Ben tek başıma seyahat eden ne nerede konaklayacağını ne de beni kimin karşılayacağı ile ilgili tek bir bilgisi olmayan yazar çizer gayrimenkulcu olarak iniyorum uçağın merdivenlerinden. Tam o sırada telefonum çalıyor. Firma sahibi Muhammed Bey çıkışta transferinizi sağlayacak bir personellerinin beklediğini söylüyor. Valizim bulup çıkışa yöneliyorum saat olmuş gecenin 03.00 'ü. Bu yaban ellerde gece gece yalnız bir kadın başına ne işin var be Nazan diye kendime söylenirken elindeki dövizde adım yazılı yetkiliyi buluyorum.

Yok yok... Yurtdışına gide gele pek bir cesaretli kadın olmuşum. Deli desem şimdi kendime ayıp. Evet bu cesaretli kelimesi iyi oldu diyorum içimden. Hafiften de tırsıyorum aslında. Hava alanından çıktık ıssız yolda ilerliyoruz transferi sağlayan arkadaşla...

Şu ister misiniz diye soruyor. Aslında Düden şelalesini içecek kadar susadım ama ne menem bir yer tek araç yok , yollarda aydınlatma yok, olanlar hâlâ Nuh Nebi ' den kalma ağaç kütüğünde sallanan ampul aydınlatmalari. " Teşekkürler" diyorum bir an önce otele yerleşmek dinlenmek, güvende hissetmek istiyorum. Gerginliğimi anlamış olacak ki yolculuğunuz nasıl geçti, hal hatır konuşmaları yapıyor. Benim de dilim damağımda. Susadım. Hava limanından beri de kahve içmedim. Düşüncelerimi mi okuyor nedir bu ıssız yolda bir köy bakkalindan bozma cafe de durduruyor içinde tek başına oturduğum Mercedes VIP minibüsü. İniyor. Bir kaç dakika sonra mis gibi kahve kokusu sarıyor aracın içini.  Eğer Türk filmlerindeki gibi tecavüzcü Coşkun tipleri yoksa Kıbrıs'ta sonsuza kadar burada yaşanır diyorum kendime. Kahvemi ve yanında getirdiği suyunu içerken. Tekrar telefonum çalıyor Muhammed Bey yine arayan." Yolda mısınız, araç sizi aldı mı Nazan hanım diyor yaklaşık 20 dk sonra otelinizde olacaksınız, bekliyorum burada "diye.

Yaaa biz Türkiye'de ne hale gelmişiz, unutmuşuz nicedir tüm zerafetle verilen hizmetleri. Keyifle arkama yaşlanıyorum kahvemi yudumlayarak.

03.30 gibi odama ugurlanmis buluyorum kendimi. Aldığım hizmetten memnun bir şekilde.

Ertesi gün sabah kahvaltısında buluşuyoruz Caesar Project ekibiyle. Benim geliş amacım bu projeyi görmek değildi ama konakladığım  devasa yaşam alanı, bana tahsis edilen daire bir anda bütün düşüncelerimin değişme nedeni oldu. Önce projeyi dinliyorum, kısa bir sohbetten sonra da net bir şekilde istediğimi anlatıyorum. Arkadaşlarım gibi bir dönüm tarla alıp içine tennyhouse yapmak, Kıbrıs'ta medeniyetle, denizle, güneşle dolu günler gece bahçemde dost meclisinde yemekler yapmak, huzurla yaşamak istiyorum. Onun için de seçenekler sunuyorlar. "Yok" diyorum "Bana önerilen yere o lokasyona gideceğim "  "Peki" diyorlar . Günü yarılamış durumdayım. Salamis antik kentine gitmek niyetim, bana bir taksi ayarlıyorlar bir de benim yerime pazarlık yapıyorlar.  Öyle taksimetre falan yok burada. İyi de ben kahvaltılı görüşmeye inerken bikini üstü pareo ile indim şimdi bir kent büyüklüğündeki bu yerde git üstüne bluz al, ooo zaman hepten geç olacak. Allah ' tan çantamda şortum var. Giyiyorum. Kıbrıs çok güvenli bir yerdir. Burada hiç bir olay olmaz, hiç gerginlik yaşamayın diyorlar. Atlıyorum taksiye. Gerçekten çok medeni insanlar. Antik kentin girişinde taksiciye Türkiye şartlarında çok cüzi bir ödeme yapıyorum.

Salamis antik kenti denizle kumsalın buluştuğu noktaya kurulmuş geçmişi MÖ 11. yüzyıla dayanan bir şehir. Depremler ve Arap korsanların şehri yağmalamasina kadar önemli bir liman kenti olarak ticaret merkezi olarak kalmış. Buraya kadar herşey çok güzel....de....

Hiç bir kazı çalışması yapılmaz mı bir ülkede? Tarih merak edilmez mi, toprak altında yatan koca bir medeniyet gün ışığına çıkarılmaz mı?? Gibi bir sürü soru geçse de zihnimde burada mesai saatleri 09.30 - 12.00   13.00 - 14.30 olduğu için çalışmaya fırsat bulamıyorlar her halde deyip güzelim antik kenti hüzünle gezip hemen yanında bulunan plaja Akdeniz ' in o köpüğünden Afrodit ' i yarattığı sulara bırakıyorum kendimi. Medeniyet beşiği, yaşamın başladığı deniz. Bunca umursamazlik ve bakımsızliga rağmen peri masalı yaşatan deniz. Ahhh kiymet bilmezlerin beşiği Anadolu , ah yavru vatan....

Gece geç saatlerde dönüyorum otele. Canlı maç yapılan alanda biraz soluklanip bir şeyler içip odama çekiliyorum.

Sabah bedenim kalkmak istemiyor yataktan, bir gece önceki yorgunluk hâlâ üzerinde demek ki. Oysa tüm gün boyunca gezerken pek iyiydim. Muhammed Bey ile 09.30 da buluşup Kilitkale köyüne benim tarlaları görmeye gidecektik. Gel gör beni gezmek neyledi diyemiyorum. Mesaj çekiyorum " hafif bir kırgınlık var üzerimde saati daha ileri alabilir miyiz?" diye." Geçmiş olsun" dileklerini iletiyor. Tabii diyor "Siz haber verirsiniz" tekrar yatağa gömülüyorum. Yatağın karşısındaki aynada kendimle göz göze geliyoruz. Hiç tanıdık değil bu kadın şişmiş göz kapakları, kızarmış yüzüyle bana bakıyor. Salamis antik kentinden dönerken girdiğim Hint restoranında havalı adlari nedeniyle söylediğim ama acıdan ve baharat yoğunluğundan yiyemedigim o yemek yüzünden bunlar. Yat Nazan diyorum bilmediğin her yemeğe atlarsan böyle olur diye kendi kendime söylenirken uyumuşum.

Tekrar gözümü açtığımda saat öğlene yaklaşıyor, hızla hazırlanıyorum, çıktığımda kapının önünde bekliyor aracım. Ben transfer işi yapsaydım kesin hep geciktirdim öyle kapıya indiğinde benimle burun buruna gelmezlerdi.  Allah' tan şanslıyım Allah'tan herkes şanslı (transfer işi bende değil) bu sıcakta erirdi insanlar.Magosa yolu üzerinden Kilitkale köyüne geçiyoruz. Derviş bey ile tarlalar üzerine daha Türkiye ' deyken konuşmuştum. Bizi sıcak bir karşılama ile içeri buyur ediyor. Çiftliğini, restoranını, tarlalarını gezdiriyor. Konuşkan,cana yakın bir insan. Kahvaltı etmeden çıktığımı söyleyince hemen hazırlatiyor. Çiftlikte neler yok ki. Benim gözdem tavuskuşlarindan tutun da, tavşan, keçi,domuz,kaz, tavuk hepsi mevcut. Domuzları oteller satın alıyor diyor. Keçi kendi için. Kahvaltıda yediğin Hellim bu keçinin sütünden diyor gururla. Herşey doğal salatalık, biber, domates dalından toplanıp geliyor önüme. Lezzet tartışmasız efsane." Ben burada sonsuza kadar kalabilirim" diyorum içimden .500 kişilik köyde 3 adet restoran var. Derviş bey'in işletmesi 6 parmak pazar geceleri canlı müzik eşliğinde yemek yiyebileceğiniz bir mekan. Bazı hafta sonları Mersin ve Adana'dan gelen gruplar kapatıyor mekanı.Ben cumartesi gününe aldığım için uçak biletimi aklım kalıyor. Bir daha ki gelişime şimdiden rezervasyon yaptırıyorum.

Yani.... Kıbrıs turizm sektöründe açık ara önde gidiyor.Ama tarım yok, o güzelim ovaları susuzluktan boş duruyor.Oysa yer altı suları çok fazla. Köylüler kuyu açarak bulmuşlar çözümü. Şehirlerde ise Türkiye ' den gelen sular kullanılıyor. Tek hedef kazanç turizm ve casino olunca üretim hiç yapılmıyor. Hele bir çok sektörde büyük açık var Türkiye ' den getiriliyor. Diyorum ya çalışacaklar da zaman yok. Mesai saatleri 09.30 - 12.00  13.00 -14.30 gibi bir zaman dilimi. Çok yoruluyorlar. Buna rağmen cumartesi günüde resmi çalışma saatleri içinde her devlet dairesi açık.

Derviş bey bizi antik kentin dibindeki arsalara bakmaya götürüyor. Ülkenin her noktası açık hava müzesi mübarek.Bir tepenin yamacındaki bu tarlalar Akdeniz ' in akşam güneşi vuran sularını görüyor uzaktan. Arkadaşımin aldığı ve henüz su basmanda olan tarlasında o muhteşem akşam güneşini izliyorum. Cennet böyle bir yer olsa gerek diyorum.

Giderken bir kasa kendi bahçesinden topladığı meyveleri koyuyor yanıma Derviş bey. 2 çeşidi daha önce hiç görmediğim ve tadmadigim meyveler. Adı Yavru Vatan da olsa Anadolu'nun merhametli, cömert yüzü var bu topraklarda. Türkiye ' ye göre daha iyi ekonomisi olan Yavru Vatan bu kez kollarıni özlemle açıyor yatırımcıya. Önümüzdeki yıl uluslararası uçuşlara açılacak Ercan havalimanı Rus ve Ukraynalı akınına uğrayınca Türkler azınlık kalmasın diye hükümetinin izlediği politika gerçekten takdir edilesi.

Dedim ya benim ki bir aşk hikayesi.. Gezmeyi ve yazmayı seven bir gayrimenkul danışmanınin Kıbrıs güncesi.