Geçenlerde M.Ali Birand'ın hazırlayıp, sunduğu "32. Gün" programında başörtüsü sorunu tartışılıyordu ve konuklarından biri de Merve Kavakçı'ydı. Merve Kavakçı konuşmasında; "1999'da milletvekili seçildim. Her zaman giydiğim kıyafetle Meclis'e gittim. DSP sıralarında sloganlarla, tempolarla protesto edildim. Meclis'e adımımı attığımın 11. gününde Türk vatandaşlığından ve milletvekilliğinden ihraç edildim. Çocuklarımı okula götürüp getiriyordum. İlkokul öğrencileri bile 'Türkiye laiktir. Laik kalacak' sloganları atıyorlardı. Çocuklarımın psikolojisinin bozulmaması için ülkemi terk etmek zorunda kaldım." dedi.

Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya ise Türban sorununun pozitif hukukun konusu olduğunu ve tartışılmaz bir konu olduğunu söyledi. Bugün türbanlı vatandaş da; "Ben böyle inanıyorum", "Dinde yeri var veya yok ben böyle yapmak istiyorum", "Sen bana karışamazsın" diyor. Karşı tarafta ise; "Hayır sen böye inanamazsın, hatta bunu benile tartışamazsın bile" diyor.

Siz okuyucularıma soruyorum, bunun adı demokrasi olur mu? İşin bu tarafını düşüne düşüne geçelim. Bir de ideolojik ve siyasi yönüne bakalım. T.C. vatandaşlarını suçtan, terörden, adaletsizlikten, kötü muameleden ve yabancı istihbarat örgütlerinin ajitasyonlarından ve ideolojik yönlendirmelerinden korumak zorundadır. Şimdi siz bu kızların ülkede eğitim almasına mani oluyorsunuz. Bunlar nereye gidecekler? Kendisine karışmayan ülkeler... Bu ülke ABD olabilirn, İngiltere olabilir, hatta K.Irak'taki aşiret oluşumu olabilir. Peki soruyorum bu insanlar mağduriyet hissi ile oralara itilirse yabancı istihbarat örgütleri, bunları Türkiye'nin aleyhine kullanmak için her türlü hileyi ve desiseyi kullanır mı kullanmaz mı? Denize düşen yılana sarılır hesabı, bu çocuklar hele hele maddi ihtiyacı da varsa kolayca aldanır mı aldanmaz mı?

Bu kafa Türkiye'yi nereye götürür biliyor musunuz? Üç kuruşluk aşiret oluşumlarına... Selam durmaya ve güney doğu halkının kıblesini değiştirmeye...

Şimdi tekrar dönelim şu Merve Kavakçı meselesine. Meclise başörtülü girdi diye Hanımefendi'nin milletvekilliğini kaldırıyorsunuz, vatandaşlıktan atıyorsunuz...  Hiç hukuk adamı falan olmaya gerek yok, uzaydan geliyorsunuz, Fransa'ya iniyorsunuz. Size diyorlar ki; bu ülkede "pijama giymenin cezası sürgündür." Hiç hkuk devletinde böyle bir şey olur mu? Böyle bir şeyi insan aklı alır mı? Bu meseleyi kronik hastalık haline getirmek Türkiye'ye kan kaybettiriyor...

O dönemin başbakanı bu tür tırı vırı işlerle uğraşacağına gözünü dört açsaydı 1999-2001 krizlerine giden yolu tıkayarak, ekonomik ve sosyal tedbirleri alsaydı daha iyi olmaz mıydı?

Sn. Ecevit'in vatanseverliğine ve milli dirayetine herhangi bir sözüm yok. Birçok cephelerden beğeniyor ve takdir ediyorum. Ama Atatürk'ün Balkan Savaşı'ndaki bir kahraman alay komutanını eleştirisi burada da geçerliliğini koruyor. Hatırlanacağı üzere Bulgar taarruzu karşısında geri çekilen birliğini yerine döndürmek için Alay Komutanı atına biniyor, eline kılıcını alıyor, düşman siperlerine dalıyor ve bir kurşunla şehit oluyor. Alayı dağılıyor. Büyük Atatürk diyor ki; bu alay komutanı böyle yapacağına eline haritayı alsaydı, düşman nerelerden girmiş baksaydı, dürbünle etrafı inceleyip  duruma vakıf olsaydı, düşmanın ilerlediği bölgelere ihtiyatları yollasaydı hiçbir tedbir kifayet etmediği takdirde elinde kılıç düşman mevzilerine dalsaydı daha şanlı bir iş yapmış olmaz mıydı?

Bizce bu çağ akıl ve aklın üstünlüğü çağıdır. Atatürkçü düşünce sloganlarla zart zurtlarla düşünme mantıksızlığı değildir. Kendi vatandaşını yabancı istihbarat örgütlerinin kucağına atarsan olacağı budur.

Bizce Amerikan istihbaratı doğrusunu yapıyor. Fetullah Hoca'yı kaptırırsanız onlar bağrına basar ve kendilerinin giremedikleri alanlara girerler.

Akıl savaşı ideolojik düşünerek kazanılamaz. Akıl savaşı hasmın bileğini bükecek, ona koz vermeyecek tarzda düşünerek kazanılır. Devlet gerekli esnekliği zamanında gösteremez, zamanında gerekli tedbirleri alamazsa Sn. Danıştay Başkanı'nın tartışılamaz dediği mevzular öyle bir tartışılır ki şaşar kalırsınız.

AB türban mevzuunda katı davranarak gerekil esnekliği göstermemiştir. Ancak ABD ve özellikle CİA kendine has pragmatizmi ile bu konuda o kadar sevecen davranmış ve davranacak ki Sn. Danıştay Başkanı ben öyle söylemek istememiştim aslında şunu demek istemiştim demek zorunda bile kalabilir.

Sonuç; Bizce bu konu (Türkiye'nin iç meselesi) yabancıların oyuncak alanı haline gelmeden derhal çözülmeli, tırı vırı işlerin devleti kilitlemesi bertaraf edilmelidir. İnanın koca koca adamların demokrasiyi ve laikliği pamuk ipliğine bağlamalarını aklım almıyor.

Tahmin ediyorum ki, türbana serbestlik verilmesi halinde bu ilgiyi de göremeyecek, bu şekil direnç gösterenler de, türbanı fetişleştirenler de pişman olacaklar.

Devlet daima aklı, ideolojiye üstün tutmak zorundadır.