Türkiye'nin AB macerasında Kıbrıs'ın Rumlara hediye edilmesi ve Ermeni soykırımının tanınması tasarıları pat diye getirildi ve  önümüze konuldu. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso bile dedi ki; "Müzakereler arefesinde, Türkiye'ye karşı yeni bir siyasi koşul öne sürülemez!...  

Ermeni soykırımı meselesi ya da Rum kesiminin tanınması müzakereler için ön koşul olamaz..."  

Ama Türkiye'ye bir takım dayatmalarda bulunmaya kararlılar. Gerçekte Ermeni soykırımı olmuş mudur? Olmuşsa hakikat derecesi nedir? Savaş içinde her ülkede kayıp meydana gelmiştir. Bunun mukayeseli durumu nedir? Edirne kuşatmasında aç bırakılarak ağaçların kabuğunu kemirerek şehit edilen onbinlerce Mehmetçiğin hesabı neden Bulgarlardan sorulmamıştır? Bunları söyleyemiyoruz. Ancak Türk Tarih Kurumu Başkanı Sn. Prof. Yusu Halaçoğlu tehcir sırasında hastalık ve çeşitli eşkıya guruplarının saldırılarından dolayı 80 bin Ermeninin öldüğünü söylüyor. Kafilelerin nakli sırasında iaşe ve ilaç konusunda Osmanlı yönetiminin çok titiz davrandığını emniyet altında nakledilmeleri konusunda valilerin uyarıldığını ve bu konularda çok önemli miktarlarda paralar harcandığını söylüyor. Zaten harp içinde bozulan asayiş yüzünden Müslüman ahallininde emniyet içinde olmadığını anlatıyor.  

Bugün Türkiye'nin sorunu; Soykırımı yaşadığı söylenilen 1. kuşak ve onların çocukları olan 2. kuşak Ermenilerle değildir. Bu hadiseleri kulaktan dolma bilgiler ve oturdukları ülkelerin istihbarat teşkilatlarının veya kışkırtıcı halkların (Yahudilerin) etkisiyle değerlendiren 3. kuşak Ermenilerdir.  

Yakın bir zamanda Ermenistan'ı ziyaret eden gazeteci-yazar Can Dündar; "Türküler sınır tanımaz" adlı makalesinde Ermenilerin "Çırpınırdı Karadeniz", "Sarı Gelin" şarkılarını söylediklerini "kan davalı sandığınızla aynı ezgiyi mırıldadığınızı", "Türküler sınır tanımıyor" diyerek anlatıyor ve yazısını şöyle bitiriyor; "Harpler çıkıyor, toprak bölünüyor, halklar kopuyor; ama bir asır ayrı düşenleri buluşturmaya bir türkü yetiyor. Kan çekiyor."  

Bugünlerde 1900-1910'lardaki Ermenilerin yaşantısını konu alan Sireli Yegpayrıs/Sevgili kardeşim sergisi açıldı. Resimlere bakıyorsunuz Anadolu kültürünün nostaljik karekteriyle karşılaşıyorsunuz. Harput Bismişan köyü (sarıçubuk) kadınlarının giyim kuşamı o günkü Anadolu Türkü ile birebir aynı...  

Peki neden Ermeni halkın ruhuna husumet sokuldu? Neden bin yıldan beri beraber yaşayan bu iki halk birbirine düşürüldü? Bunun cevabı tarafları suçlayarak bulunamaz.  

Nitekim Fransız Dışişleri Bakanı Michel Barnier AB ile müzakkereler başladıktan sonra "Ermeni trajedisini Türkiye'nin tanımasını isteyeceklerini" söylüyor. Bunu niçin söylüyor? Kendi kamuoyunu tatmin ve siyasi gayeleri bir halkı kullanarak tahakkuku ettirmek için... Türk Tarih Kurumu Başkanı Sn. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu diyor ki; "Fransa'nın bu tavrını bir fırsat olarak değerlendirmek de mümkün. Ermeni ve Türk tarihçiler oturup tartışalım. Bunun AB ile hiçbir ilgisi yok. Madem Fransa bu kadar duyarlı, iki tarafın tarihçilerinin tartışması için çağrıda bulunsun. Tarihçiler tartışsın. Kapalı tutulan Ermenistan arşivleri de incelemeye açılsın..."  

Viyana Üniversitesi bünyesinde "Vienna Armanian-Turkish Platform (VAT) kurulmuş taraflar 100'er belge versin tartışma başlasın kararı alınmış, Ermeniler hazırlığı tamamlayamadık, Osmanlı belgelerini okuyamıyoruz diyerek toplantının iptal edilmesini istemiştir. VAT'da görevli Prof. Ohancanyan diasparanın baskılarına dayanamayarak istifa etmiştir. Esasen diaspara ve ona destek veren istihbarat örgütleri gerçeklerin gün ışığına çıkartılmasını ve halkların huzur içinde bir arada yaşamasını istemiyor. Onlar diyor ki; böyle bir şey olmamışsa da olmuştur. Olduğunu ispatlamak için ister Hititliler ister Firigliler devrinden olsun kanıt toplayın. Topladığınız kanıtların hangi devirden hangi çağdan olduğu önemli değil.  

İster mezarlıklardan iskelet toplayın, ister Timur'un Sivas'ta kılıçtan geçirdiklerinin kemiklerini bulun ve getirin bizim söylediklerimizi yalan yanlışta olsa ispat edin.