Halk edebiyatı, özü gereği yazılı eserlerden çok, dilden dile kuşaklar boyu aktarılan ürünlerden oluşmaktadır. Halk hikâyeleri, destanlar, ağıtlar, masallar, türküler vs. bu edebiyatın temel ayaklarını oluşturmaktadır. Milletlerin en sade, gösterişsiz ama bir o kadar da içten içe girift özetidir, kelimelerini suyun berraklığından alan halk edebiyatı. Sözlü ürünlerin birçoğu son dönemde yazıya aktarılsa da kuşaklar arası kültür akışı devam etmektedir. Bin yıllık Anadolu motifleri ve geçmişe, Orta Asya’ya ait ananeler sentezlendiğinde ortaya zengin bir kültür birikimi ve geleceğin ilhamı çıkmaktadır.
Bu zengin kültür birikimini ve geleceğin ilhamını kendi ufuk çizgisine katıp karıştırabilmiş bir yazar var: Yaşar Kemal. Özellikle, Üç Anadolu Efsanesi, Binboğalar Efsanesi ve Ağrı Dağı Efsanesi gelenekle modern yorumun en güzel birleşimlerindendir. Bu üç romana Abidin Dino’nun çizgileri de eşlik eder ve roman dahilinde akıp giden sayfalarda bu çizgiler berrak suya yansıyan güneş şavklarını andırır. Aralarında en çok sevdiğim Ağrı Dağı Efsanesi’dir.
Ahmet ve Gülbahar’ın aşkını, zalim Mahmut Han’a rağmen dönmedikleri geleneklerini konu alır. Bütün hikâye Ahmet’in kapısına gelen bir atla başlar. Ahmet üç kez uzak bir yere götürüp bırakır hayvanı ama at, her seferinde Ahmet’e geri gelir. Bunun üzerine Ahmet de atı Tanrı’nın bir armağanı olarak görüp canından çok kıymet verir. At Mahmut Han’a aittir. Derken sürtüşmeler yaşanır, Ahmet atı vermez, Mahmut Han işi inada bindirir. Olaylar bu çizgide giderken, Ahmet’i zindana kapatır Mahmut Han. Gülbahar güzelliği dillere destan bir kızdır. Halk, babası Mahmut Han’ı sevmez fakat Gülbahar’a ayrı bir sevgi beslerdi. Gülbahar’la Ahmet’in tanışması da kaval sayesinde olur, zindanda. (Çok da ayrıntıya girip bütün hepsini sunmak istemiyorum size, çok kalın olmayan bu romanı okuyup tadına varmanızı tavsiye ediyorum.) Birbiri ardına gelişen olaylardan sonra Ahmet’i sınar Mahmut Han. Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkıp ateş yakmasını ister, bunun karşılığında kızını ona verecektir... Umarım, kitabı okumayanlar, merak edip okur.
Romandaki karakterleri baz alacak olursam, aslında hepsi bir kişi üzerinden belli kavramları karşılıyor gibi ve belli psikolojik durumların karşılığı ayrıca. Mesela Memo platonik âşık, Sofi sağduyulu halk iradesinin temsili, Mahmut Han zalim yönetici ve yönetim, Ahmet ile Gülbahar…
Yaşar Kemal’in gönlündeki Ağrı Dağı da yansımıştır romana. “Ve dağ yürüyordu kaval sesinde. Ve uçurumlar, çığlar, ayaz gece, yıldızlar patlıyordu. Ay ışığı patlıyordu. Ve dağ bütün hışmıyla yürüyordu. Terlemiş, soluklanan… Bir ulu dev gibi göğüs geçiriyordu Ağrı.(sayfa 13, YKY)” Ağrı’nın verdiği ilhamın kelimeleridir bunlar.
Ve bir de halk edebiyatının duru ve berrak dilindeki isyan vardır. Basit gibi görünen ifadelerin, söyleyişlerin altında isyan da yatmaktadır, hüznün yanı başında. Bu romanda Ağrı, bazen bu isyanın tanıdığıdır, bazen kaynağı bazen de ta kendisi. “İnanılmaz bir öfke vardı. Yüz bin yılın başkaldırma duygusu vardı. (sayfa 106, YKY)” Halk içindeki isyanı bir gün dışa vuruverir, ama kelimelerle ama…