Başbakan Erdoğan Kıbrıs konusunda geç kalmış sayılabilecek bir kararlılık sergiliyor. "KKTC üzerindeki izolasyonları kaldırmadıkları sürece limanlarımızı ve havaalanlarımızı Rumlara açmayız." Peki, izolasyonların kaldırılması, Türkiye'nin Kıbrıs sorununu arzulandığı şekilde çözebilecek midir; Kıbrıs Türkü'nün geleceğini 1960 anlaşmaları çerçevesinde garantiye alacak mıdır? İzolasyonların kaldırılmasını isterken neyi amaçlıyoruz? AB ile Türkiye arasında giderek tırmanan gerginliğin asıl nedeni ne? Bize göre, AKP Hükümeti, AB'den müzakere tarihi alabilmek uğruna 3 Ekim 2005'de verilen sözlerin, Ek Protokol'ün altına konulan imzanın yarattığı tarihi sıkıntıyı yaşıyor. KKTC 1. Cumhurbaşkanı Denktaş, bu sıkıntılı durumu yorumlarken bakın ne diyor: "Milli davadır, taviz vermeyiz, vermeyeceğiz diyor, ama attığı adımlar kendisini öyle bir yere götürüyor ki, nasıl geri çekileceğini ben göremiyorum." Kıbrıs konusunda gerçekten çok sıkıntılı bir dönem yaşıyoruz. Peki, son zamanlarda Türkiye-AB arasında yaşanan gerginliğin kaynağı nedir? AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn" Türkiye-AB ilişkilerinde bu yıl, Kıbrıs konusunda bir kriz yaşanabilir" derken neyi ima ediyor? AB "SÖZÜNÜZÜ TUTUN" DİYOR AB kulislerinden sızan bilgilere bakılırsa, önümüzdeki aylarda, Türkiye-AB ilişkilerinde bir gerginlik yaşanacak ve bu gerginlik Ekim ayından itibaren giderek artacaktır. "AKP Hükümeti, Ek Protol'ü imzalarken söz vermesine rağmen, bu sözünün gereğini yerine getiremiyor. Önümüzdeki yıl seçim var; 'Kıbrıs'ı sattılar' suçlaması AKP'yi sandığa gömebilir." yorumları giderek yaygınlaşıyor. KKTC'nin 1'inci Cumhurbaşkanı Denktaş'ın bütün uğraşmalarına rağmen "Müslümanlaştıramadıklarından" olan M.Ali Brand 7 Nisan 2006 tarihli yazısında şöyle diyor: "3 Ekim 2005'te, Türkiye-AB müzakere sürecinin hazırlanması kararlaştırılırken, Ankara bu süre içinde Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde Türk limanlarını Rum gemilerine açacağını, bunun için gereken protokolü (Ek Protokol) TBMM'den geçireğini belirtmiş ve güvence vermişti. Ankara yeni üye olan tüm ülkelere (Kıbrıs dahil) Gümrük Birliği Anlaşması'nı uygulamak zorunda olduğu için kaçış yok." Evet, Gümrük Birliği Anlaşmasını sürdürdüğümüz, AB'ye tam üyelik havucu peşinde koştuğumuz sürece, Gümrük Birliğini (Kıbrıs dahil) 10 yeni AB ülkesini de kapsayacak şekilde genişletmekten yani Rumların tüm Kıbrıs'ı temsil ettiğini kabul etmekten başka çaremiz yok.. Siyasi otorite 3 Ekim 2005'te attığı imzanın, verdiği sözün sıkıntısını yaşıyor. Batılı "dostların" ikiyüzlü tutumları karşısında, "KKTC üzerindeki izolasyonlar kaldırılmadıkça adım atmam" demek zorunda kalan Başbakan Erdoğan'ın sert tutumu, filmin donmasına neden oldu. KIBRIS SORUNUNU HANGİ PLATFORMDA TARTIŞMALIYIZ? Peşinen söyleyelim, hangi platformda tartışırsak tartışalım, çıkarlarımızı sonuna kadar savunmakta kararlı olduğumuzu belli etmezsek, Kıbrıs'ı milletçe bir "milli dava" olarak benimsediğimizi haykırmazsak kaybederiz... Kaybederiz ve bu kayıp Kıbrıs'la sınırlı kalmaz; "dosta", düşmana cesaret verir... Hükümet şimdi, bütün olanakları kullanarak, Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler (BM) platformuna taşımanın yolunu arıyor. Yani soruna Annan Planı çerçevesinde bir çözüm bulmaya çalışıyor. KKTC'nin 2'inci Cumhurbaşkanı Talat da Annan Planı çerçevesinde görüşmelere başlayabileceğini ima ediyor. Peki Annan Planı (Cyrus Planı) derdimize merhem olacak mı? Türkiye'nin, Kıbrıs Türkü'nün çıkarlarını koruyacak mı? Hiç sanmıyoruz. Mart başında Paris'te yapılan Papadopulos - Annan görüşmesi sonrasında, Türkiye'nin de, Kıbrıs Türkü'nün de görüşü sorulmadan bir "ortak bildiri" yayınlanmış olması, niyetlerinin rengini belli etmiyor mu? Burada Papadopulos'un Annan Planı'na 'evet' deme koşulunu da hatırlamakta yarar var: "Rumlara bırakılacak toprakların süratle Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün denetimine geçirilmesi ve Türk askerinin adadan çıkış takviminin hızlandırılması." Annan Planı konusunda, KKTC'nin 1.Cumhurbaşkanı Denktaş şunları söylüyor: "Devlet devam etmeyecektir; AB normlarının hakim olacağı bir konumda, Kuzey'de 60 binden fazla Rum'un da bulunacağı karma bir vilayete dönüşmüş olacağız. (...) Türkiye'nin garantörlüğü kağıt üzerinde kalacak. Esasen biz, Türkiye'nin üye olmadığı bir AB'ne girmeyi kabul ettiğimiz takdirde Garanti Sistemi'nin temeline kibrit suyu dökmüş olacağız. Türk-Yunan dengesini ortadan kaldırmak için AB'ne müracaat etmiş olan Yunan-Rum ikisinin KKTC'nin varlığı nedeniyle yarım kalmış işini kendi elimizle tamamlamış da olacağız." "Hoş Geldiniz" yazı dizimiz fazla uzamış görünse de güncelliğini kaybetmiyor, İKÖ'nün KKTC ile aldığı karar da bunun göstergesi değil mi? Yarın: Söyleyeceklerimiz var... PENCERE: İKÖ'DEN KKTC İÇİN BİR ADIM DAHA İslam Konferansı Örgütü Parlamentosu "Kıbrıs Türk Müslüman Toplumu"na gözlemcilik yapan KKTC'nin adının "Kıbrıs Türk Devleti" olarak değiştirilmesine karar verdi. Gazeteler