Siyaset ve siyasete bağımlılık içimize öyle işlemiş ki, olaylara ve günde daha geniş açılardan değil de kendi gözlüklerimizi çıkarmadan bakmasını ve ona göre yorum yapmasını bir türlü beceremiyoruz! Bunun sadece KKTC ile sınırlı olmadığını ve Türkiye’de de aynı hastalığın hüküm sürdüğünü söylemek her halde müneccimlik sayılmamalıdır! Siyasilerimizin en büyük ve en kötü özelliği, belli bir makama geldikten sonra parti rozetlerini bir türlü çekmeceye koyamama özellikleri! Oysa her seçim öncesinde yapılan açıklamalarda, verilen vaatlerde seçildikleri taktirde siyasi fikirleri ne olursa olsun halkın tümünü kucaklayacaklarını iddia edenler, bunu her nedense çabuk unuturlar ve sanki de o koltuktan hiç inmeyecekmiş gibi ve sadece kendi siyasi düşüncelerine yakın olanlara yönelik bir tavır içine alırlar! KKTC’de bunun örneklerini çok kolay bir şekilde gösterebiliriz; Örneğin geçen aylarda kendi parti organına köşe yazısı yaşmaya başlayan Başbakan Soyer’e bir uyarıda bulunmuş ve eğer köşe yazarlığına heves sarmışsa bunu kendi parti yayın organında değil, tarafsız bir gazetede yapabileceği önerisinde bulunmuştuk! Sağolsun uyarılarımızı dikkate aldı ve o günden sonra birkaç tane tarafsız gazetelerde köşe yazısı yayınlandı! Ama birkaç yazıdan sonra yine partililik daha ağır bastı ve Başbakan sıfatı ile yine kendi parti gazetesinde yazılarını yayınlatmaya başladı! Şimdi, eğer başbakan sıfatı ile değil de CTP Genel başkanı sıfatı ile bu yazılar yayınlansa umurumuz bile olmayacak! Ama, başbakan ise tüm ülkenin başbakanıdır ve onun yazılarını okumak için de vatandaşın bir parti organını alması empoze edilemez! Yine, hem CTP MYK üyesi olup geçtiğimiz aylarda KKTC Cumhurbaşkanlığı sözcülüğüne atanan bir başka meslektaşımız da aynı Soyer örneği eski alışkanlıklarından kurtulamayarak parti yayın organında keskin yazılar yazmaktadır! Bu yazılar da Soyer’in aksine daha agresif bir politika benimsenmekte, vatandaşın “Güzelyurt verilmesin” diye haykırdığı miting eleştirilmekte, Atatürkçü düşünceler sorgulanmakta ve devrimcilik dendiğinde asıl Karl Marks’ın konuşulması gerektiğinin altı çizilerek solculuk politikası yapılmaktadır! Şimdi bu arkadaş, KKTC devletinin Cumhurbaşkanlığının sözcüsü olmasa ve sıradan bir köşe yazarı gibi yazılarına devam etse amenna! Ama bu makamdayken ve devletin en üst tepesinin sözcülüğüne soyunulan bir ortamda bir parti gazetesinde yazı yazmak ve bu da yetmezmiş gibi Atatürkçü düşünceleri eleştirmek, etik olmamamın yanında devlet ciddiyetiyle de bağdaşmamaktadır! Bu konuda en fazla hassasiyet gösteren makam ise Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’tır… Talat da bazen ufak zikzaklar çizse de, bazen kendi partisi olan hükümeti eleştirmekte ve çeşitli uyarılarda bulunarak tarafsızlık adına iyi örnekler vermektedir! Burada vermek istediğimiz mesaj şudur; Siyasi görüşünüz ne olursa olsun saygı duyar, önünüzde eğiliriz. Ama eğer devlet olanaklarıyla parti propagandası yapmaya kalkarsanız ve bu maalesef Türk milletinin en kötü huylarından biridir, o zaman biz de sizi eleştirme hakkımızı kullanır ve gerekli yerlerde tepkimizi ortaya koyarız! Günün Fıkrası Otobüs bekliyorum… Bir gün, kadının biri evdeki elbise dolabı ses yaptığı için eve marangoz çağırmış, marangoz, kadına şikayetini sormuş, ''dolabın nesi var? ''Kadın, dolabım çok ses yapıyor demiş, adam dinlemiş dolabı çıt yok. Kadın, sesin dolabın dışından değil, içinden geldiğini söyleyip, adama dolabın içine girip de dinlemesini söylemiş. Adam da bunun üzerine dolabın içine girip ses dinlemeye başlamış. Beklemiş, beklemiş yine çıt yok, bu sefer kadın marangoza, otobüs geçtiği zaman dolabım ses yapıyor demiş, adam da bunun üzerine dolabın kapağını kapatıp otobüsün geçmesini beklemiş. Ne olsa beğenirsiniz, adam dolabın içindeyken kadının kocası eve gelmiş, ceketini asmak için dolabı açtığında, dolabın içinde bizim talihsiz marangozu bulmuş! Kadının kocası sinirli bir şekilde marangoza sormuş, ''sen burada ne arıyorsun'' marangoz ise ''şimdi size ne diyeyim ki, otobüs beklediğimi söylesem inanmazsınız''