Vefatından kısa bir süre önce, Kadir Has Üniversitesi Mütevelli Heyetinde görev yaparken, Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'e, üniversitede benim yönetiğim bir konferans verdirmiştim. Dünyaca ünlü olan bu Ceza Hukuku Hocasının konferansını topu topu 50 kişi izledi. Zira, o gün üniversiteye Gülben Ergen isimli bir şarkıcı (sanatçı değil) gelmiş, onun yeraldığı üst salonda 1000 kişi (öğrenci) varmış. Ne ise, Hoca 90 yaşında olmasına rağmen hazırlıkları Adalet Bakanı Sn. Oltan Sungurlu tarafından başlatılan, Türk Ceza Kanununun değiştirilmesi üzerinde çalışıyor hemen hemen her hafta Ankara'ya gidiyordu. Konferansta Ceza Kanununda öngördüğü yenilik ve değişiklikleri açıklarken, AB ülkelerinde bulunmayan idam cezasının kalkacağını söyledi. Konferansın, soru-cevap bölümünde söz alarak; "Hocam bizim gibi eğitim, vicdan düzeyi tam gelişmemiş toplumlarda, idam cezasının kalkması yanlış olur. Hele bunu Avrupa Birliği istiyor diye yapmak daha da vahimdir. Türk toplumu ile Avrupalı toplumlar arasında farklar vardır. Cezada amaç, caydırmak ve toplumun diğer fertlerinin suç temayüllerine mani olmaktır" demiştim. Hoca görüşünde ısrar ederek, "İdam cezası kalkıyor ama, yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis ve hücre cezası geliyor" demişti. Son günlerde Türkiye'de yaşanan tüyleri diken diken eden, 7 kişinin acımadan öldürülmesi cinayetleri bana tekrar idam cezasının geri getirilmesini hatırlattı. "Caniler, hiç sebep yok, zevk için öldürdük" diyorlar! Taksim'de tinercilerin saldırısına uğrayarak bıçakla öldürülen, aslan gibi komanda yüzbaşının katilleri, 3,5 yıl yattıktan sonra serbest bırakılmış, gazeteler yazıyor (2.10.2006) Rahşan Affı'ndan yararlanarak serbest bırakılan 23.000 hükümlüden, 640'ı tekrar ağır suçlar işleyerek, can yakarak, hapishaneye girmiş. Bu arada Rahşan Affı'ndan çıkanlar, 60 kişiyi öldürmüşler. İnsan bazen düşünüyor. Bu ülke için yapılan, bir şey de doğru olsun... Avrupa Birliği'ni örnek alıyoruz. Görenler, yaşayanlar bilir. O ülkelerde kamu hakimiyeti, polisin gücü tamdır. Belki idam cezası yoktur ama kanunlar kamu ve halk vicdınını en kısa sürede tatmin edecek şekilde bizden ileridir. Avrupa Birliği ülkeleri, kanunlar, kurallar ülkelerindir. Cinayet, hırsızlık vb. gibi adi suçları dışında, Türkiye'nin başına musallat olan laik cumhuriyet hedefinden şaşırtmaya yönelik cinayet, gericilik ve yobazlığa karşı da kanunlarımız etkisiz ve yetersizdir. Atatürk'ün koyduğu Laik-Kıyafet kanun var. İstanbul'un göbeğinde Fatih'te, Çarşamba'da bu kanun ayaklar altına alınıyor. Garip kıllıklı insanlar, Laik Cumhuriyete meydan okuyorlar. Örtünme artıyor. Türkiye, Atatürk'ün kurduğu çağdaş, medeni Laik Cumhuriyetle hiç bağdaşmayan, görüntülere sahne oluyor. Trafik, çevre, her gün ihlallerle karşı karşıyayız. Her bayramda sanki adetmiş gibi 110 kişi ölüyor, 400 kişi yaralanıyor. Bu yaralılardan %20'si hayatlarının bundan sonraki kısmını özürlü olarak geçirmeye mahkumlar. Trafik konusunda devlet aciz, yasalar, cezalar hafif ve en kötüsü uygulanamıyor. Vatandaş keyfi olarak hareket ediyor. İstanbul'da, Beyoğlu Meşrutiyet Caddesi'nde bir süre önce trafik düzenlemesi uygulaması başlatıldı. Kanun, kural dinlemeyen vatandaş savaşı kazandı ve idare mağlup olup çekildi eski hamam eski tas. Tekrar ifade ediyorum. Bizim gibi zevk için adam öldürenlerin, töre cinayetlerin, tinerci ve uyuşturucu bağımlılarının bulunduğu toplumlarda, idam cezası hem kamu vicdanını tatmin etmek hem de muhtemel suçlara karşı caydırıcılık tesis etmek için gereklidir. TV'lere bakmaya, gazeteleri okumaya tahammül edemiyorum. Bir de önemli bir hususa işaret etmek istiyorum. Her nasılsa yanlış yapıp, suç işleyerek mahkum olmuş olan hükümlülerin topluma tekrar kazandırılması, ceza evlerinin tekrar suç işleme yeri değil, suçluları eğitecek, rehabilite edecek yerler haline dönüştürülmesi fevkalade önemlidir. Türkiye'yi idare edenler, idam cezasını tekrar geri getirmek konusunu ciddi olarak gündeme getirmelidirler.