Geçtiğimiz hafta içerisinde gazeteci bir kardeşimiz, köşesinde bayram tören ve provalarını biraz ti ye alan bir yazı yayınlamıştı köşesinde… Yapılan tören ve provalardan vatandaşın şikâyet ettiğini, trafiğin aksadığını, bu tören ve programların maksadının ne olduğunu sormuştu! Kendi yorumunda da özel günlerden daha çok askeri gücün gösterilmek istendiğinden biraz da alaycı bir üslupla şikâyet etmişti! Bunun alaya alınacak, ya da kuşku duyulacak bir yanı yok ki? Elbette ki milli günlerde sergilen askeri törenlerin bir anlamı da ülke içinde yaşayanlara ve dosta güven, düşmana da korku salmaktır! Bu sadece Kıbrıs’ta Kuzey ve Güney’de, Türkiye ve Yunanistan’da değil dünyanın her yerinde böyledir ve kimisi askeri törenlerle, kimisi de askeri fuar ve sergilerle vatandaşlarına güven içinde olduklarını, düşmana da psikolojik bir baskı unsuru olarak bu tür etkinlikleri yıllardır sürdürmektedirler! Örneğin Güney Kıbrıs’ın her milli gününde tank ve tüfeklerini sergilemesi karşısında, KKTC’de bunun karşılığının olmaması gibi bir düşünce tarzı vatandaşın psikolojisini ve devlete güvenini nasıl zedeler hiç düşünülmüş müdür acaba? İşte bu tür askeri gösterilerinden birisi de üç gündür devam eden Toros–2006 Tatbikatı’dır… Bir kere, tatbikat demek, kesinlikle ‘savaş’ anlamında algılanmamalıdır… KTBK Komutanı Kıvrıkoğlu’nun da vurguladığı gibi bu tatbikat savaştan daha çok barışa yönelik bir tatbikattır ve bu tatbikatın yapılmasının asıl nedeni de, Rum Yönetimi’nin centilmenlik anlaşmasını bozarak 4 yıl sonra Nikiforos Tatbikatı’nı yapması ve halkın üzerinde psikolojik bir rahatlık getirmesi ayrıca Türk tarafına da gözdağı verme istencidir! Sonuçta da Güney Kıbrıs’ta bu tür askeri tatbikatlar yapıldığı sürece, KKTC’de ki tatbikatlar da devam edecek, hem de onların yaptığının kat kat üstünde görkemli bir şekilde gerçekleştirilecektir! Sonuçta savaş elbette silah üreten ülkeler ile silah tüccarlarının dışında kimsenin arzulamadığı bir şeydir ve ama savaş arzulamamak da ülkenin güvenliğini tehlikeyi atmakla eş anlamlı olarak görülmemelidir! TSK’nın adada bulunma sebebi de tamamen barış istenciyle doğru orantılıdır… Şimdi Türk askerini öcü gibi gören ve adada işgalci olarak niteleyen Kıbrıs Rum’u yine o sevmediği ve istemediği Türk askeri sayesinde 1974’de iç katliam ve savaştan dönmüş, o askerin müdahalesiyle şimdi ki barış ortamı içinde kendini bulmuştur! Türkiye’yi güçlü kılan ve dış tehditlerden uzak tutan en büyük unsurların başında ordusunun güçlü ve modernize oluşu gelmektedir… Avrupa ile Asya’nın buluştuğu bir şerde çok önemli stratejik bir köprü oluşturan Anadolu’nun elbette ki dostu olduğu kadar, düşmanı da olacak ama Türkiye de bunları göz önünde tutarak sınırlarının ve vatandaşının güvenliği için askeri caydırıcılığını ön planda tutacaktır! Bundan daha normal ve olması gereken bir şey daha belki de olamaz! Kıbrıs’ta komünist geçinen ve sürekli barıştan bahseden, ama her Kıbrıs görüşmesinde en ciddi ve azılı EOKA’cı kesilen ve görüşmelerin kesilmesinde kilit rol oynayan Rum Yönetimi hükümetinin büyük ortağı AKEL’in de aslında barışı istemediği, Kıbrıs Türk’ünü avucunun içine almak istediği bunu için de sürekli askersizleştirmeyi gündeme getirdiği aşikarken, onunla ağız birliği yapmak ve sanki de adada sadece Türk askeri varmış gibi komik ve basit kampanyalar düzenlemek barışa değil ama gerçekten de savaşa hizmet eden zihniyetlerdir! Ne ala ki halkımız içinde çok küçük bir azınlık olarak bulunan bu zihniyet eskiden olduğu gibi şimdi de vatandaşlarımız tarafından her seçim döneminde cezalandırılmakta ve susturulmaktadır!