Yeni bir yıla başladık. Yeni bir yıl demek; önceki yılla bir şekilde hesabımızı kesip yeni umutlara, hayallere, taze beklentilere gönlümüzü açmak demek. Bunu yapabildik mi? Gerek ülkemizde, gerekse dünyada olanlar buna ne kadar elverdi?
Dünyanın her köşesinde büyüğünden küçüğüne tüm ülkeleri sarsan küresel ekonomik kriz bir yanda, Ortadoğu ülkelerindeki halk ayaklanmaları, Yasemin Devrimi, Tahrir Meydanı, Şam,  Wall Street’de aylardır “Yeni Dünya Düzeni” istemiyle sokakta yatıp kalkan protestocular diğer yanda. Ülkemizde ise tutuklamalar, tutuklu tutuksuz yargılamalar herhalde bizi en çok meşgul eden konu başlıkları oldu. Van Depremi içimizi yaktı. Çatışmalar, şiddet bitirdiğimiz yılda da bitmedi. Problemler hep aynı problemler, aktörler değişip duruyor.
2012’nin en önemli sorunlarından biri ABD-İran ilişkileri olacak gibi görünüyor. Dünyanın petrol gibi önemli bir doğal kaynağının akışını kontrol etme isteği bizi yeni bir Körfez Savaşı’na götürür mü? Küresel ısınma nedeniyle kendini göstermeye başlayan iklim değişikliği bu yıl ne ölçüde yer küreyi etkileyecek? Mayalıların kehaneti gerçekleşecek ve dünyanın sonunu 2012’de yaşayacak mıyız? Hep birlikte göreceğiz...
İnsanlar dünya üzerinde varlıklarını sürdürebilmek için varoldukları günden bu yana doğal kaynakların en zengin olduğu topraklara sahip olmak istemişlerdir. Suyun bol olduğu, meyvanın en güzelinin yetiştiği, tarımın en kolay yapılabildiği topraklara göç etmişler tarih boyunca. Yaşadıkları diyarların iklim koşulları değiştiğinde başka ülkelerin topraklarını elde etmek için savaşmışlar, kazandıklarını elde tutmak için kanlarının son damlasına kadar savunmuşlardır. Yaşadığımız yüzyılda savaşma yöntemleri değişse de, ülkelerin değişmeyen tek hedefi var: Doğal kaynaklara sahip olmak ve kullanımlarını kontrol etmek.
Dünyanın nüfusu arttıkça gıda tüketimi, konut ihtiyacı, sağlık giderleri, diğer tüketim maddelerine olan talep de buna paralel olarak artmakta. Dünyanın nüfusu 7 milyarı aştı. Bu nüfusun %57’si iyi beslenemiyor. 2050’de dünya nüfusunun 2.3 milyar daha artarak 10 milyara yaklaşması bekleniyor. Gerek politik, gerek geleneksel ya da dini nedenlerle, gerekse maliyetinden dolayı doğum kontrolünün mümkün olmaması gibi sebeplerle fakir ülkelerdeki nüfus artışı, gelişmiş ülkelerdekine oranla çok daha yüksek. Artan açlık ve fakirlik Afrika’da, Asya ülkelerinde iç burkan tablolar ortaya çıkartmakta.
Artan dünya nüfusunun doğal olarak ürettiği de, tükettiği de aynı oranda artıyor. Çevreye verdiği zarar da. Yeni yılda da yağmur ormanları hektar hektar kaybolmaya devam edecek, atmosfer ısısındaki değişikliklerden pek çok hayvan ve bitki türü yok olacak, ekolojik denge daha da bozulacak, petrol için daha çok savaşılacak, su için, tarım alanı için daha çok çatışmalar yaşanacak, insanlar daha çok göç edecek... Peki nereye kadar? Nereye kadar gidebiliriz?
Yoksa bu dünya bize artık dar mı geliyor?