Kısa bir süre sonra, Van-Akdamar adasında tarihi geçmişi bin yıl öncesine dayanan ve bu gün turistik gezi alanı olan Akdamar kilisesi yeni bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkartılacak. Daha şimdiden “müze diyerek kilise açacaklar”, “Akdamar kilisesine haç takılacak” gibi manipülasyonlar yavaş yavaş artmaya başladı. Bu konuda en büyük hatta en iddialı yaklaşım “bu kilisenin açılışı Türk-Ermeni sorunu karşısında diyalogun başlatılması için iyi niyet jesti”. Bu ülkede yaşayan binlerce Ermeni asıllı Türk var ve bu ülkenin Türk’ü ile Ermeni’si arasında sorun yok. Peki kime jest yapılıyor, Ermenistan’a mı, eğer böyleyse Ermenistan ile Akdamar kilisesinin ilişkisi ne? Bu söylem çok düşünülmeden, tarih, siyaset ve diplomasi bilgisi olmadan ortaya atılmış “siyasi-edebi” laf kümesi. Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik bir soğukluk süreci yaşıyor olması bu topraklarda yaşayan Ermeniler ile bir sorunu olduğu anlamına gelmez. Sözde ermeni soykırımı iddiasının ise bu konuyla hiçbir ilgisi yok. Hatta şunu bile çok rahatlıkla söyleyebiliriz Türk ve Ermeni arasında bu gün bir sorun varsa bu sınırlar dışındadır ki bu sorun da Osmanlı-Rus harbinden sonra yaratılmış sorundur. Kısaca Türk ile Ermeni arasındaki sorun dediğimiz çatışma noktaları yaklaşık yüz yıl önce “yaratılmış düşmanlık” olarak başlatılmıştır. Akdamar kilisesinin açılışı tarihi bir olaydır. Konunun siyaset ve diplomasi ile bir ilgisi yoktur. Bir başka yaklaşım ise Akdamar kilisesinin açılışını olduğundan fazla abartarak “kiliseye haç yerleştirilecek”, “bu misyoner bir faaliyeti tetikler”, “ülkede sürekli kilise açılıyor” söylemleriyle toplumu tahrik etmek eğilimidir. Bu eğilim içinde olanlar, bu söylemlerinde daha ileri giderek Akdamar kilisesi “Kudüs patrikliğine bağlı”, Lübnan Baş patrikliğine bağlı”, “Ermenistan Baş Patrikliğine bağlı” gibi daha da kışkırtacak iddialarını esirgemeden ortaya atmaktadırlar. Peki hemen soralım bizim ülkemizin Ermenilerinin Patrikliği ve Patriği yok mu? Elbette var… Bu duruma göre Türkiye sınırları içinde bulunan ve onarımı yapılan tarihi Akdamar kilisesini, İstanbul Ermeni Patrikliğine değil de Lübnan, Kudüs veya Ermenistan Patrikliklerinden birine bağlanmasına müsaade mi edecek? Eğer böyleyse önce nasıl bir devlet olduğumuzu soralım kendimize… Bu konuda “diyalog-iyi niyet jesti” ne kadar ülkeyi ve devleti küçük düşürecek bir söylemse, ortaya atılan bu iddialar da “korkuyu topluma yaymak”, “toplumun dengelerini bozmak” ve “kavga yaratmak” amacı taşımaktadır. Akdamar kilisesi sadece ve sadece Türkiye’nin sahip olduğu tarihi değerler içindedir, bunun ötesi olabilir mi? Lübnan Ermenilerininse zamanında ASALA terör örgütüne en büyük desteği verdiğini zaten biliyoruz. Yapabildiğinin en fazlası zaten bu değil miydi, sonrasında da PKK terör örgütünü bağrında beslemişti. Peki, Ermenistan tehdit mi? Kendimize soralım Ermenistan devleti tümüyle en büyük tehdit olsa ne olur? Nüfusu 2,5 milyon, ekonomisi oldukça zayıf, ordu gücü kıyas bile kabul etmeyecek kadar az, coğrafi sınırları dar açılımlı, denizciliği ve donanması olmayan (daha doğrusu Ermenistan bağımsızlık ilanından sonra iki ticari gemi almış, birini satmak zorunda kalmış, diğerini kaybetmiş), diaspora Ermenileri ile sorunlu, Türkiye Ermenileri ile sorunlu. Şimdi bu komşumuz ne kadar tehdit unsuru olur? Akdamar kilisesinin açılışını bu iki açıyla topluma anlatmaya kalkmak ülkeyi “soytarı” yapmak ile “ödlek” yapmak arasına yerleştirmektir ki sonucunda esas tehdidi görmekten uzaklaşırız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde bu bir ilk değil. Karaköy/İstanbul “Surp Krikor Lusavoriç” kilisesi Cumhuriyet döneminde yeniden inşa edilmiş ve en son olarak da 1985 yılında Balıklı Ermeni mezarlığında “Surp Sarkis Şapelini” yaptırılmış. Cumhuriyet döneminde yasak olan yeni kilise inşa edilmesi. Osmanlı ise belli bir sistem dahilinde kilise yapımına, bakım ve onarımına veya itibardan düşmesine hüküm vermiş. Türkiye eğer önünü iyi görebilir, “minik şirin devletçik” olmaya çabalamadan, kimlikli durursa bin seneyi aşmış tarihi bir hazineyi koruduğu için bir sorun yaşamaz. Türkiye’nin bu evrede sorunun derhal batıdan geleceği ihtimalini birinci öncelikle dikkate alması gerekir. Esas tehdit Atlantik’in iki yakasında duran Emperyalist devletlerin bu söylemlerden yola çıkarak bizi taciz ve tehdit etmesidir ki bu yaklaşımlarla biz onlara yol göstermiş, kapı açmış oluyoruz. Batı zaten bir Ermeni sorununu dayatıp duruyor. Sadece bu sorunu yaratmakla kalmıyor, Kürt sorununu da bize kabul ettirmeye çalışıyor. Bizde ülke olarak olmayan iki sorunu sırtlayıp devam ediyoruz. Burada ülke ve toplum olarak dikkat etmemiz gereken batı tarafından önümüzdeki süreçte her iki sorunu birbirine ulayarak karşımıza dikecek olmasıdır. Yakın tarihten bir örnek verelim; Paris 1986 Eylül ayı, kayıtları sadece üç batı devletinde bulunan gizli bir oturum düzenleniyor. Toplantının amacı Kürt-Ermeni hedeflerini ortaya koyan stratejileri belirlemek! Oturumdan çıkan karar şöyle; “Batı Amerika Ermeni Kiliseler Birliğinin” önderliğinde, ortak Ermeni-Kürt iş birliği yapılması ve Avrupa ülkeleri nezdinde girişimde bulunulması. Bu toplantı şimdiki Irak Devlet Başkanı Talabani’yi şımartıyor ve Talabani 1992 yılında Vaşington, Fransa, Almanya ve İngiltere’ye uğruyor. Talabani, “Sykes-Picot” anlaşması doğrultusunda 1986’da Paris oturumunda alınan kararların kendilerinin lehinde hayata geçirilmesini istiyor. Talabani’nin isteği bağımsız Kürt devletinin kurulmasıdır. 2006 yılında “Armed Forces Journal” internet sitesinde Amerikalı Ralph Peters’in bir “Kanlı Sınırlar” makalesinde kullandığı sözde Kürdistan haritasına bakalım. (http://www.armedforcesjournal.com/2006/06/1833899) Ermenistan devleti daha çok baksın Van ve Akdamar kilisesi hangi sınırlar içinde. Not: Aynı zamanda Akdamar Yahudiler içinde kutsal bir yer çünkü Tevrat’ta da söz ediliyor. [email protected] [email protected].