Dünden devam Şımaran Rumlar, çok geçmeden, Erenköy'ü savunan bir avuç mücahiti ve onlara yardım için Türkiyeden gelen Kıbrıslı öğrencileri denize dökmek üzere taarruza başladı. Küçük bir alanda kahramanca direnen soydaşlarımızı yine havadan müdahale eden jet uçaklarımız kurtardı. Ve uçağı isabet alınca paraşütle atlayıp Rum kesimine düşen Pilot Yzb. Cengiz TOPEL'i katil Rumlar hunharca, işkence ederek şehit ettiler. 1963 Kanlı Noeli'nden sonra ABD Başkanı Johnson'un ünlü mektubu ile de cüretleri artan, vahşi arzuları gittikçe kabaran Rumlara karşı, müdahale için yeteri kadar hazır olmayan Türkiye Cumhuriyeti, her olayda ödün vermek zorunda kalmış, bir yandan da "Garantör Devlet" olarak Türk Ordusunun deniz aşırı harekat kabiliyetini arttırmaya yönelmiş ve 1967 yılında Orduyu, Kıbrıs'a müdahede edecek duruma getirmişti. Bilindiği gibi 1960'ta imzalanan Zürih ve Londra antlaşmaları ile Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Garantör Devlet statüsü kazanmışlar ve bu suretle Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Kıbrıs Anayasa ve Cumhuriyeti'nin yaşatılmasını garanti etmişlerdir. Antlaşmaya göre Türkiye, Yunanistan ve İngiltere; Zürih ve Londra antlaşmalarına uyulmadığında ortaklaşa, veya ortak harekete geçmek mümkün olmuyorsa, garanti eden devletten herbiri Kıbrıs'ta düzeni yeniden kurmak amacı ile harekete geçmeye yetkili kılınmıştır. Yunanistanda bir darbe ile işbaşına gelen Albaylar Cuntasının, Türkiye'nin, Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmesine razı olmasına karşılık, Türkiye'ye Batı Trakya sınırlarında bazı ödünler verilmesi teklifinin reddi üzerine Yunan Cuntası, 1967 krizine neden oldu. 1967 Kıbrıs krizi 15 Kasım 1967'de Rumların Kıbrısta Geçitkale ve Boğaziçi köylerine tank ve topçu desteğinde 6 bin kişilik bir kuvvetle taarruzu ile başlamıştır. 200 kadar mücahit bütün gün kahramanca direnmiş, mermilerinin bitmesi üzerine Rumlar köylere girerek katliama başlamışlardır. Bu olay Türk Hükümeti'nin büyük tepkisini çekmiş, 17 Kasım'da TBMM, hükümete Kıbrıs'a müdahele için izin vermiş, bilahare Türk ordusu Adana-Mersin bölgesine yığınak yapmış, çıkarma gemileri yüklenmiş, Kara-Deniz ve Hava Kuvvetleri gerekli bütün tedbirleri almıştır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin 1967 Kıbrıs krizinde, Ordunun ciddi hazırlıklarına olan güveni ile takındığı tavır Yunan Cuntasını çok önemli ödünler vermeye adeta mecbur etmişti. Ben, 1967 krizinde yüzbaşı rütbesi ile, Komando Tugayında 2 nci Paraşüt Taburunda 3 ncü Bölük Komutanı idim. O tarihte çıkarma gemilerimiz, eğitimli birliklerimiz, helikopterlerimiz, iki komando ve iki paraşüt taburumuz ve bu taburlardan da yalnız birini bir defada taşıyacak kadar nakliye uçağımız vardı. İlk sortide 1 nci Paraşüt Taburunun, ikinci sortide de bizim taburun Kıbrıs'a atılması ve komando taburlarının da helikopterlerle nakli planlanmıştı. Birinci Paraşüt Taburunun atılmasından sonra, ikinci taburun daha kısa sürede Kıbrıs'ta bulundurulabilmesi için, bizim tabur ve komando taburları Adana'ya intikal etmişti. İntikal eden diğer birliklerle yaklaşık 25-30 bin kişilik bir kuvvet, bölgede toplanmıştı. Diğer bunalımların hiçbirinde bu boyutta bir yığınak yapılmamıştı. ABD Başkanının özel temsilcisi Cyrus Vance, Türkiyenin kararlılığı karşısında "Albaylar Cuntası"na baskı yaparak, Yunanistanı ilk defa şu önemli ödünleri vermek zorunda bırakmış ve Türkiye de müdahaleden bir kere daha vazgeçirilmişti. - Grivas, Ada'yı terk edecek, - Ada'daki kontejan dışı Yunan askerleri geri çekilecek, - Kıbrıs Rumları silahtan arındırılacak, - Kıbrıs Rum Hükümeti, Boğaziçi ve Geçitkale'ye yapılan saldırıda ölen Türkler için tazminat ödeyecek, - Kıbrıslı Türklere uygulanan ambargo kaldırılacak, - Kıbrıs Türklerine herhangi bir taarruz yapılmayacağı hususunda garanti verilecektir. Grivas biliyorsunuz EOKA'yı kuran Kıbrıs'ta terörü başlatan Türk düşmanı bir Yunanlı subaydır. Türkiye'nin Ada'ya müdahale kararlılığı karşısında, BM ve ABD'nin çabaları ile Yunanistan, Türkiye'nin bütün isteklerini kabul etmek zorunda kalmıştır. Kıbrıs olayları başladığından beri ilk defa önemli ödünler almasında Türkiye'nin kararlı tutumu, son derece etkili olmuştur. Alınan bu ödünler o gün bizleri, adeta savaş kazanmışcasına mutlu etmişti. 1967 krizinden sonra Türkiye ile Yunanistan'ın ilişkileri yumuşak bir havaya girerken Türk-Yunan ikili görüşmeleri başladı. Bu olumlu hava, Kıbrıs'a da yansıdı ve 1968 yılında toplumlararası görüşmeler başlatılmış oldu. Toplumumuzu uzun süre meşgul eden görüşmelere rağmen, Yunanistan önüne, çıkan her fırsatı değerlendirerek, Kıbrıs'ı ilhak, yani Enosis politikasından asla vazgeçmedi. Bu nedenle de bu görüşmelerden olumlu bir sonuç alınamadı. Nihayet Yunan Cuntası yeterli zaman kazanıldığını düşünerek Enosis emellerini yeni bir platformda gerçekleştirmek için Grivas'ı 1971 yılında tekrar Kıbrıs'a gönderdi. Cuntanın muteber adamı Grivas'ın hedefi Enosis'ın hemen ilan edilmesi, böylece Yunan Cuntasının durumunun sağlamlaştırılması idi. Makarios ise, bu hareketin çok tehlikeli olacağını, bu nedenle Türklerin bezdirilerek ve ekonomik alanda çökertilerek Enosis'ın uzun vadede gerçekleştirilmesi taraftarı idi.