Bir Kadın tanıdım çocukluğumda;
Duyguları çağlayan kadar yoğun, sabrın ve sevginin; dişiliğin ve güzelliğin sembolüydü... Şefkatli, sadık, hayalleri pembe olan bir kadın.
... 
Yaşının önemi yoktu; kimi zaman erken büyümüştü, kimi zaman çocuk kalmıştı... Gözleri hep güzellikleri yaşamaya odaklı olsa da, ruhunda karlar yağardı. O incindiğinde, ben üşürdüm, çok üşürdüm…
Bir kadın tanıdım çocukluktan ergenliğe adım attığımda;
Hiç ummadığım anda gözlerinin bulutlandığını görürdüm, yağmurlar yağardı yüreğimde… 
Bir çiçeğin narinliğinde, çamların mis kokusunda doğayı getirirdi bazen… Bazen de içinde bir yerlerde melekleri raks ederdi. Çoğu zaman güçlü ve savaşçıydı. Ateş gibiydi. Canıma can katardı, gururum olurdu, gücüne hayran olur elinden tutardım…
Bir kadın tanıdım, onunla yaşadığım yıllarda tanıdığım en özel kadındı. Bazen anlaşılmaz, gizemliydi, çok konuşmaz hep susardı, dalgındı.
Kadındı ne de olsa, tutkuları erkeğinden beslenen… Erkeğinin kalbinde tek olmayı isteyen. “Sakın yanılma bana bakarken, beni örnek alırken; güçlü olsam da kadınım; cam kadar incedir yüreğim, kırılırım.” derdi. 
Bir kadın tanımıştım otuz yedi yıl önce; sevgisi kutsal, ince zekâlı, narin, baş tacım olan bir kadın. 
Kraliçeler kadar asil, prensesler kadar güzeldi…
O kadın benim annemdi…
Günün kutlu olsun anneciğim…