Mordoğan'da 4.günümüz. Güneş, deniz muhteşem de bir yere kadar. Hele ki benim gibi bütün bir kışı yüksek tempolu çalışarak geçiren bir kadın için bunca durağanlık olası değil. Eeeeee.

Ne yapacağız. ... Canım Özlem yanımda nasıl olsa. Elekçiler gibi gezebiliriz. İyi de aracımız yok. Olsun...Ben de macera çok. Can bağım Özlem ile atıyoruz kendimizi yollara. Dolmuş ve otobüs saatlerini öğreniyoruz internetten. Yollar bizim.

İzmir ot, meze kültürünün yoğun yaşandığı şehir.Gurmeler için lezzet limanı.

Karşı siteden annemin maliyeden arkadaşı Birsen abla arıyor, sosyal medya paylaşımlarımi görünce. " Nazan hoşgeldin, akşam üstü kahveye bekliyorum" diyor o her zaman ki tanıdık dost sesiyle. Atılıyorum " Yok,yok sen bize kahvaltıya gel yarın sabah, bekliyoruz" diyorum. Nasıl olsa Özlem yanımda şu kısacık zamanda bile bir Tatar kızına hazırlanacak en keyifli yemeği " çi börek" hazırlamış bana. Kahvaltıya döktürecek.Müthiş bir iş bölümü var aramızda, yemek işi onda. Temizlik, bulaşık bende.Nasıl ama? !!!

Yemek dediğin günde 3 öğün. 4 günde 2 kez temizlik yaptım bu üç katlı koca villada...

Biliyorum :)

Çok adil olmuş diyorsunuz. Ehhh ne yapalım, hayat işte.

Şaka bir yana, yemek yemeği hele ki lezzetli yemekler yemeği çok seven tipik bir Boğa burcuyum ben. Özlem ' de iyi yemek yapıyor Allah var. Sezar' in hakkını Sezar'a vermek gerek deyip yemek işini ona bırakıyorum.

Ertesi gün denizden cayirti ile çalan telefonuma koşuyorum. Birsen abla " kahveye gelmiyor musunuz" diyor. Üstümden sular akıyor, telefon bile su içinde. " Ablacığım inan telefon sesine çıktım denizden eve geç, duş al, hazırlan, çık seni geç bırakırız,ama kahvaltı teklifim geçerli" diyorum. " Nazan hiç halim yok, ameliyat oldum ve gözümde büyüyor" deyince üstelemiyorum. "Peki" diyorum "Buralarda iyi bir kahvaltı mekanı, yöresel lezzetler sunan bir yer var mı, önerin nedir?"

"Amberseki köyünde Melisa var, oraya gittik biz daha önce, köy kadınları yufka açıyor, reçeller kendi yapımları, herşey doğal " deyince teşekkür edip kapatıyorum telefonu.

Ertesi sabah - öğlen arası bir zamanda atıyoruz kendimizi yollara. İlk ve tek gelen minibüse ( buralarda minibüs demiyorlar) dolmuşa atıyoruz kendimizi. Yabancıya çok alışıklar ve çok yardımcılar. Aslında yol Melisa' ya kadar gitmiyor ama iki kadın çok soru sorunca kaybolmayalim diye mi nedir, köye kadar girip bizi mekanın önünde bırakıyor. " Dönüşte araçlar buradan geçmez ana yola kadar yürümelisiniz ya da telefon edin gelip alalım " diye ekleyerek.

Melisa..... Adı gibi güzel bir üniversite öğrencisi. Babası Bursa'liymis annesi ve anneannesi köyün insanı. Bir köy kahvesinin bahçesini kiralayıp bu özgün !!! mekanı açmışlar.Daha adım atar atmaz bir şok yaşıyorum, özensizligi ile göze batan bir köy kahvesi ; mezarlık manzaralı. Dakika bir gol bir.. Bulduğumuz masaya yerleşiyoruz. Ahh canım ülkem, canım insanlarım  ahhh canım kendim..Yolun eziyetine mi yanayım, harcadığım saatlere mi, mezarlık manzaralı köy kahvaltısına mı, yanımda Özlem gibi bir kadın varken, evde yiyeceğim şahane kahvaltılarimi kaçırdığıma mi?  Özlem şaşkın, gözüne far tutulmuş tavşan gibi bakıyor yüzüme. Onu niye buralara sürüklediğimi anlamadan. İyi, güzel bir şey bulmak istiyorum kendimi mutlu etmek için.

Manzara desen, en son görmek isteyeceğim türden, mekan desen Kumla Çınaraltı çay bahçesi bile bunun yanında Dubai burj -el Arap gibi. Gelen araçlara bakıyorum, lezzet efsane olmalı diye düşünüyorum . Yoksa bu dağ başına niye gelsin insanlar. Kahvaltı söylüyoruz, zaten başka bir tercih yok. İrice bir su bardağı büyüklüğünde termosu bırakıyorlar önce masaya ardından kahvaltılıklar. Hazır yufkadan iki dilim saçma bir börek, salça, yeşil - siyah zeytin, domates, salatalık, reçel ve baldan oluşan kahvaltıya bakıyorum. "Her halde başlangıç bunlar"diyorum. Öyle ya hazır ,lapir lapır masaya konulan avuç içi kahvaltılıklar için bu dağ başına gelmedik yaaaa....

Gelmişiz......

Yemeğe kıyamadığımiz !!!  bu kahvaltı için eşek yüküyle para ödemiş, Özlem ' in far tutulmuş tavşan gibi bakan gözlerinin iki katı gözlerimi açmış, ödediğim hesabın muhteşemligine şaşmış, insanın başına ne gelirse meraktan sözünü bir kez daha özümsemiş, keman yayı gibi gerilmiş sinirlerimle saatlerce yol boyunca dolmuş beklemiş, eve geldiğimizde sinirden yanan bedenimi Mordoğan'in ılık denizine bırakmıştım.

Şimdi neden yazıyorum bunları diye soracak olursanız , karşımda Ege' nin mavi sularına bakan evin muhteşem terasında, begonvillerle çevrili kahvaltı masasında Özlem' in hazırladığı börekli, poğaçali, omletli kahvaltısında aklıma Paulo Coelho' nun Simyacı kitabı geldi. Kitabın finalinde derviş onca yol gezdikten, deneyim kazandıktan sonra der ki " Aslında aradığın herşey yanıbaşında, görmen içindi bunca yol- yolculuk"

Yanınızda olanların, sahip olduklarınızin değerini bilin.Ama herşeyi deneyimleyin.

Musmutlu günlere açılsın sabahlarınız