Trump ikinci defa başkanlık koltuğuna oturmaya hazırlanırken, ABD içinde ve dışında ilginç gelişmeler, cepheleşmeler yaşanıyor.

ABD’nin Los Angels eyaletinde beş ayrı yerde eşzamanlı olarak başlayan yangın pek çok kişinin hayatını kaybetmesine, pek çok yerleşim biriminin de yanıp yok olmasına neden oldu.

“Küresel lider” olarak anılan ABD’nin Los Angeles yangınını kontrol altına zorlanması “Sabotaj mı?” sorusunu gündeme getirdi. Bazı uzmanlar bu yangını Trump’a verilmiş bir mesaj” olarak değerlendirirken, bazıları da “Küreselcilerle ulusalcıların bilek güreşi” olarak niteliyorlar. Seçim sonuçlarına göre ABD’nin sahil kesimleri Demokrat, iç kesimleri Cumhuriyetçi”ydi.

Trump yeniden Beyaz Saray’a taşınmaya hazırlanırken İngiltere tarihinde bir ilke imza attı; uzun yıllar çatıştığı Almanya ile stratejik işbirliği anlaşması imzaladı. Hatırlayacaksınız, İngiltere’nin bu tarihi hamlesi öncesinde Trump da, Notre Dam Katerali’nin yeniden ibadete açılması törenlerine katılmak üzere gittiği Paris’te, Afrika’da ve Ortadoğu’da denklem dışına atmaya çalıştığı Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron’a övgüler yağdırmıştı.

Fransa’nın Suriye’deki Lafarge çimento fabrikası ülkeyi altüst eden çatışmalara rağmen üretimine devam etmiş, ABD’nin donatıp eğittiği terör örgütüne maddi destek sağlamıştı. Fransa bu davranışıyla, “1916 tarihli Sykees-Picot Anlaşması hala yürürlükte; Suriye’de ben de varım” diyordu.

NATO’dan ayrı bir Avrupa Ordusu (PESCO) kurma, nükleer silahları da olan bir küresel askeri güç oluşturma çalışmalarından dolayı ABD’nin Fransa ile arası bozuktu. O nedenle Fransa’nın, 2005 yılında, Başbakanı Refik Hariri ile anlaşarak Lübnan’a bir davetli olarak girme girişimi ABD tarafından önlenmiş, bu operasyonda Hariri 22 arkadaşıyla birlikte hayatını kaybetmişti.

ABD ile Fransa arasında Libya konusunda da kanlı bir rekabet yaşanmıştı. Batılı komisyon tarafından Libya’nın vurulması kararı alındığında, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy NATO’dan önce davranıp Bin Gazi’yi vurmuş, ülkenin “tatlı petrol”üne ABD’den önce el koymak istemişti. Bu konuda yaşanan çekişmede ABD’nin Bin Gazi elçisi hunharca öldürülmüştü.

ABD, Fransa’nın Afrika’daki sömürgelerini teker teker “özgürleştirerek”, yılda 600 milyar dolar gelir sağladığı kaynaklarını kurutmuştu.

Macron’u Fransa’nın cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtanlar küreselcilerdi. “Amerika’yı daha büyük yapacağım” sloganıyla başkanlık koltuğuna oturan Trump’ın 2016’da başlayan birinci başkanlık döneminde ağırlıklı olarak ulusalcı bir politika izlediği söylenemez. Trump, ABD’nin dış politikasında çok güçlü etkileri olan küreselciler karşısında, arzuladığı oranda başarılı olamamıştı.

“BU İŞ BURADA BİTMEDİ, GERİ GELECEĞİM” DEMİŞTİ

Biden, 20 Ocak’ta ABD’nin başkanlık koltuğuna ikinci kez oturacak olan Trump’ın yemin törenine katılıyor. Trump ABD tarihinde süregelen bir geleneği ilk kez bozmuş ve Biden’ın yemin törenine katılmamıştı. Trump, Biden’ın yemin töreni günü Florida’ya uçarken, “Bu iş burada bitmedi, geri geleceğim” demişti; Pensilvanya mitinginde kulağına küpe deliği açılması onu yıldıramadı. Elon Musk’un başını çektiği elektronikçiler tayfasını yanına alan Trump, 20 Ocak’ta ABD’nin 47’nci  başkanı olarak yeniden Beyaz Saray’da göreve başlıyor. 

Trump, 1’nci başkanlık döneminde “Suriye’den çekileceğiz, Ukrayna savaşına son vereceğim” demiş, fakat bu söylediklerini hayata geçirememişti. Bütün dünya ile birlikte, Ukrayna savaşı nedeniyle ekonomik, siyasi ve askeri yönden büyük bir  kayba uğrayan Putin de Trump’ın Beyaz Saray’da göreve başlamasını bekliyor. Ukrayna savaşına yoğunlaşması nedeniyle, kendisini korumak üzere davet eden Esad’ı ülkesinde tutamayan Rusya, Suriye’deki kazanımlarını büyük ölçüde kaybetmişti.

Biden, işbaşı yaptığı ilk günlerden başlayarak, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edebileceğini dillendirmişti. Bu söylemler öncesinde Biden’ın, İsviçre’nin Leman Gölü kenarındaki bir villada Putin’le saatlerce baş başa görüştüğü bilindiğinden, çok önemli bir gelişmenin yaşanacağı tahmin ediliyordu. Biden’ın bu “ihbarı”, Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi için yakılmış bir yeşil ışıktı.

24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya girmesiyle birlikte Avrupa Birliği çatırdamağa başlamıştı. Rusya korkusuyla Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve özellikle eski Varşova Birliği üyesi ülkeler NATO şemsiyesi altına toplanmışlardı. İngiltere ise daha önce Brexit operasyonuyla AB’den koparılmıştı.

ABD’nin 45/47’inci başkanı olan Trump’ın İngilizlerle yıldızının barışık olmadığı biliniyor. İkİncİ başkanlık döneminde de Trump’ın İngilizlerle yan yana olacağı söylenebilir mi? Henüz başkanlık koltuğuna oturmadan Kanada’yla “siyasi birlik” kurma arzusunu dile getirmesi, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde ABD ile İngiltere arasında yaşanmakta olan rekabetin su yüzüne çıkmasına neden olmuştu.

İNGİLTERE: “SURİYE BİZİM ARKA BAHÇEMİZ”

Şimdilerde merak edilen, ABD-İngiltere rekabetinin Suriye sahasına ne şekilde yansıyacağıdır. Bu rekabetin ilk yansımasını Londra’da gördük. PKK’nın Suriye uzantısı YPG/PYD elemanları Londra’nın en ünlü otelinde düzenlenen bir bir araya getiriliyordu ve eski yıllarda sır gibi saklanan bu toplantının görüntüleri bütün dünyaya servis ediliyordu. Verilmek isenen mesaj netti: “Suriye’de biz de varız; orası bizim arka bahçemiz”.

İngiltere’nin Suriye ile ilişkisi yalnızca, ceplerinde İngiliz pasaportu bulunan YPG/PYD elemanlarıyla  sınırlı değil. Suriye yönetiminin teslim edildiği Ebu Bekir Colani/Ahmet eş Şara da İngiltere’nin kanatları altında yetişmiş bir kişi. Trump, ABD başkanı olarak  işbaşı yaptığında Ahmet eş Şara yönetimine karşı nasıl bir tutum sergileyecek? Ahmet eş Şara yönetimi ABD’nin mi, İngiltere’nin çıkarlarını kollayan anayasaya mı destek verecek?  

COLANİ YA DA ŞARA İLE İNGİLTERE İLİŞKİLERİ

Suriye’nin geleceğini görebilmek için, I. Dünya Savaşı ve özellikle 2011’de estirilen Arap Baharı rüzgarları sonrasında yaşananları hatırlamak gerekir. Biz de, Heyet Tahrürü’ş Şam (HTŞ) Lideri Ebu Muhammed Colani’ye emanet edilen Suriye’de olup bitenleri, bütün dünya ile birlikte, merakla ve kimin ne yapmak istediğini anlamaya çalışarak izlemekteyiz.

EBU MUHAMMED COLANİ’NİN (AHMET HÜSEYİN ŞARA) YÜKSELİŞİ

Arap Baharı sonrasında Suriye'de boy gösteren ve çeşitli kimlikler altında Esad'a karşı çarpışan vekalet savaşçıları, ele geçirdikleri bölgelerde egemen yapılar oluşturmak adına, birbirleriyle de kıyasıya çatışıyorlar; yeni yeni ortaklıklar oluşturuyorlardı. Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile El Nusra'nın mücadelesi, bölgedeki baş döndürücü ortaklık trafiğinin ilginç örneklerinden biridir.

Geçiş döneminde Suriye’nin yönetimini üstlenen HTŞ Lideri Colani (Ahmet Hüseyin Şara), ilk gençlik yıllarında çeşitli radikal örgütler içinde yer almıştı. Zorlu mücadeleler sonucunda rakiplerini saf dışı bırakan Colani şöhret basamaklarını hızla tırmanmış, başına 10 milyon dolar ödül konulan bir terörist olarak CNN ekranlarında boy göstermeyi başarmıştı.

Colani’nin El Kaide ile ilişkisi, 2003 yılında, Irak’ta ABD askerlerine karşı savaşan örgütlere katılmasıyla başlamıştı. ABD askerleri tarafından tutuklanıp hapse atıldı. Hapishaneden çıktıktan sonra IŞİD Lideri Ebubekir Bağdadi ile çalışmaya başladı..

2011’de Suriye coğrafyası Arap Baharı rüzgarlarıyla savrulmaya başlayınca, çoğu vekalet savaşçısı olan cihadi örgütler, kendileri için imtiyaz bölgeleri oluşturmaya başladılar. El Kaide’nin Irak kolu olan Irak İslam Devleti (IİD), 2007’den beri aldığı darbelerin yaralarını sarmaya başladığı dönemde ABD Irak’tan çekilince, IİD lider kadrosu, Suriye’de oluşan otorite boşluğundan yararlanarak o yönde genişleme kararı aldı. IİD’nin Musul bölgesi komutanı Suriye kökenli Ahmet Hüseyin eş-Şera, yani Ebu Muhammed Colani, Bağdadi tarafından, El Kaide’nin bir uzantısı olarak El Nusra’yı kurma göreviyle Suriye’ye gönderildi.

Ahmet eş-Şara, Suriye’deki Esad karşıtlarını bir çatı altında toplayabilmek için kapsamlı çalışmalar yaptı ve 2012’nin Ocak ayında Nusra Cephesi’nin kuruluşu ilan edildi. 

2013’te, Suriye’deki iç savaşın giderek tırmandığı süreçte Bağdadi, Ahmet eş-Şera’yı (Colani) El Nusra’yı dağıtmaya, Irak’ta kurulmakta olan Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) katılmaya çağırdı. Ahmet eş-Şera bu davete olumlu yanıt vermedi ve Bağdadi'yi tanımadığını ilan ederek, doğrudan El Kaide Lideri Eyman el Zevahiri'ye bağlandığını duyurdu. Şera, eski komutanı, kader ortağı Bağdadi'nin Irak ve Bilad-i Şam'da bir devlet oluşturma fikrine sıcak bakmıyor, düşlerini Suriye ile sınırlı tutuyordu.

EL NUSRA, 2017’DE ADINI HEY’ETU TAHRÎRİ’Ş ŞAM (ŞAM’IN FETİH CEPHESİ) OLARAK DEĞİŞTİRDİ

Ahmet eş-Şera yönetimindeki El Nusra, IŞİD’le çatışarak, Esad karşıtı muhalifler içindeki pekçok rakibini devredışı bırakmayı başardı. El Nusra, 28 Ocak 2017’de Ensaruddin Cephesi; Ceysu’ş Sünne, Liva El-Hak ve Nurettin Zengi Hareketi’nin de katılmasıyla adını Hey’etu Tahrîri’ş Şam olarak değiştirdi.  El Kaide ile olan bağlarını bütünüyle koparan ve örgütünün adını Hey’et-i Tahrîri’ş Şam (HTŞ/Şam’ın Fetih Cephesi) olarak değiştiren Ahmet eş-Şera/ Ebu Muhammed Colani bir Batılı gibi giyinmeye ve bir özgürlük savaşçısı gibi konuşmaya başladı. Bu değişimin İngiliz kaynaklı bir operasyon olduğuna inanan ABD, 31 Mayıs 2018’de HTŞ’yi terör örgütü ilan etti ve Colani’nin başına 10 milyon dolar ödül koydu.

4 Aralık’ta başlattığı yürüyüşle önce Halep’te, sonra Hama ve Humus’ta kontrolü ele geçiren HTŞ Lideri Colani/Ahmet  eş-Şera, bugün Geçici Suriye yönetiminin başkanıdır. Şera, basına yaptığı açıklamada HTŞ’nin bir Taliban, Suriye’nin de bir Afganistan olmayacağını, halkın söz sahibi olacağı bir yönetim şekli kuracaklarını söylüyordu.

Önce Mit Başkanı İbrahim Kalın, ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Şam’ı ziyaret ettiler, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu ve komşumuzun en kısa zamanda kendisini toparlayabilmesi için elimizden elen desteği vereceğimizi açıkladılar. 

COLANİ’NİN “BEYAZ MİĞFERLİLER”LE İLİŞKİSİ

Suriye iç savaş savrulması yaşadığı dönemde, bugünkü HTŞ’nin Lideri Ahmet eş-Şera’nın yolu, Beyaz Miğferler Temsilcisi White Helmes ile kesişiyordu. Esad muhaliflerine her türlü desteği sağlayan Beyaz Miğferler, bir Monday Resene Vakfı kuruluşuydu. Bir İngiliz istihbarat subayı olan James Le Mesurier  tarafından kurulan Vakıf, uluslararası bir fon ve George Soros bağlantılı Purpoze İnc. tarafından destekleniyordu.

İngiliz Kraliçesi II. Elizabeth, 2016 yılında, “Suriye’deki sivillerin korunması konusunda gösterdiği olağanüstü başarılardan dolayı” Mesurier’e şövalyelik nişanı vermişti.

Monday Rescue Vakfı’nın Suriye ile ilişkileri Mesurier’in İstanbul’daki bürosu aracılığı ile sağlanıyordu. Monday Rescue Vakfi’ ile yakın ilişkiler içinde olan ve Suriye sahasında yaptığı başarılı çalışmalar nedeniyle Nobel Barış Ödülü’ne bile aday gösterilen Mesurier, bu çalışmaları nedeniyle, özellikle Moskova’nın canını sıkıyordu. MI6 mensubu Mesurier, bir sabah, İstanbul’un Tophane semtindeki bürosunda ölü bulunmuştu. MI6’in bu “mesajı” yanıtsız bırakmayacağı konuşulmuştu.

Geçtiğimiz günlerde Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri Radyasyon, Kimyasal ve Biyolojik Savunma Birlikleri Komutanı Korgeneral İgor Kirillov’un Moskova’da, bir küçük motosiklete monte edilmiş 200 gramlık bir bombanın patlatılmasıyla öldürülmesi, bazı yorumcular tarafından, “Mesurier intikamı” olarak değerlendirildi. 

TRUMP İŞBAŞI YAPMADAN

Birinci başkanlık döneminde, Rahip Burunson’ın iade isteğine olumsuz yanıt veren Türkiye’yi, “Ekonominizi mahvederim” şeklinde tehdit eden Trump, 20 Ocak’ta ikici kez başkanlık koltuğuna oturmaya hazırlanırken, Suriye’de yaşanan gelişmelerden dolayı  Türkiye’ye, Türk ordusuna ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a methiyeler düzüyor. Trump’ın bu söylem değişikliğinin nedeni çeşitli yorumların yapılmasına neden oldu. ABD’nin, BOP bağlamında Ortadoğu’ya ilişkin hedefleri bilindiğinden, Trump’ın iltifatlarla kamufle ettiği gerçek amacının ne olduğunu yakın zamanda, Suriye sahasında yaşanacak gelişmeler bağlamında görebileceğiz.