TOPLUM, DEMOKRASİ, YÖNETİŞİM VE BONUSLAR İçinde bulunduğumuz zaman dilimi toplum olarak net karalar vermemizi gerektiren bir süreci dimdik karşımıza dikmiş bulunmaktadır. Toplum olarak sahip olduğumuz sorumluluklardan vazgeçemeyeceğimiz gibi ertelemek veya birilerine devretmek gibi bir şansımız da bulunmamaktadır. Her birey kendisinin ve ülkesinin geleceğini düşünmek zorunda olduğu kadar, ülkenin kaderini belirleyecek konularda doğrudan kendini muhatap kabul etmelidir zira her vatandaş ülke kaderinin belirlenmesinde doğal muhatap ve zorunlu sorumludur. Bu gün toplumun, aynı anda hem iç hem dış etki ajanları vasıtası ile algıları değiştirilmekte, yönlendirilmekte ya da körletilmektedir. Toplumun büyük çoğunluğu, sahip olmadığı paraları harcamakta ve günlük hayatını idame etmeye çalışmaktadır. Bunu yaparken neredeyse hiçbir rahatsızlık duymamaktadır, bunun öncelikle nedeni ihtiyaç duyduğu temel gereksinimlerini karşılamanın verdiği haz ile birlikte bu ödevini yerine getirmenin sonrasındaki rahatlama olabilir. Diğer bir etken neden de kredi kartı kullanmanın, önemli biri olmanın temel kriteri olma konusunda uygulanan sistemli reklam kampanyaları ve bu reklamların özendirici içeriği olabilir. Her ne sebeple olursa olsun bu denli dengesiz dengeler içerisinde tüketime bu şekilde yönelmek toplum için büyük risk taşıyor olabilir. En önemlisi "ekonomik harbe" maruz kalmış topluma bunu "ekonomik kriz" olarak algılatmak ve sonrasında krizden çıkış için toplumun her bireyine "kredi kartı atıştır, açlığını yatıştır" çözümü dayatmak en büyük ihanet olsa gerek. Konumuz ekonomi ve para değil ama ülkenin en temel dinamik parametrelerinden bir olan ve hatta en stratejik dengelerinden bir olan "ekonomi ve para" konusunda bu denli sorumsuz davranışın sonuçları da ağır olabilecektir. Devletle birey arasındaki ilişki "yönetim" biçiminden evrilerek artık "yönetişim" şekline dönüşmüşse ki öyle olduğu iddia ediliyor, bu ilişki biçiminde toplumun tek ferdinin bu yönlü idareye müdahale etme hakkı eskiye oranla daha fazladır. Demokrasi dayatmaları, içerisinde haksızlıkları barındırmakla beraber, toplumla yönetim arasında kültürel, ahlaki ve teamüller bağlamında kan uyuşmazlıkları yaratırken, topluma da siz artık "modernist düşünceyi" aştınız "postmodern" düşünceye geçtiniz öğretisi dayatılıyor. Toplum her açıdan dayatmalar zinciri içerisinde bir değişim rüzgarının önüne katılarak yeri belli olmayan noktaya sürükleniyor, bu sürüklenmede sürtünmenin hissettireceği acılarda önceden hesaplanıp uyuşturularak yok ediliyor. Bir anket yapılıyor, sonuçlar açıklanıyor, bir bakıyorsun şimdiye kadar ki genel eğilimin ötesinde bir sonuç. Sonuç üzerine konuşulduğunda artık toplumun farklı düşündüğü, olaylara eskisi bakmadığı, toplumun yeni bir yöne girdiği iddia ediliyor. Peki bu değişim ne zaman oldu, bu evrilme ne zaman gerçekleşti? Bu değişim toplum tarafından ne zaman algılandı, beğenildi, test edildi, karar verildi de yaşantıya dahil oldu? Bu asla olmadı! Sadece topluma, bak artık sen "böyle" düşünüyorsun deniliyor. Toplum gerçekte "böyle" düşünmüyor, birey kendi dışında kalanların "böyle" düşündüğünü zannediyor ve dayatılan demokrasi gereği kendi dışındakilerin "böyle" düşünme hakkı olduğuna inanıyor. Bunun adına yönetişim deniyor. Toplum bireyselleştirilerek tek tek avlanıyor aslında. Ülkenin en hayati konuları böyle bir "demokrasi" ve "yönetişim" sistemi içerisinde toplumun aklı içinde eritiliyor. Yapılacak bir şey yok gibi gözüküyor, oysa yapılacak çok şey var. Eğer sistem yönetişim ise, yani eskiden yönetenin yukarıdan aşağı doğru buyrukları tek yönlü olmaktan çıkıp toplum ile yönetim arasında karşılıklı hale gelmişse, yapılacak şey ve yapma hakkı çok fazla demektir. İşleyişin, bir mütekabiliyet esasına dayalı olmasına rağmen aksak veksisk yürümemesinin tek sebebi yöneten-yönetilen ilişkisinde elde tuttulan hakların farklı içeriklerde olmasından kaynaklanıyor olabilir. Yönetilen, sahibi olmadığı bir parayı harcama yetkisini sınırsız kullanırken, yöneten bunun karşılığında sınırsız dayatmaları karşımıza dikiyor. Hal böyle olunca her iki taraf da mutlu. Toplumun elinde banka kredi kartları, iradenin elinde oyun kartları... Kullanma oranı artıca da "bonus" veriyorlar ya da kazanıyorsun...