Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sn. Mehmet Y. Yılmaz 17 Şubat 2005 tarihli yazısında şunları söylüyor;  

"Derken gazetenin yazı işlerinden bir mesaj geldi:  

"İran'da nükleer tesislerin bulunması olası bir yere, bir uçak tarafından bir füze atıldı."  

Hemen toplantı salonundan çıkıp gazeteyi aradım.  

Arkadaşlar, gelen bilginin çok yeni olduğunu, hiçbir ayrıntı olmadığını, uçağın kime ait olduğunun da bilinmediğini söylediler...  

Sonraki bir saat boyunca cep telefonumda ki mesajlardan olayın gelişmelerini izledim."  

.....  

"Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, en küçük bir olay bile tüylerimizi diken diken etmeye yetiyor. Amerika'nın İran'a saldırı olasılığı, bunun bölgede yaratabileceği etkiler yaşamımızı öylesine derinden etkileyebilirdi ki...  

Yeni bir savaş olasılığı, büyük bir krizin ardından yeni yeni toparlanmaya başlayan ekonomimizi sarsabilir, tanıdığımız birçok insanın yaşamında önemli sorunlar yaratabilirdi.  

Irak'ta düzenin kolay kolay yeniden kurulamayacak şekilde bozulmasının etkilerini hâlâ yaşıyoruz.  

Tam Filistin'de barış umutları yeşerirken Lübnan'da eski Başbakan Hariri'ninn bir suikast sonucu öldürülmesi, Suriye'nin "derin devlet"inin bu olaydaki olası parmağının nelere yol açabileceği, bölgeyi nasıl bir kargaşaya sürükleyebileceği hâlâ bir bilmece olarak önümüzde duruyor."  

Hadiseleri değerlendirmedeki basiretsiz tutum Sn. Y. Yılmaz tarafından da sergilenmektedir. Şöyle ki; Hariri suikastını Suriye'nin yaptığına dair süpekülatif değerlendirme yanlıştır. Bir terör eylemi kimin işine yaramışsa o yapmıştır. Kaldı ki dünya medyasının daha Haririnin aracı patladığı anda tek bir ses gibi Hariri Suriye'nin Lübnan'dan çekilmesini istiyordu. Bu yüzden öldürüldü demesi bizim medyamızın da bu spekülatif değerlendirmeyi mal bulmuş mağribi gibi sahiplenmesi ciddi hatadır. Halbuki Hariri suikastı İsrail'in tezlerini kuvvetlendirerek Suriye'ye zarar vermiş, ABD'nin terörist suçlamalarına mesnet teşkil etmiştir. Dolayısıyla örtülü operasyonu yapanların oyununa gelerek aynı söylemi benimsemek, olayları düz mantıkla değerlendirmek demektir. Sn. Yılmaz yaptığı yanlışlığı bu kadar da bırakmış olsaydı gene üzüntü verici olmazdı yazısının devamında şunları söylemektedir.  

"Şişeden çıkan cin"den şunu isteyecektim:  

"Türkiye'nin üzerinde yaşadığı toprakları buradan kaldır ve bizi Batı Avrupa'da bir yere oturt!"  

Komşularımız Gürcistan, İran, Irak, Suriye, Bulgaristan ve Yunanistan değil de Belçika, Hollanda, Almanya olsun!  

Hatta Fransa, İspanya ve İtalya olsa daha da iyi!...  

O zaman ne böyle gerilimler yaşardık, ne de silahlanıp kendimizi koruyacağız diye bu kadar parayı silah tekellerine verirdik.  

Silaha harcayacağımız parayı okullara, fabrikalara yatırır, güneşin tadını çıkarırdık.  

Biliyorum. Bu bir fantezi...  

Ama her fantezi gibi hayal etmesi bile güzel..."  

Böyle bir değerlendirme hayalden öte ciddi mantık atlaması yapmaktadır.  

Avrupa'da hiç mi harp olmamıştır?  

Avrupa'da 1815-1830 İç Savaşları, İspanya, Yunanistan İç Savaşı, Rus İhtilali, 1. ve 2. Dünya Savaşı, Fransa-Cezayir Savaşı, Balkan, Trablus Savaşları, İngiltere-Arjantin Falkland Savaşı vs. vs. yüzlerce savaş yaşanmıştır. Hiçbir coğrafya hiçbir muhit Azrail'in girmeyeceği bir tankimatla koruma altına alınmamıştır. Kaldı ki Sn. Yılmaz'ın saydığı bütün devletler batının tesiriyle Osmanlı'dan kopartılarak kurulmuş kan ve ateş altında bırakılmış coğrafyalardır. Irak halkı Amerika'ya gel bizim tepemize bomba at, bombasız kalmıştık(!), bize huzur ve refah lazım değil demiş yaldızlı davetiye mi göndermişti?  

Ya da Tük halkı; bize para lazım değil gelin Irak'a vurun bizim ticaretimizi, çıkarlarımızı sekteye uğratın mı dedi!?