İçinde yaşadığımız durum gereği TSK personeli siyasi ve istihbari eğitime tabi tutulmalıdır. Yeni Dünya Anlayışı kaçınılmaz olarak bunu gerektirmektedir. Marksist-Leninist sistem çözülerek tek ve büyük düşman yok olmuştur ancak yeni düşman daha sinsi ve tehlikeli olarak, renkli, cazibeli ve etkili bir şekilde içimize girmiştir.

 

TSK anayasada belirtilen özel kanunlarla donatılmıştır. Gücünü ve görev yetkisini bu kanunlardan aldığı gibi iç dinamiklerini de bu kanunlar ve bu kanunlara dayanarak oluşturulmuş yönetmeliklerden almıştır. TSK'nin her statüdeki personeli özenle seçilerek Cumhuriyete hizmet edebilecek standartta eğitilmektedir. Bu eğitim sayesinde TSK personeli verilen her görevi yapabilecek duruma gelebilmektedir.

 

1980 öncesi göz önüne alındığında aşırı sol yapıların Marksist-Leninist ideolojiyi yaymak için TSK'ni baş hedef seçtiği ve TSK içinde yapılanmaya gayret ettiği reddedilemez bir gerçektir. Rejim aleyhtarı olan Marksist-Leninist doktrin aynı zamanda ülke bağımsızlığını ve milli egemenliğini de tehdit ettiği için TSK tarafından birinci düşman olarak seçilmiştir. Tek düşmana karşı verilen eğitim cumhuriyetçi ve Atatürkçü anlayış içerisinde yıllarca sürdürülmüş ve TSK personeli siyasi eğitim olarak Atatürkçü ve cumhuriyetçi siyasetin eğitimini almıştır. TSK böylesine açık hedef halinde iken bu eğitim sayesinde personelini ve kurumlarını koruyabilmiştir.

 

1980 sonrasında Turgut Özal politikaları ile başta Atatürkçü ve cumhuriyetçi siyaset yani rejim ilk başta Liberalleşerek değişime uğramaya başlamıştır. Zaten 1980 12 Eylül'ü son askeri müdahale olmadığı için bu değişim askeri terbiyeye uğramamıştır.

 

1990 sonrasında ise tek düşman olan Marksist-Leninist rejimin kalesi Varşova Paktı çözülünce doğal olarak tek düşman da ortadan kalkmıştır. 1991'den itibaren ise ABD'nin Ortadoğu'daki Irak operasyonu ile dünya yeni düzenine evrilerek bu günkü çizgisine ulaşmıştır.

 

1980 öncesi yasadışı siyasi yapı ülkede anarşizm konsepti ile hayat bularak şiddet ve adam öldürme olaylarını yaratırken bu yasadışı siyasi yapının militanları ait oldukları teşkilatların yok olması ile ortadan kaybolmuştur.

 

Aynı yılların sonlarında yeni militan yapılar daha güçlü olarak bu kez terörist konsept içinde eski militanların özlemi olan "kır gerillaları" şeklinde ortaya çıkmıştır. Bölücü ve rejim düşmanı bu yapılar yeni tehdidin ilk öncüleri olmuş ve TSK'ni yıllarca çatışma alanında tutabilmiştir.

 

Bu yeni durum iç siyasette özellikle 1990 sonrasında siyasilere büyük imkânlar sağlamış, önü alınamaz tırmanışa geçerek rejim gittikçe tehdit altına girmeye başlamıştır. Ne yazık ki Türk siyasi yapısı bu siyasilerin elinde süratle yabancılaşarak merkez kaç kuvvetler haline gelmiş ve sonrasında ise başta ABD, İngiltere, Almanya, İsrail olmak üzere yabancı ülke ekolleri ve egemenliklerinde devam etmiştir.

 

TSK her askeri yönetim sonrasında asli görevinden uzaklaşmış, yıpranmış ve yeni sivil siyaset süreçlerinde ağır eleştirilere maruz kalarak manevi anlamda yok edilmek istenmiştir. 1980 sonrasında ise TSK artık bu tür müdahaleler içine girmeme kararını son 25 yıldır uygulamaktadır.

 

TSK bu uygulama ile haklı olabilir ancak ülke insanı TSK'nin bu kez yönetimden bu denli uzak kalmasına çok memnun olmamıştır.

 

Son 25 yıllık süreçte dünyada ve Türkiye'de değişen dengeler ve yeni yapılanmalar tehlikeyi eskisinden çok daha yakın kılmıştır. Başta teknolojinin hızla gelişerek iletişimin çok kolay olması, ulaşım araçlarının çokluğu ve kolaylığı tehlike yaratan ve gizli emellere sahip olan düşman ile düşmanla işbirliğine açık önemli mevkideki insanları daha rahat bir araya getirme ve irtibat sağlama imkanı yaratmıştır.

 

Bu sayede düşman tarafından bilgilendirilen ve doktrine edilen önemli kademedeki insanlar, ülkenin 1980 sonrasındaki değişimin getirdiği yasal zeminleri dayanak yaparak kendilerini koruma altına almaktadır. Bu tür gizli görevliler aynı zamanda toplumu ve kanaat önderlerini de ülke menfaatlerine karşı "karşı propaganda" "psikolojik harp" "aldatma" "yanlış bilgilendirme" "provakasyon" vs. gibi yöntemlerle sinsice yönlendirmekte, toplumun kafasında karışıklık ve devlete ve organlarına güvensizlik yaratmaktadır.

 

Toplum bu tür insanların içinde bulunduğu gizli ve gerçek ilişkiyi bilmedikleri gibi nerden ve nasıl yönetildiklerini de bilmemektedir. Kullandıkları üslup, savundukları değerler bir bakışta ülke öz değerleri gibi gözükmektedir. Ancak bir başka açı ile bakıldığında ülke öz değerleri bu kişilere yabancılar tarafından dikte ettirilmekte ve arkasına gizli amaçlar yerleştirilmektedir. Söz konusu kişiler bu gizli hesapları bazen bilmemekte bazense bilerek yapmaktadır. Fakat ne olursa olsun bu kişiler toplum karşısına çıktıklarında yine bu söylemlerini özgürlük, demokrasi, insan hakları, barış, kardeşlik gibi argümanları kullanarak ve bu argümanları savunarak empoze etmektedirler.

 

TSK personeli günlük yaşamı, mesaisi ve dahil olduğu özel kanunlar gereği daha kapalı bir ortamda olduğu için dışarıdaki bu yeni gelişmeleri doğal olarak fark edememektedir. Bunun yanı sıra bu yabancı amaca hizmet eden kişi, grup ve muhtelif ad ve yapıdaki gruplar kendileri ve hizmet ettikleri göreve yönelik ortaya konan deşifreleri ve çözümlemeleri ise "komplo teorisi" olarak adlandırarak saf dışı etmektedir. Bazen gerçek deşifre ve çözümlemeleri eritmek ve etkisiz kılmak için yine ortaya bu kesimler tarafından başka bir komplo teorisi sayılabilecek "yem" ya da boşa çıkartma" olarak nitelendirilen sahte konular atılmaktadır.

 

Bir konunun komplo teorisi olup olmadığı istihbarat ile ortaya konacağı kesin doğru olduğuna göre bu tür sahte ve gerçek olaylar nitelikli çalışma sonucu birbirinden ayrılabilmektedir.

 

Yeni başlayan bu süreçte TSK elde ettiği istihbarat bilgileri doğrultusunda elenen ve doğruluğu tespit edilenler ile sahtelerini, bunları hayata geçirmek isteyen şebekeleşmiş kişi ve grupları, bu şebekelerin amaçlarını ve arkasındaki güçleri, yeni açılımlarını, vizyonlarını bir eğitim sistemi içerisinde kendi personeline siyasi bir eğitim içerisinde aktararak bilgilendirmelidir.

 

Bu tür yıkıcı ve yok edici faaliyet içinde olan başta gazeteci, akademisyen, işadamı ve siyasiler ile bazı sivil toplum kuruluşları her zaman toplum önünde olduklarından etkileri de doğal olarak fazla olmaktadır. Bu kişi ve grupların sivil halka anlatılması çok önemlidir. Daha da önemlisi, ülkenin bekası olan TSK personeline de ideolojik bir biçimde aktarılmalıdır.

 

Masumlar en çabuk kandırılan ve inandırılan kişilerdir. 

 

TSK her daim ülkenin gözbebeğidir. Bunu kayıtsız şartsız her ülke insanı böyle kabul eder ve aksini söyletmez. Bu yetmez ülke insanı istisnasız askerlik görevini eksiksiz yapar, hatta verilecek yeni bir görev için her zaman gururla hazır bekler.

 

BİR ORDUNUN KIYMETİ SUBAY VE ZABİTAN HEYETİNİN TECRÜBE VE KUDRETİ İLE ÖLÇÜLÜR. M. KEMAL ATATÜRK