Onun nazik davetiyle açılışını gerçekleştirdiği sushi restoranında olacağım o gün.Ben ki bir Tatar kızı olarak hamur işlerine bayılan, balık denilince tereyağı - zeytinyağı karışımında kızartılan balığı tercih eden, etli - soslu, kızarmış yemeklere gönülden bağlı kadınım. Çiğ balık mı, yok canım ben almayayım...

Tatile çıkmadan önce İstanbul 'da olduğumu öğrendiği bir gün arıyor. Uzun bir telefon sohbetinden sonra " Bak bugün klüp arkadaşlarım da gelecek mutlaka bekliyorum" demeyi de ihmal etmeden

" Ahh Sibel " diyorum içimden " Ben ve çiğ balık" aynı cümlede telaffuzu bile zorlayıcı.

İstanbul ' u çok iyi bildiğim söylenemez. Böyle durumlarda kurtaricim taksiler ve navigasyon. Her ikisi de cankurtaranim yine. Bir süre sonra onun Fikirtepe ' de ki restorantindayim. İçeriye adımımı atmamla çok sade döşenmiş Japon kültürünün izleriyle bezenmiş mekanla karşı karşıya geliyorum. Birazzzz geç kalmış olmalıyım ki tüm hanımlar toplanmış yemek siparişini vermiş. Sevgili Sibel tüm sıcaklığı, samimiyetiyle karşılıyor beni. Konuklarıyla kısa bir tanıştırma faslından sonra masadaki yerimi alıyorum.

Herkesi en ince mimiklerine kadar izliyorum;   "hepside sushi hayranı değil ya bunların elbet sevmeyenide vardır "diye düşünerek. Yok anacığım hepsi büyük bir keyif ve iştahla, memnun bir yüz ifadesiyle tüketiyorlar önlerindeki çiğ balıklarını.

Sibel soruyor " Nazan ' cigim sen nasıl alırsın sushini?"

  "Ahhhh Sibel aslında hiç almasam ben önyargılıyim sushi konusunda. Balığı şöyle bir cızırdayan tavaya atmak, nar gibi kızarmak, yanına bol soğanlı salata almak varken......"

Diyemiyorum....

" Canım benim, ben daha önce hiç sushi yemedim sana bıraksam " gibi bir cümleyle topu ona bırakıyorum.Biliyorum Sibel' de benim gibi bir Boğa Burcu kadını. Yemek olunca en iyiyi o bilir.  "Tamam canım"  diyor " Ben somonlu sushi seviyorum sana da öyle yapsınlar". " Olur tabii" Neli olursa olsun yiyemeyecegim kesin, istersen altın tozuna batırıp servis yaptır.. "Ben ve çiğ balık". Hayır.....

Balığım ( pardon sushim) gelene kadar masadaki diğer tabakları gözlemliyorum. Görseniz balık değil de pasta yiyiyorlar . O nasıl bir görsellik öyle , tabaklarda ki sunum, soslarin göz kamaştırıcı dizilimi, renk armonisi..... Sanırım seyretmek en güzeli.Bu Japon ' larin neden çok fit olduğu belli.Bu yemek için değil kesinlikle seyretmek için olmalı.

Ortalama 15 kişilik bir grubuz. Sushi çubuklarıyla bir mücadele başlıyor ki masadakilerde , ben bir çatal bıçak istiyorum.  Canımı sokakta bulmadım ya..... Zaten adı üstünde çiğ balık bir de iki çubuğun arasına sıkıştırıp yemeğe çalışmak neyin nesi ki. Ben zaten buradan çıkınca bir dönerciye gider şehrimin ünlü İskender döneri ile tamamlarım" günü diyorum

Sushi ' m geliyor, hiç çubuklarla savaşa girmeden bir otel şefinin elinden çıkmış görünen pasta görünümlü balığım ile bakışıyorum . Görüntü muhteşem de ... Çiğ balık işte... Keşke " yemek yiyip geldim, hayırlı olsun demeye geldim yalnızca " deseydim.

Balıkla hâlâ bakışıyorum.... Kaçış yok, ilk lokmami alıyorum.

Ve........

Böyle bir lezzet olamazzz.Sen ne yaptın Sibel, nasıl yapılır bir çiğ balık bu kadar lezzetli, nasıl bir şefin var senin. Saniyeler içinde bir insanın bütün önyargısi nasıl tuzla buz edilir, bir çiğ balık bu kadar mı lezzetli olur????

Bizim topraklarımıza Japon mutfağından gelse de Sushi aslında bir Çin yemeği. Yazılı kaynaklar M.Õ 4. y.y da Çin ' de ortaya çıktığını gösteriyor.Malum Çin pirinci bol bir ülke, keşif nedeniyse yeni bir lezzet yaratmak değil, balıkları bozulmadan muhafaza etmek üzerine. O dönemde balıklar tuzlanarak pirince sarılır, daha sonra kuyular içinde depolanirmış . Aslında bu etapta pirincin rolü yalnızca fermantasyon sürecinin gerçekleşmesini sağlamakmis. Depolanan balıklar tüketilecegi zaman onu çevreleyen pirinç katmanı sıyrılarak atılırmis. Ancak bu durum sushinin Japon topraklarına gelişiyle değişmiş.

Tahminlere göre Sushinin Japonya ' ya gelişi Çin ' de ortaya çıkışından çok sonra M.S 8.y.y a dayanıyor. Japonya'nın bir adalar ülkesi olması yemek kültürünü de doğrudan etkilemiş bir faktör. Dolayısıyla ülkede balıkçılık çok fazla bu da mutfağa yansıyor. Savaş yıllarında en kolay ulaşilan ve en iyi saklananilen yiyecek olması Sushi ' yi Japon mutfağında önemli bir yere yerleştiriyor. Yıllar içinde Japon mutfağının fast food yemeği olarak 1970' li yıllardan itibaren de Batı toplumlarınin gözdesi oluyor.

İşte sevgili Sibel- Sumo Sushi - de bu güzel lezzeti tüm İstanbul' lular ile buluşturuyor .Hem de lezzetten çatlayacak bir şekilde..

Her yer bu kadar iyi yapar mı, bu lezzeti sunar mı, bilmiyorum. Ama benim ilk ziyaretimde Sibel'e rezervasyon yaptıracağım kesin.

Daha önce denedim ve beğendim diyorsanız bir de Sibel ' de Sumo Sushi ' de deneyin derim. Harika bir lezzet nasıl olur görmek için....

Benim gibi hiç deneyimlememis ama  "Ayy çiğ balık mı, hayır olamaz" diyorsanız yine Sibel' e gidin. Ön yargılanizi saniyeler içinde yerle bir etmek için...

Sushi gibi hep taze kalsın hayat...