Mart ayının kazma-kürek yaktıran soğuğu karşısında doğal olarak yaktığımız masum ateşlerden çok daha harlı ateşler yakılmak üzere bir dizi planlar devreye sokulmuş gibi. DTP’li eş başkan Aysel Tuğluk bir PKK terör örgütünün sapık lideri üzerinden Türkiye’yi tehdit etmesinin ardından DTP’li belediye başkanları aynı sözleri koro halinde tekrarladılar. DTP merkezli “Mart” kızışmalarının birinci kışkırtma senaryosu; Terörist başı Abdullah Öcalan zehirlendi. Kızışanlar tescilli bir teröristin taraftarı olarak tehdit söylemlerini alenen dillendirdiler. Artık ciddi bir cüret söz konusu ve bu cüret nereden - nasıl alınıyor sorusunun cevabı ise çok açık ortada! Irak kuzeyi başta olmak üzere İran, Türkiye (asli) üçgenindeki bölgede ve Suriye tali bölgesinde tehlikeli bir süreç başlatılmıştır. PKK terör örgütü, mevcut terör ve şiddet nitelikli yapısıyla doğal olarak varlığını “ideolojiye” dayandırmıştır. Aynı örgüt ideolojik olarak bu yapısını silahlı militanları ve şiddet eylemleri ile uzun yıllar içerisinde pekişmiştir. Teori ve pratiğe dayalı bir ideoloji bütünü oluşturmuştur. Örgütün tüm bu çabalarını 1978 kuruluş yılından bu güne kadar devam ettirmiş ve artık örgüt üstlendiği görevinin (misyon) son evresine gelmiştir. Son evre ideolojiden uzaklaşarak politik duruşa geçmektir. Bu örgüt merkezli bir son evre değildir. Bu evre PKK terör örgütünün de içinde bulunduğu ve Türkiye-İran-Irak kesişen bölgeleri merkezli bir politika yaratma sürecidir. İddiaya göre; Ermenistan’da 56.000, Azerbaycan’da 60.000, İran’da 7.000.000, Irak’ta 4.000.000, Suriye’de 960.000, Türkiye’de 14.000.000 ve diasporada 7.000.000 olmak üzere toplamda yaklaşık olarak 33.000.000 Kürt dünya üzerinde yaşamaktadır. Bu Kürt nüfus bir yurda sahip olmalıdır iddiasından yol çıkan batı, batı tarafından güdülen terör örgütü PKK ve etnik ayrılıkçı Kürtçü grup (DTP vb) Irak bölgesinde yaşayan KDP ve KYB liderleri ile de işbirliği yaparak iddia edilen toplam nüfusun 25 milyonunun yaşadığı bölge olan Türkiye-İran-Irak kesişen bölgelerinde bir yurt yaratma evresini ilk adımlarını atmaya hazırlanmaktadır. Son evrenin ilk kısmının Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak olduğu açıkça ortadadır. Sonraki kısımlar ise sırayla İran ve Türkiye sınırları içine bu ayrışmayı sirayet ettirmektir. Ancak bu evrede alınan karar gereği ilk kısım planının yani Irak-Kürdistan ayrışmasının hayata geçmesi için toplu ve birlikte hareket etmek gerekmektedir. Bu kısım ile birlikte Türkiye ve İran’da da eş zamanlı ayrılıkçı-bölücü hareketlerin başlaması planlanmıştır. Bu kararın altında PKK-DTP-KDP-KYB ve bölgeyi ayrıştırmayı hedefleyen batı unsurlarının imzaları bulunmaktadır. Artık uluslar arası alanda fiili devletleşme evresinin başlatılacağı bu dönemde, ayrılıkçılığı benimseyen Kürt odaklar ideolojik değil politik davranma kararına varmışlardır, bu durum zaten zorunlu olarak ortaya çıkmıştır. Böylece daha çok “ideoloji-eylem” odaklı kitle hareketleri yerine “politika-demokratik hareket” odaklı kitle hareketleri planlanmıştır. PKK terör örgütünün Halkın Savunma Güçleri (HPG) adını verdiği “militan-yerel ayrılıkçı” kadrolar DTP kongresine katılarak boy göstermiştir. Böylece PKK terör örgütü de bu son dönemeçte daha çok politik tavır sergilemeyi hedeflerken, HPG adını verdiği yeni yasadışı yapısını da sözde “silahlı halk grubu” olarak göstermeyi planlamaktadır. Irak ve Türkiye odaklı Ayrılıkçı Kürt gruplar bu politik tavrı halka “Kürdevari” (Kürtçü) olmak kavramsal zorunluluğu içerisinde dayatmaktadırlar. Türkiye-İran-Irak kesişen bölge ortak eylem planı, özellikle Irak kuzeyinde palazlanan KDP ve KYB gruplarının başlattığı politik sürece Türkiye’den gelecek desteği zorunlu kılmaktadır. İran’da ise daha çok ABD askeri operasyonları destekli PKK silahlı eylemleri ile kurtarılmış Kürt bölgesi oluşturulması hedeflenmektedir. Zira İran içerisinde PKK ve ayrılıkçı Kürt grupların politik çıkışlarına müsaade edilmemektedir. Bir önceki yazımızda Mart ayı içerisinde başlatılacak Türkiye içinde planlanan kışkırtma ve eylem senaryolarını ortaya koymuştuk, şimdi Türkiye dışındaki planlara bakalım. * Kürt (peşmerge) Tugaylar Bağdat’a inecek, Irak ordusuna yamanacak, yaratılan Sünni-Şii çatışmasına müdahale grubu olacak, Bağdat merkezli güvenlik önlemelerine memur edilecek. * Böylece Kürt Tugaylar, uluslar arası sisteme çözümleyici ve barışçı “Kürt siyaseti unsuru” ve “Kürt ordusu” görüntüsü ile tanıtılacak. * Son dönemde Kerkük üzerinden ortaya atılan “Irak Kuzey” (Kürt) politikaları “askeri stratejiler” gereği doğu istikametinde Musul’a kadar uzatılacak, Irak Kuzeyi tartışmalı bölgesi ikinci petrol kaynağı Musul ile birleştirilecek. * Bağdat’a inen Kürt tugaylar sayesinde Musul’da oluşabilecek bir Arap hareketi de zayıflatılmış, Bağdat desteğinden yoksun bırakılmış olacak. * Kerkük-Musul “askeri” ve “enerji alanları” stratejileri Kıbrıs adası hattı ile birlikte gündeme getirilerek birleştirilecek, böylece Irak Kuzeyi sorunu çok uluslu sistemin sorunu haline getirilmiş olacak. * Türkiye’nin gelişmeler karşısında haklı olarak taraf olmasına ve tavır almasına batı “sorun çıkaran ülke” statüsü ile cevap verilecek. * Talabani daha diplomatik bir tavır sergileyecek. Barzani danışıklı-dövüş gereği savaşçı-şımarık lider pozisyonu üstlenecek. Başta kendisi olmak üzere partisinin siyasi üyeleri (Irak kuzeyinde sözde Kültür Bakanı Felakedin Kakey gibi) “bölgesel politik söylemler gerçeği” adı altında Türkiye’yi kışkırtmaya devam edecek. * Irak kuzey bölgesinde Talabani-Barzani-Halilzad üçlüsü Irak merkezi yönetiminden bağımsız ve merkezi yönetimi yok sayarak Irak kuzeyi ile ilgili ortak kararlar alınacak. (Petrol ve Kerkuk sorunu ile Çevre devletinin Irak’ a müdahalesi hakkında Şubat sonunda Sülaymeniye-Dukan / Irak’ta bu üçlü toplanıp bazı ortak kararlar almıştı). * Irak kuzeyinde, Barzani Kerkük’ü bahane ederek Diyarbakır üzerinden söylemlerde bulunacak, Nevruz kutlamalarını politik polemik konusu haline getirecek. * Peşmerge, sözde bir ordu gibiymiş gibi gösterilip Amerikanvari bir kahramanlaştırma haberleriyle dünya basınına servis edilecek. * Türkiye ve Avrupa’da yaşayan ayrılıkçı Kürt gruplar AB kurumlarına ve yöneticilerine 2006 Haziran ayında olduğu gibi Türkiye aleyhtarı mektuplar ile yaratılan sözde “Kürt politikasına” dikkat çekecek. * ABD, özel birlik personelinin de içinde bulunduğu PKK terör örgütü gruplarını İran içine sızdıracak. (Kandil dağındaki kamplar Irak’ta ki ABD üssüne 5, İran sınırına 7 km mesafede) * Avrupa’da yaşayan Süryani gruplara Türklerin kendilerine “soykırım yaptığı” iddiası söylettirilerek doğu ve güneydoğu sorununa bir yeni boyut kazandırılacak. * Mardin “Mor Gabriel” Süryani Kadim Manastırına AB’nin yaptığı yardımlar oldukça yüklü miktarlara ulaşmış durumdadır. Aynı zamanda manastır içten içe kapalı kapılar arkasında (AB yardımlarıyla) “yenileme çalışmaları” adı altında her geçen gün yeni ek yapılar ile büyütülüyor. Manastır’a olduğundan çok fazla tarihi bir görev yükleniyor, yeni bir ayrılıkçı propaganda üretiliyor. (Kültür bakanlığı konuya ne kadar hâkim?) İçeride ve dışarıda Mart ayı başlangıçlı bu senaryolar tek tek uygulanmaya başlamıştır. Duruma müdahale etmek için ne beklendiği ise düşündürücüdür. [email protected] [email protected]