Siz bu satırları okurken ben, bir milyon sekiz yüz küsur kişiden biri olarak YGS’de olacağım. Yazmak istediğim en son yazı diyebilirim ama yazıyorum işte; galiba işin içinde olmakla alakalı bir durum. Hani derler: Nasıl hissediyorsun, heyecan var mı, stres yapma vs. Tek kelimeyle ruh halimi özetleyebilirim aslında. Hissizleştim. Var olamamanın dayanılmaz ağırlığı! 
İnsan düşününce ne kadar acımasız bir çarkın içinde olduğunu daha iyi anlıyor. Arkadaşlarınız, dostlarınız, aynı sırayı paylaştığınız ve aynı güzel anları birlikte yaşadığınız birçok insan da sizinle birlikte sınava giriyor ve size rakip olarak. Siz bir net fazla yapsanız onun hayatı kayıyor, o bir net fazla yapsa sizin hayatınız kayıyor. Bu kısım, bazılarında çok abarttığım şeklinde bir düşünce oluşturabilir ama gerçek bu. Geçen sene, yanlış hatırlamıyorsam, bir kız sırf bu yüzden intihar etti. Kimin hakkı var buna sebep olmaya?
Malumunuzca şu aralar çok popüler bir bilgi yarışması var. Katılanlar da -tabi her meşrepten insan katılıyor bunu da belirtmeden geçemeyeceğim- kaliteli üniversitelerde okuyan ya da o üniversitelerden mezun olmuş kişiler. O insanların çoğu yarışmada pek varlık gösteremeden eleniyor, bazıları daha ilk soruda yanlış cevap veriyor, bazıları da ite kaka barajı zorluyor. Neden böyle diye soracak olursanız, sunucunun da tabiriyle “hayatı ıskalıyorlar” diyebilirim. Onları bu hale getiren de ucube sistemin ta kendisi.
Hayatı ıskalıyorlar çünkü dar bir pencere aralığı bırakıyor, öğrencilerin önüne konan ve bir nevi mecbur kılınan bu sınav. Geniş bir perspektiften olaya hâkim olamayan kişi de hayatı teğet bile geçmiyor olsa gerek. Bahsettiğim bu geniş perspektif de sınırları olmayan bir hayal gücüyle oluşturulabilir ancak. Bunun içinde her insanın içindeki o küçük sanatkârı ortaya çıkarmak gerekir. Hayal kurma sanatı!
Ben neden bahsediyorum ki! Sanata bile ucube yaftasının yapıştırıldığı bir ülkede ben neden bahsediyorum! Fark edin artık hepimiz aynı gemideyiz ve ucube bir delik bizi batırıyor!