Geçtiğimiz ay Sn. Başbakan Tayyip Erdoğan Suriye'yi ziyaret ederek I. Dünya Savaşından beri kopuk olan Türk-Suriye ilişkilerinin ciddiyet kazanmasında rol oynayacak önemli görüşmeler yaptı. Türk Dış Politikasının hedef seçeneklerine bakıldığında Ortadoğu birliğinin Türkçü, İslamcı veya coğrafi (Karadeniz ekonomik işbirliği, Akdeniz diyaloğu, Kafkas ve Balkan işbirliği projeleri gibi) bir temelle şekillenebileceği, daha yüksek veya makro hedeflere ulaşabilmesi için öncelikle komşularıyla bağlarını geliştirmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu ilişki daha çok tarihi, milli ve dini bağları bize yakın ülkelerle daha çabuk ve daha etkin bir şekilde gerçekleştirilebilir.

Bu çerçevede Türk-İsrail ilişkilerinin Ortadoğuda mevcut statüko korunmak kaydıyla  her zaman iktisadi ve sosyal temelleri mevcuttur. Ancak İsrail'in Türkiye'yi de hedef alan dış politika amaçları uzlaşma imkanlarını daraltmaktadır.

Uzun zamandan beri Türk halkındaki uyanış; AB ve ABD'nin Türkiye'nin bütünlüğünü hedef alan ortak paydası Antiamerikanizm olarak ortaya çıktı ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) için engelleyici zihni muhteva kazandı.

Amerika'nın Irak'ta yaptığı katliamlar, işkenceler, Fellüce, Telefar ve Necef'te giriştiği operasyonlar milletimizde bir kuşku meydana getirdi. Bu kuşkuyu çuval hadisesi, Türk şöförlerinin kaçırılıp öldürülmesi, özel time mensup koruma görevlisi polislerin şehit edilmesi, Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı kayıtsız kalınması derinleştirdi. Bu kuşkunun gittikçe daha da derinleşeceği görülmektedir. Çünkü Amerikan + Yahudi stratejilerinin ortak hedefinde Türkiye ve Anadolu vardır.

Sn. Başbakan'ın, bir süre önce İsraili telin eder tarzda konuşması, İsrail'in devlet terörü uyguladığını söylemesi İsrail'de hoş karşılanmamıştı. Ayrıca Tel Aviv Üniversitesi Profesörlerinden Efraim İnbar'ın övgüyle söz ettiği Türk-İsrail işbirliğinin 1997'lerde kalması, hedefleri çatışan iki ülkenin bir araya gelerek ortak zeminlerde müşterek politikalar üretmesi zor gözükmektedir.

Ancak Türkiye'nin son zamanlarda ABD'yi dengelemek için AB'ye katılmak, Rusya Federasyonu ile işbirliğini geliştirmek yolundaki çabaları bölge ülkeleri ve yakın komşularımızla sürdürülen temaslar neticesinde İsrail'in yanlızlığa düştüğü anlaşılmaktadır. Türkiye'nin İran, Suriye ve diğer Ortadoğu ülkeleriyle ticari, iktisadi, kültürel ve askeri işbirliğine gitmesi Amerikan Likud cephesini rahatsız etmektedir. IMF kanalıyla ABD'ye büyük ölçüde borçlu olan Türkiye'nin milli çıkarlarını koruma yönünde gösterdiği refleksleri mecburi istikametteki işaret levhalarıyla kontrol altında tutmaktadır.

Sn. Gül, İsrail'e giderek başta İsrail Cumhurbaşkanı olmak üzere (Moşe KATSAV), Başbakan ve Dışişleri bakanlarıyla görüşmeler yapmıştır... Türkiye Dışişleri Bakanına iyi derecede protokol uygulanarak gereken değer verilmiştir. Ancak Türkiye'nin Filistin'de katliamın durdurulması yönünde gösterdiği hassasiyetin hiçbir zaman dikkate alınamayacağının sinyali de verilmiştir. Gül'ün ziyarete başladığı gün İsrail tankları Gazze şeridinde 7 Filistinli çocuğu öldürerek  Türkiye'yi ve Başbakanını hafife almıştır. Bu olay Filistin halkı nezdinde de Türkiye'nin itibarını sarsarak bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Zaten iki Dışişleri Bakanının konuşma metinlerine bakıldığında birinin hayal dünyasında yaşadığı ötekinin hedefinden şaşmadığı görülmektedir. Sn. Abdullah Gül diyor ki; "Yeni fırsatlar görülür biçimde ortadadır. Bölgeyi parlak bir gelecek bekliyor. Tüm enerjimizi buna harcayalım, geçmiş problemlere takılmayalım" buna karşılık veren İsrail Dışişleri Bakanı ise; Filistin ve Suriye'yi teröre destek verdikleri için ağır şekilde eleştiriyor. İsrail'e yönelik roket saldırıları engellemediği sürece Filistin yönetimi ile barış masasına oturmayacaklarını söylüyor. Yani bizimki "Erdoğan'ın söylediklerini unutun, beraber çalışalım" diyor. Özür diliyor. Karşı taraf bildiğini okuyor. Bizim basınımızda yer alan İsrail casusu Eli Cohen'in kemiklerinin iadesi için İsrail-Suriye arasında Türkiye arabulcu olacaktır gibi gündemi etkilemeyecek teferruatlı konularda iyimser nostalji yaratılması yanlıştır. Sn. Abdullah Gül'ün İsrail'de yaptığı temaslar, Türkiye'nin psikolojini iki noktada teste tabi tutmuştur.

1- İsrail'in Irak coğrafyasında ve özellikle K. Irak'da kukla devleti meşrulaştırma yönündeki çabaların, Türkiye devlet seviyesinde hangi derecede hoşnutsuzluğa sebep olduğunu tesbit etmek,

2- Mossad'ın Irak'taki operasyonları ve bu kapsamda özel tim polislerinin şehit edilmesi, Türk şoförlere uygulanan infaz olaylarının arka plânında yer almasının hangi tepkiyle karşılanacağının ölçülmesi, bizimkilerin işin farkında olup olmadıklarının anlaşılması açısından çok önemlidir.

Konuya devam edeceğiz....