Savaş insanoğlunun en çirkin yüzü…

Savaş insanoğlunun en acımasız yüzü…

Savaş insanoğlunun en yıkıcı yüzü…

Savaş insanoğlunun en zayıf yüzü…

Savaş insanoğlunun ders alamadığı ve tekrarlamadan duramadığı günahı…

İnsanlık 1945’de 250.000 kişinin bir anda yanarak buharlaştığı Hiroşima’dan,  Nagasaki’den ders alamadı. Atom bombasından yayılan radyasyonun nesiller boyu neden olduğu sağlıksız bebek ve çocuk fotoğraflarından yükselen çığlıklar da kulaklarına erişemedi politikacıların…

1955 ile 1975 arasında yaklaşık yirmi yıl süren Vietnam Savaşı’nda portakal gazıyla, napalmlarla yanan, zehirlenen çaresiz insanların gözyaşları da görülmedi, hayvanların bağırışları da duyulmadı…

Ruanda ‘da 90’lı yıllardaki soykırımda 300.000 çocuğun katledildiği sanılmakta.

Irak Savaşı’nda 250.000 çocuk suya bağlı enfeksiyon hastalıklarından öldü… Saddam’ın kullandığı kimyasal silahlarla ölenlerin sayısı milyonlar…

Birleşmiş Milletler yetkilileri Suriye’deki iç savaşta bu güne kadar 18 yaşın altında 7000 çocuğun öldüğünü bildiriyor. 1 milyon çocuk da evinden, yurdundan, ailesinden koparılmış mülteci durumunda.

Halkların güvenlikleri onları yönetenlere emanet edilmiştir. Vatandaşlarının can güvenliği, eşit ve özgür bir şekilde yaşama hakkının güvence altına alınması demokratik bir ülkenin yöneticilerinin en önemli ilk sorumluluğudur.

Dünyanın her yerinde savaşların en masum kurbanları çocuklar. 18 yaşına gelene kadar sorumlulukları büyüklere teslim edilmiş çocuklar ve dolaysıyla korunması gerekenler.

İşte bu nedenle siyasetçilerin, tarafları çatışmalara sürükleyecek tutumlardan kaçınmaları, kışkırtıcı olmamaları, bilimsel ve kesin verilere dayalı hareket etmeleri, ağızlarından çıkan her sözün varacağı yeri düşünmeleri gerekir.

Marifet savaşmadan, dövüşmeden, kavga etmeden yaşamayı becerebilmekte bu dünyada.

İnsanlık en büyük günahını oya gibi işlemeye devam ediyor… Ve biz durmadan konuşuyoruz, bir susmayı becerip, gerçekte ne olduğunu anlamaya çalışsak! O zaman belki umutlanmanın çağı gelir.