Diyanet ılımlı ve halka yakın İslâm'ı temsil ediyor, tarikatlar radikal İslâm'ı temsil ediyor. Biliyorsunuz şeytan insanları saptırmak için insanın düşmanlığını yapmaktadır. Bugün gizli servisler de aynı şeyi yapıyor. Her türlü bozuk düşünceyi ve fesat ideolojiyi yayıyorlar. Son 10 yıldan beri TC, devlet değildir. Bir devletin ilk şartı yapının hiyerarşik olması ve karar bütünlüğüdür. TC'nin nihai karar mercii yoktur. Son kararı kim verecektir? Son 20 yıldan beri MGK'da ideolojiler savaşı yapılmaktadır. İstişare yapılmamaktadır. Türkiye'nin STÖ'leri başkalarına hizmet eden kuruluşlardır. Aklar kara, karalar ak gösterilebilmektedir. Ömer Lütfi Mete'den sonra konuşan Doç. Dr. Şenol Durgun Bey, Türkiye'de devletin değişmesiyle ilgili kararların gene devletten geldiğini dışarıdan empoze edilmediğini söyledi. Şenol Bey bir ara muasırlaşmayı batılılaşma olarak gösteren bir yanlışlığın da içine düştü. Sonuç: Sn. Ömer Lütfi Mete'nin anlatımından şu neticeler çıkartılabilir. 1- Devlet ılımlı İslâm'ı kontrol ettiği gibi radikal İslâm'ı da kontrol etmeli, sivil iradeye hakim olmalıdır. 2- Devlet aklı oluşmalı, ideolojiler üstü bir fonksiyonu olmalıdır. 3- Devlet aklı ile millet aklı aynı paralelde olmalıdır. 4- Devletin hiyerarşik yapısı ve tek karar mercii hassasiyetle korunmalıdır. 5- Halka ters gelen hiçbir teşkilât yapısına sadakat temin etmek ve halka rağmen korumak mümkün değildir. Bu nedenle devlet aklının makul olana ve halka uygun gelene göre şekillenmesi şarttır. 6- Yabancı etkilerine karşı STÖ'ler geliştirilmeli ve onlara mukabele edilmelidir. Bunu sadece içeride kendimizi müdafaa amaçlı yaparsak başarılı olamayız. Biz de onlara onların iç sistemine mukabele etmeliyiz.