Korkularını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. 
Çoğunluğun eli ile geldiğimiz noktada yeni bir toplum oluşturulmaya, yeni bir kültür yaratılmaya çalışılıyor. 
İnsan; toplum kültürünü, fikri oluşturan, bilimi, felsefeyi ve sanatı yaratandır. Ve insan yarattıklarının kölesi olduğunu fark ettiğinde oluşturduğu korkuları düşünceleri ile birleştiğinde yaşamsal bütünlüğü ortadan kalkıyor. Düşüncelerini bireysel amaçları için kullananların sömürüsü haline geliyor. Yani kendi ürünü olan bir fikrin esaretinde hayatını yok ettiğini geç fark ediyor. Kültürde oluşan çöküntüler toplumda kaygılara ve korkulara neden oluyor.
Halk olarak üzerimize yapışan ve bir türlü kendimizden koparamadığımız korkularımız kimliğimizi ele veriyor. Fikirlerin insanları buluşturma özelliği var gibi görünse de aslında en önemli özelliği ayırıcı olmasıdır. Bugünkü iktidarın ayrımcılığı sayesinde geldiğimiz noktada durumumuzu an belirliyor ve anın içindeki özlerle ilerliyoruz, detaylardan bihaberiz.
Korkudan kutuplaştırılmış halkın yüzde ellisinden güç alan iktidar,  hatalarına, yasaklarına, baskıcı tutum ve tavırlarına mantıklı neden bulmakta aşırı usta. Bu tutumları tarihi istedikleri şekilde yazma hakkına sahipmiş gibi davrandıklarını gösteriyor ki Çanakkale gibi önemli bir savaşın başkomutanının adını dahi zikretmekten korkuyorlar. Böylece Çanakkale Savaşını dahi yeniden yazabileceklerini sanıyorlar. 
Güya aydınlık, modern ve ilerici demokrasinin olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Modası geçmiş fikirlerin ve yaşamların, biat etmenin, tek adam olmanın yeniden yaşamımıza sokulmak istenmesi, kendi amaçları uğruna sömürülecek yeni kapılar ve rantlar oluşturmak istenmesinden kaynaklanmaktadır. Aslında rantçılar bugün ellerindeki son fırsatlarını kullanıyorlar. Kendi yarattığı fikirlerin kölesi olan rantçılar kendi kaygı denizinde birbirlerini boğmak üzereler. Baskıcı fikirleri kabullenmiş kişilerin uyandığı ve şu günlerde zincirlerinden kendilerini birer birer koparmaya başladıklarını görüyoruz. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar misali onlar da ikiyüzlü politikadan yakınmaya başladılar. Bugüne kadar alacaklarını da aldıklarından bizce samimiyetlerinde kuşku olduğu açıktır.
İnsanlık hür olmaya adanmıştır. İnsanın köle olması, yaşamın temeline aykırıdır. Bugünkü iktidar halk üzerinde kullandığı bağnaz, köleci, sabit fikirlerin yarattığı kudretinden korkar oldu. Çünkü kudretini, halkın iyiliğine dönüştürme yetisinden yoksun kalmış ve bazı kişi ve kurumların lehine kullanmış olduğundan kendi kudretinin kollarında can çekişeceğinden korkuyor. Hatta bugün dillerden düşürmediği barışın ülkemize gelmesinden korkar oldular. Ama korkunun ecele faydası yok.  
Eylemleri içlerinde sakladıkları hakikatleri çıkarıyor ortaya. Bugün 1 Mayıs kutlamalarına koydukları yasak da içlerindeki hakikatlerden biri.
Halkın eylemleri bu ülkenin hakikatleridir. Ne kadar yasak koyarsanız koyun, bir gün yeniden canlanır, dal verir, dallarıyla yasakları boğarlar. Sevmediğiniz  ot yanı başınızda bitiverir.
Dünyanın hangi ülkesinde 1 Mayıs işçi bayramı kutlanmasın diye ulaşım araçlarının çalışması yasaklandı. Dünya da bir ilki gerçekleştirdi sansürcü ve yasakçı zihniyet. Bu konuda ortaya attıkları fikirler, yaptıkları eylemler modacılarının yaratıcılığından çok daha öte. Bu yaratıcılığın ve keşiflerin karşısında bugün dünyada olmayan bilim adamlarının bile gözleri fal taşı gibi açılırdı. 
Yasaklardan bahseden ve bu yasaklardan en çok kendilerinin zarar gördüğünü ağlak gözlerle anlatan iktidar,  geçmişini unutup geçmişte uygulanan yasaklardan çok daha fazlasını bugün halka uyguluyor.
Halka rağmen halka karşı baskı uygulayan iktidarın halkı kendi isteğine göre eğip bükmek istemesi de anlaşılır gibi değil. İktidarın başına böyle bir hakkı olmadığını anlatacak cesarete sahip bir danışmanı yok mudur?
Halk sarsar insanı, yerinden yurdundan, koltuğundan alır, darma duman eder de sis bulutunun nereden geldiğini bile göremezsiniz. 
İktidar sahibi olmak insanlığı bir kenara bırakıp değerleri yok etmek değildir. Ona bu ülkeyi armağan edenleri görmezden gelip Osmanlı ruhunu diriltmek değildir. İktidar sonradan pişman olacağı çok şeye cesaret etti, ancak bu sevda buraya kadar…
Sayın Başbakan kalıplarının dışına çıkmalı ve fikirlerini korunaklı limanlarında bırakarak terk etmeli, yeni düşünceleriyle yola çıkmalı yeni bir yaşama yer açmalı kendisini değil de biraz daha ülkesini büyütmek ve geliştirmek için. Zihnini uyuşturan fikirlerden vazgeçerek yaşama dair ne varsa hepsine açık olmalıdır. Rollerinden sıyrılmalı, derinliğindeki kişiyi çıkarmalıdır gün ışığına.  
Tuzlu su gibidir iktidar, içtikçe susarsın, susadıkça içersin… Ve korkunun acımasız gardiyanlığında yaşarsın…