Bir film çekiliyor dünya sahnesinde. Arap ülkelerindeki çekimlerin ardından Türkiye’de çekiliyor filmin diğer yarısı. Senaristler yazmış, çizmiş, yüce dinimizi ve İslam’ı da işin içine karıştırıp, ilahi adaleti bir kenara bırakmışlar; bitmeyen, bitirilemeyen çekimlerle yıllardır sahnedeler. 
Oscar verecekler bu filme ancak bunun zamanı var. Oscar’ımız 2023’de gelecek. O güne kadar Türkiye diye bir harita kalırsa elimizde, müthiş bir görsel şölenle birlikte çok etkileyici bir de hikâyemiz olacak. Tavsiyem, yeni gelişen ülkelerin bu filmi üç boyutlu perdede ibretle izlemeleridir.
Ataları, başkanı olduğu ülke tarafından bizzat köle olarak çalıştırılmış Obama filmin başrolünde. Yardımcılığını, hayatı setlerde geçen, bazen şiir okuyup yüreklere akan, bazen ağlayarak merhamet duygusunu uyandıran, bazen de parmağını gözümüze sokarak tehdit savuran tecrübeli bir oyuncu yapıyor. Onun da yardımcıları olan figüranlar çoğunlukta ama sahnede hep yardımcı başrol oyuncusunu gördüğümüzden, diğerlerinin esamesi okunmuyor. Sus denilince susan, konuş denilince konuşan ve bundan da gururla bahseden figüranlar topluluğu.  Reklamın alasını yapan kul hakkından korkmayan yandaş basın ve yalakaları filmin diğer oyuncuları. 
***
Tutku... 
İnsanoğlunun en bencil yanı. Yıkıcılığının yanı sıra karşı konulamaz cazibesi. Nedeni ne olursa olsun hedefe ulaşmak için önüne kattığı herkesi ve her şeyi ortadan kaldırmaya yönelik bir duygu. 
Kendine yabancılaşmanın ve tek adam olmanın bir başka yolu.  
Kendisinden olmayan insanlarla hesaplaşmanın tek yolu… 
Bitmeyen hesapların, alınması gereken intikamların “olmazsa olmaz” yolu. 
Kalabalıkları kucaklama savsatası içinde atılan nutukların içine yerleştirilmiş toplumu sindiren korkuya sevk eden tehditkâr cümleler. Kendinden emin cüretkâr hareketler ile içindeki karanlık dürtüyü ortaya çıkarma arzusu. Geride bıraktığı tahripkâr ruhlar. Sonuçta, kendisi için büyük, sonucu küçük atılan adımlar... 
Başroldeki yardımcı oyuncumuz, tutkusu uğruna girdiği yolların labirentinde bir anda ortadan kaybolacakmış ve millet onu hiç bulamayacakmış gibi duruyor… Tutkunun o karşı konulamaz câzibesinde ileriye attığı adım boşluğa denk gelince uçurumdan yuvarlanacak gibi olsa da kucağını açmış Obama şefkatli kollarıyla sarıyor yardımcı başrol oyuncusunu ve Ortadoğu’nun kahramanı ilan ediyor.
Ne yapıp edip bir an evvel o arzu edilesi sonu görmek için uğraşan ve bu yolda çok tavizler veren, hem kendi sonunu, hem de ülkesinin sonunu kendi elleriyle hazırlayan şakşakçılarını başını döndürdüğü bir oyuncu. 
Zafer sarhoşluğu içindeyken dahi kazandığı zaferler ona yetmiyor. Kendini alkışlamayan herkes yok olsun istiyor. Filmin sahneleri böyle devam ederken aksiyon sahneleri birden hız kazanıyor. 
Hak aramanın saçma bir şey olduğunu düşünen yardımcı oyuncumuz tüm eylemlerin karşısına diktiği kolluk kuvvetlerinin sıktığı tazyikli sular ve biber gazlarıyla halkın iradesine pranga vuruyor. Sahne gittikçe hareketleniyor. Bir yandan demokrasinin gereği dediği devlet içinde devlet kurma planları, diğer yanda gerçekten demokrasiyi hazmetmiş, içine sindirmiş ülkelerde görülmeyen toplumsal yasaklamalar. Ülkeyi savunacaklar içeride, ülkeyi satacaklar dışarıda. Halkı bilgilendirecekler içeride, halktan bilgi saklayacaklar dışarıda. Her gün yapılan reklamlarla yaratılan bir kahraman!
Yüce Allah’ı işin içine karıştırıp, parsayı topladıktan sonra toplumu siyasetin dişlileri arasına bırakıp kaosun tam ortasında,  bir lambanın ışığında pervane olmuş canı az kelebekler gibi kanat çırpıyor. Yine gözlerde yaş, yine bir iki satır Necip Fazıl’dan şiir dizeleri ardından yine değişen Türkiye gündemi ve bir önceki olayları unutturma sahnesi.
Ve yaşanan trajedinin halk belleğine okunma, beyne kazınma işlemi. Bir siyasetçinin küçük tuzaklarına kolayca düşmüş mazlum bir halk. 
Ne acınası bir zavallılıktır önce esip gürlemek, ardından inkâr etmek!  Önce Kuran’a, dine, Allah’a sarılıp sonra haksızlıklar yapmak. 
Ahmakların bollaştığı bir cennet yaratmak isteyen yardımcı oyuncumuz kendi yarattığı cennette cehennemi yaşatıyor yandaşlarına. 
Ben, sizin oluşturduğunuz sahte cennetinizde olmayı reddediyorum. Sizin deyiminizle Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet cehenneminde kavrulacağım.  Ve Allah’a olan kirlenmemiş inancımla ilahi adaletin bir gün tecelli edeceğini biliyorum.