19 Nisan seçimleri için tansiyon her geçen gün biraz daha artıyor. Bu kez seçimlerin geçmişe göre çok farklı geçeceğine inanan sayısı epey fazla. Sanki de çoğunluk siyasi partilere değil de adaylara göre oy verme eğiliminde görülüyor. Hatta yine ilk kez vatandaşın partilere değil de adaylara yönelmesini isteyen gruplar oluşmaya başladı! Aslında bunun altında siyasi partilere iyi bir ders verme mesajı yatıyor! Hatta siyasi partilerin artık aday gösterirken daha ince eleyip sık dokuması gerektiği isteniyor. Sonuçta vatandaş partilere değil de adaylara yönelse de, onların mensup olduğu siyasi partiler iktidar ya da muhalefet partileri olacak ve ülkenin kaderi 5 yıllığına onların elinde olacak... ... Partiye değil de adaya oy verme istemi doğrusunu söylemek gerekirse ilk etapta bize de hoş bir söylem gibi geliyor. Hele de tüm partilerden sevdiğimiz ve yararına inandığımız isimlerin olması bizi bu yöne doğru sürüklüyor. Ama propaganda döneminde bir parti çok güçlü bir seçim bildirgesi ile karşımıza çıkarsa ve bizi inandırırsa, o partiye mühür vurmak da seçeneklerimiz arasında. Ama, şimdiye kadar ki izlenimlerimizde seçmenin de bu kez çok hassas bir şekilde oy vereceklerinden yana. Hele de, eski siyasilerden daha çok, yeni ve temiz, konusunda uzman, ülke yönetimine yine ülke çıkarları için talip olan adayları listelerine yerleştiren partiler bu seçimlerden kazançlı çıkacak gibi görülüyor. ... Şimdiye dek yapılan seçimlerin tümü de kasaba zihniyeti ile yapıldığı için, ülkenin gelişmesi sağlam temeller üzerine bir türlü oturtulmamış. Seçmen, ülkenin geleceğini düşünmek yerine ahbap-çavuş zihniyeti ile sandığa gitmiş. Bölgecilik ön planda tutulmuş, istihdam, iskan, T izni ve menfaatler gözetilmiş ve geldiğimiz durum noktada! Geçmişten bu yana bir çok kazanımdan daha çok, sanki de kayıplar oluşmuş... Ülkede eğer her dört kişiden birisi devletten şu anda çek alıyorsa, zaten bu işte bir sakatlık olduğunu görmemek olası değil. ... Örneğin öğretmenler, ülkenin en aydın kesimi! Geçtiğimiz günlerde bazı ziyaretler gerçekleştirerek, hükümetle gizli pazarlık masasına oturmuşlar. Bundan böyle 25 yıl çalışıp, 36 yıl üzerinden emekli olmak istediklerini iletmişler. Çünkü en yıpranan kesim kendileriymiş ve 11 yıl hiç çalışmadan, çalışmış gibi gösterilip bunun haklarından yararlanmak istemindeymişler! Ayrıca, bu yıl ki protokol görüşmelerinde yüzde 25 zam istediklerini de açıkladılar... Hükümet bu istemlere 'evet' deyip popülist yaklaşım devam ederse öğretmenler için ne ala! Eğer olumsuz bir cevap verilirse, muhakkak ki hükümet partileri aleyhine çeşitli eylemler düzenlenecek ve muhalefetin dozu arttırılacak! ... İşte bu zihniyettir ki KKTC ekonomisinin kendi ayakları üzerinde durmasının imkan ve ihtimali yoktur. Siyasi iktidarlar yıllarca popülist yaklaşımlarla iktidarda kalırken, gün gelip duvara toslanacağını hiç düşünememişler. Bunu gelmiş geçmiş tüm siyasi partiler de dahildir! Şimdi yeni bir seçim dönemine girdik. Olacaklar malum, söylenecekler ve vaatler de belli! Ortada biri seçmen biri seçilmek istenen iki taraf var... Seçecek olanlar yine ön planda 'menfaat' gözetirse ve seçilecek olan adaylar da yine geçmiş hastalıklarını sürdürürse, ülkenin bir 5 sene daha yerinde sayacağından, hatta eskiden bile kötü günler yaşanacağından kimsenin kuşkusu olmasın! Popülizm illetini başımızdan def etmedikçe, Kıbrıs Türkünün önünün açılması mümkün değildir! Komşuda pişenler: "Kıbrıslı Türklere karşı işlenen suçlar" "...Kıbrıs sorunu sadece ve sadece işgal ve İstila sorunu değildir, daha karmaşık bir sorundur. 20 Temmuz işgali, bana göre o tarihten önce var olan bir sorunun en dramatik ve acı verici aşamasıdır. Ben bunu temelde emperyalist bir müdahale sorunu olarak görüyorum. Burada İngiliz Amerikalılar, yerli organları, yani anlattığım ekstrem gruplar ve halefleri, Ankara ve Cunta, hep birlikte Kıbrıs Cumhuriyetine üşüştükleri ve lağvetmeye çalıştılar. Burada Kıbrıslı Rumların sorumluluğu da var. Toplum olarak değil, bütün olarak. Sol, da bu ekstrem grupların kurbanıydı. Kıbrıslı Türkleri hak sahibi vatandaşları olarak görerek, Kıbrıs Cumhuriyetini korumak istedi. Sorumluluklar vardır, ancak bütün olarak değildir. Kendilerinin uydurdukları hikayenin değişeceğini söyleyenlere ve siyasi atalarına aittir. Bu insanların anlayışı şuydu ve öyle olmaya da devam etmektedir: Kıbrıs Elendir ve Kıbrıslı Türkler davetsiz misafirdiler. Bu görüş yanlıştır. Kıbrıs ortak vatandır. Çoğunluk bile olsa sadece Rum toplumuna ait değildir. Kıbrıs halkına aittir. Ve bu halk, çeşitli etnik toplumlardan oluşmaktadır. Bu halk iç barışını bulmalı ve geleceğine karar vermelidir." (Rolandos Katsiaunis - HARAVGİ)