Her sabah saat yedide, aklımın en karışık olduğu saatte uyanıyorum. Işık hızıyla giyinerek dışarı atıyorum kendimi. Sahil boyunca, o gün yapacaklarımı birer birer aklımdan geçirip,  otobüse biniyorum. Bir de ön koltukta yer bulduysam değmeyin keyfime. Çeşit çeşit insanlar ve olaylar ön koltuktan rahat izlenebiliyor. Bazen bir günde, hem düşündüren hem de güldüren iki üç olaya tanık olabiliyorum.

***
Otobüsün, ön taraflarında yarı uyur bir vaziyette, bulduğum boş yere iliştim. Bir yolcu nefes nefese gelip,  otobüsün ön tarafındaki 169 Teleferik-Alsancak istikametine gittiğini belirten tabelayı okudu. Sonra otobüse binmekte olan yolcuların arasından kafasını uzatıp;
 “Şoför bey bu otobüs Bornova’ya gider mi?” diye sordu.
Şoförümüz ellerini direksiyonun üzerine, başını da ellerinin arasına almış, o şekilde yolcuların kent kartlarını takip ediyor. Başını hiç kaldırmadan manasız soruya; “Hayır efendim, bu otobüs Bornova’ya gitmiyor.” diye cevap verdi. Yolcu şaşkın bir vaziyette;  “Ama neden gitmiyor?” dedi. Şoförümüz, başını kaldırıp, yolcunun yüzüne muzipçe baktı;  “Annem izin vermiyor da ondan.” dedi. Yolcu,  sinirli bir şekilde; “Hem otobüsün üzerine Balçova yazıyorlar, hem de Bornova’ya gitmiyorlar.” diye söylenerek gitti.

Bu diyalog,  beni hem güldürdü, hem de düşündürdü. Sabah sabah aklı karışan bir tek ben değilmişim, diyerek koltuğuma daha bir yerleştim ve rahatladım sanki.  

Otobüsün kapıları kapandı ve hareket ettik. İlk durağa geldiğimizde kapılar hızla açıldı ve ben düşüncelerimden sıyrıldım. Yine bir hanım otobüsün önündeki tabelayı okumadan muzip şoförümüze; “Evladım, bu otobüs Osmangazi’ye gider mi?” diye sordu. Şoförümüzün sabrı bugün ikinci kez denendi, ben şahidim. Şoför gayet sakin, herkesi kahkahaya boğan cevabını yapıştırdı. “Teyze sen bin otobüse, ben şu yolcuları Alsancağa bırakayım, seni de Osmangazi’ye bırakırım, hatırını mı kıracağım.” dedi.
Bir başka günün akşamında,  yine iş   çıkışında otobüsteyim. Konak semtinde iskelede duran otobüse genç bir kızımız bindi. Şoför mahalli ile yolcuların geçeceği yeri ayıran demir boruya tutundu iki eliyle. Bileğindeki künyesinde “Nuray.” yazıyor. Önde oturuyorum ya,  her şeyi net görüyorum. Şoför, ileriye doğru yolculara bağırıyor;
“İlerleyelim arkadaşlar, bu otobüsün arka tarafı da Balçova’ya gidiyor, aşağıda kalıp binemeyenler de sizin gibi evlerine gidecekler. Bir tas çorba kaynatıp, eşlerinin, çocuklarının önüne koyacaklar. Haydi ilerleyelim.” Kimse de çıt yok. Bu kez şoför ayağa kalktı ve arkaya doğru yine bağırdı;
 “İlerlemeyenin kaynanası ölsün.”  Kimsede çıt yok, en ufak bir ilerleme yok.
 “Arka tarafta lokma döküyorlar.” dedi. Yine kimse de çıt yok. Şoför  sinirlendi bu kez yüksek sesle bağırdı;
 
“İlerlemeyenin maaşına zam olmasın, çocukları sınıfta kalsın inşallah.” dedi. Otobüste bir hareketlenme başladı. Herkes birbirine bakıyor ve gülmemek için kendini zor tutuyor. Şoförümüz yerine oturdu, yolcular teker teker binmeye başladı. Sırtında çantası ile kapı ağzında duran genç kız hiç ilerlemek niyetinde değil. Şoför birkaç kez suratına baktı,  ama genç kız umursamadı. Binen her yolcu genç kızın çantasına çarparak zorla ilerleyebiliyor. Şoför dayanamadı; “Nuray, çekil şuradan da yolcular rahat binsin.” dedi. O ana kadar dudaklarında gülümsemesi firar etmek için bekleyen yolcular, kahkahalarını serbest bıraktılar.