ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, bizim lügatimizde olmayan Türkiye’ye bir beden büyük öyle bir laf etti ki yankısı da büyük oldu.
DÜŞÜNCEYE HAPİS OLMAZ.
Başbakanımızın önce hapsedilmelerine destek olduğu,  sonrasında da uzun tutukluluk sürelerine ilişkin yargıya eleştiride bulunduğu duruma Ricciardone noktayı koydu. Zira bizim içinde bulunduğumuz durum onun ülkesinde anlaşılır bir durum değildi.
“Çok uzun süredir hapiste olan milletvekilleri var. Suçları belli bile değil. Kısa süre öncesine dek kendilerine ülkeyi koruma görevi verilen askeri liderler de aynı şekilde hapiste. Eski YÖK Başkanı da dâhil, profesörler de tam anlaşılamayan suçlamalarla demir parmaklık arkasında. 16 yıl önceki çalışmalarla ilgili belirsiz suçlamalar. Barışçıl gösteri yapan öğrenciler de demir parmaklık arkasında. Hukuki sistemin sonucu bu şekilde olursa, kafalar karışırsa, bu insanlar terörist olarak yorumlanıp kafa karışırsa Avrupa ve ABD mahkemelerinin buna karşılık vermesi zor olur. İnsanlar düşünce suçlarından dolayı hapse girmesin. Başarılı olmak zorundasınız. Biz de size elimizden geleni yapacağız.” dedi. Ve ardından ekledi.
“Delilleri ABD yargısı da değerlendirecek. Bizim mahkemeler ve savcılarımız Türkiye’dekilerle birlikte çalışmalı. ABD mevzuatı, ülke dışındaki kişileri yargılama yetkisine sahip.  1990’dan beri ABD’ye karşı suç işliyorlar. Terörist listemizde var.”
Haklıydı Ricciardone; Türkiye Amerika, Amerika Türkiye demekti. Amerika’nın arka bahçesiydi Türkiye. İsterlerse başımıza çuval geçirirler, isterlerse yargımıza bile müdahale edebilirler. Türk insanı bir sürü hayatı yaşamak zorunda bırakılıp ve o hayatın içine sıkıştırılırsa başkasının egemenliği de kaçınılmaz oluyordu bu durumda. Onun şımarıklığı bu yüzdendi.
Ricciardone tüm kuralları çiğniyor, büyükelçi olduğunu unutup devlet başkanı gibi konuşmaya devam ediyor;
Türkiye ile ABD arasında çok önemli ziyaretler oluyor ve bunları gizli tutmak istiyoruz. Operasyonel istihbarat füzyonu denen bir çalışma sistemi var, Pakistan ve Afganistan’la ilgili. Detayları gizlidir ama askeri liderlerimiz arasında deneyim paylaşımı oldu. Umudum şu ki Kandil ile ilgili kapasitelerimiz artacak. Savunma Bakan Yardımcımız buradaydı. Farklı makamlarla bir araya geldi. Sadece bilgi paylaşmıyorlar. Türkiye’nin, edindiğimiz her dersten yararlanmasını istiyoruz. Türkiye’nin, bizim başarısızlıklarımızı tekrarlamasını istemiyoruz. Türkiye’de terör mevzuatının uluslararası tanıma uygunluğu konusunda sorunlar var. Türk devletine yapılan saldırılarda net olan mevzuat, uluslararası terörizm söz konusu olduğunda belirsizleşiyor. Kara parayla mücadele yasası konusundaki tartışmalar buna örnek.” Sözleriyle önemli ipuçları veriyor Türk Basınına.
Ricciardone’ye tepkiler gecikmiyor. Eleştiriye açık olmayan iktidar partisinin her eleştiride fırtınalar kopardığı gibi içerik açısından haklı olan ancak mesleki kurallara uymayan Ricciardone’nin açıklamalarına AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik sert çıkıyor ve büyükelçinin haddini bilmediğini söyleyerek ona haddini bildiriyor. 
“Anlaşılan o ki, Sayın Büyükelçi Türkçe bilmesine rağmen hâlâ acemi elçi durumundan kurtulamamış. Umarız ki bu devirdiği son çam olur. Ricciardone Türkiye’ye gelir gelmez, buna benzer bizim iç meselelerimizle ilgili laflar etmişti. O zaman Başbakan kendisine ‘Acemi büyükelçi’ demişti. Bu hakkı size kim veriyor? Netice itibariyle bu Türkiye’nin iç meselesidir. Sizin mahkemeleriniz bizim mahkemelerin temyiz mahkemesi değil, bir üst mahkemesi değil. Ricciardone’ye önce şunu hatırlatırım; siz önce Guantanamo’yu  izah edin dünyaya. Dinime dahleden bari Müslüman olsa. Önce kendine bak kardeşim. Biz Sayın Ricciardone’yi kendi sınırları ve hudutları içinde kalmaya davet ediyoruz. Bunu hoş karşılamadığımızı, kınadığımızı, ayıpladığımızı ifade ediyorum. Bir kez daha söylüyorum Sayın Büyükelçi haddini bilmelidir.”
Büyükelçinin söylemleri içindeki gerçekleri reddetmek mümkün mü? Bırakın protokol kurallarını ve bırakın mesleki ritüelleri bir kenara. Eğri oturup doğru konuşalım. Tutuklu olanlar ne için suçlandıklarını dahi bilmediklerine göre bu işin içinde bir tuhaflık yok mu? İlk tutuklanandan bu yana kaç yıl geçti, yargılama sürecinin bitmemesi ve durumun bir an önce sonuçlandırılmamasında bir tuhaflık yok mu?
Tutuklamalardan ve yargılama sürecinden ne zaman söz açılsa ya basın tarafından üstü kapatılıyor ya da haber programlarda geçiştiriliyor. Oysa sorunların üstünü örtmekten ziyade sorunlarımızla yüzleşerek çözme yoluna gitsek bizi eleştirenlere hoş görü ile yaklaşıp nedenleri ve niçinleri araştırsak kendimizle barışık ve olgun olabilsek ne kadar huzur gelirdi taraflara değil mi? O zaman temizlenmiş bir beyinin ardından gelen ışıkla karşımızdakine bakabilirdik. Gerekeni yapmayı erteledikçe, birikiyor ve içinden çıkılmaz hal alıyorlar. Oysa Türkiye için amaç; geçmişin intikamını almak değil sadeleşmek, yüklerden kurtulmak olmalı. Türkiye yüklerinden kurtulup hafifledikçe özgürlükler de gelecektir ardından.
Dış ülkelerden görünen Türkiye fotoğrafında yanlış bir şeyler var. Ölüm ve ölümden öte bir şeyleri taşıyor bu fotoğraf. En umursamaz insanın bile canını yakan ve Türk insanının her gün taşıdığı kaygıları da yansıtıyor dış fotoğrafımız. Fotoğrafa baktıkça anlam kazanıyor bakışları gözü yaşlı eşlerin ve babaya hasret çocukların. Oysa gelip geçiciliğinden emin olduğumuz şu dünyada çektiğimiz acılar ve olaylara yüklenilen yalan yanlış anlamların anlamsızlığı bir kez daha dudak kıvrımına misafirdir. Doğruyla yanlışın birlikteliği,  yılanla yalanın dostluğu gibi.
Fikri ifade etme özgürlüğü ülkemizde hep vücuda giren kurşunun yoğunluğu ile son buluyor ya da dört duvarın soğuk kapılarında.
Ricciardone, kendimizi iyi hissettirecek bir şeyler söyleseydi bizi eleştirme gafletinde bulunmasaydı bu tepkilere de maruz kalmayacaktı. Tartışma kültürümüzdeki çarpıklıkları açıkça yüzümüze vurdu ve ikiyüzlülüğümüzü ortaya koydu.
Büyükelçinin cümleleri,  söylemeye cesaretimizin olmadığı şu günlerde çoğumuzun doğruları. Her zora düştüğümüzde, kendimizi güçsüz hissettiğimiz her anda onun kadar ileri gidebilmeli ve haklarımızın savunucusu olabilmeliyiz. Sustukça bir adım ilerisinde hak ve özgürlüklerimizin kaybına uğruyoruz acımasızca.
Ricciardone’yi eleştirerek onu da düşünmemesi gereken düşüncelerinin içine hapsettik. Oysa ne demişti Ricciardone; DÜŞÜNCEYE HAPİS OLMAZ…