Net Holding sahibi Besim Tibuk ilginç bir iş adamı. İlginç olduğu kadar da başarılı bir iş adamı aynı zamanda. Çünkü iş yerlerini profesyonel ellere teslim edip oyunu doğru oynuyor ve meyvelerini de bolca alıyor, hem kazanıyor hem de kazandırıyor. Net Holding’in yıllarca KKTC turizmine kazandırdıkları da azımsanamaz. Önceki akşam Lefkoşa Merit’in açılış töreninde yaptığı konuşmada hem ülke turizminden övgüyle bahsetti hem de sitem etti. İlginç de bir örnek verdi, dinleyenlere sordu; Fransa’da siz hiç Fransız şarabından şikayet eden birini gördünüz mü dedi. Ardından İskoçya’da hiç İskoç viskisinden şikayet edenin duyulup duyulmadığını sordu. Doğru da dedi… Fransız uçsuz bucaksız bağlarıyla ve kaliteli şarabıyla ünlü. İskoçya’da hiç tartışmasız viskisi ile. Besim Tibuk yani şunu demek istedi; KKTC’deki casınolardan niçin şikayet ediyorsunuz ki? Kendince haklı elbette. Hiç kimse içinde bulunduğu sektörden ne şikayetçi olur ne de sitem eder. Ama Tibuk’un, Fransız’ın şarabı ile İskoçya’nın viskisini KKTC’nin kumarhaneleriyle bağdaştırmasını çok da doğru bulmadık, ne yalan söyleyelim! Eğer KKTC’ye örnek olarak narenciyeyi, patatesi ya da harnubunu örnek gösterseydi o zaman haklı olabilirdi. KKTC’de turistik amaçlı kumarhanelerin olmasına karşı değiliz. Eğer turist gelip parasını buralarda harcamayı tercih edecekse kendi tercihi ve sorun yok! Ama KKTC’nin sanki de sadece kumarhanelerle sembolleştirilmesine karşıyız. Ha keşke KKTC turizminde kumarhaneler değil de otelleri ön planda tutulsaydı da bu güzel otellerde konaklayanların rağbet ettiği bir anlayış geçerli olsaydı. Oysa bizde bunun tam tersi hakim. Otellerin kumarhaneleri değil, kumarhanelerin oteli var ve başta Türkiye olmak üzere bizi yakından tanıyan ülkelerin aklına KKTC dendiği zaman “kumarhane ülkesi” geliyor. Başta da dediğimiz kumarhanelere şiddetle karşı olanlardan değiliz. Biz turizmi beceremedik ama kumarhanelerle çekim merkezi olduk ve şimdi bunları reddetme gibi bir lüksümüz de yok. Ama sırf turist bu ülkeye para getirecek diye, ülkenin sosyal alanda patlamalar yaşayabileceğini de hiçbir zaman tahmin edemedik. Araştırmalar da göstermektedir ki, ülke kumarhanelerine girenlerin yarısı turistse, ki bunların büyük bir bölümü Rum ziyaretçilerdir, diğer yarısı da ne yazık ki yerli vatandaşlarımızdır. Perde gerisinde kamuoyuna ve basına yansımayan çok sayıda aile dramlarının, çek yasaklarının, hacizlerin ve boşanmaların ardında da ülke insanın kumar oynaması yatmaktadır. Birkaç göstermelik baskın ve denetim, seçilen birkaç kurbanın ifade vermesi ile sonlanan sözde kontroller yerli halkın kumarhanelere olan ilgisini azaltmamış, sosyal yara gün geçtikçe kangren haline gelmiştir. Yerli halkı, öğrenciyi, üç kuruşa çalışan işçiyi, hatta askeri birtakım personeli bu yerlere sokmadan, kesin yasaklar getirerek bu işi yapabilirsek ne ala… Yoksa, iltihap halini almış sosyal yaralar, gün gelecek patlayacak ve asıl dramlar da o zaman başlayacak. Yine de, ha keşke KKTC dendiği zaman Besim Tibuk’un dediği gibi kumarhaneler değil de, o doyumsuz lezzetteki patatesimiz, aroması hiçbir yerde olmayan narenciyemiz ve şifa kaynağı harnubumuz akla gelseydi.