İnsanın iç âlemi değişik duygularla doludur. Bazen bu duyguları isimlendirmeye çalışırız. Hatta gelip geçici olmayanlarını yücelterek benliğimizin en değerli köşesinde taşırız. 
İşte, memleket duygusu, vatan duygusu bunlardan bazılarıdır ama en kutsalıdır. Kutsal varlıklara ait duygular, insanı maddeye bağlayan para çıkarı, şöhret hırsından çok ileride;  bir tarifin dar çerçevesi içine sığmayan milletçe bir inanış, milletçe bir düşünüşün heyecanını taşırlar. Bunun içindir ki; 
Vatan ve bayrak sevgisi, her şeyin üstünde yer almış değerlerdir.
Türk Ulusu kendi bağrında yoğurduğu cevherlere, sivrilen unsurlara, bütünden daha fazla değer vermemiştir. “Bütün” de öz olmasaydı, cevher yoğrulur muydu? Bu milletçe görüş,  ülkemizin yaşadığı iç ve dış tehditlerde  “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” şeklinde dile getirilmiştir ve bunun tek taraflı şekli hiçbir dönemde olmamıştır.
Montaigne: “Hayat kendiliğinden ne iyi, ne de fenadır; ona iyiliği, ya da fenalığı katan sizsiniz.” demiş. Fert olarak ülkede yaşayan çıkarsız iyiler çoğunluktaysa memleket o kadar iyidir. Bencil ve çıkarına düşkünler çoğunluktaysa memleketin gideceği yer bellidir. O’na İstikbal aramaya gerek yoktur. Ülkeyi içinde bulunduğu kötülüklerden arındırmak gerekirken; başka güneşlerle ısınan topraklar aramanın, kendimizden kurtulmak için vatandan kaçmanın, ülke içinde olan bitene sessiz kalmanın,  Türkiye Cumhuriyetinin baş harflerini resmi daire unvanlarından kaldırmanın kime ne faydası olacaktır? Kalplerdeki müzikal alacakaranlıktan çıkıp Amerika’nın boyunbağından kurtulmak zor olmasa gerek. Yine geçmişte olduğu gibi el ele vererek “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” inanışıyla aydınlığa ve özgürlüğe giden yolda Türk ulusunu, bu toprakların doyuracağı kesindir. Fert olarak ihmalimiz o kadar çok ki bu yüzden ülkemiz yaralıdır. Üniversiteyi bitiren gençlerin yurtdışında istikbal aramaları ve ülkemize yatırım yapmak istememeleri de bu yüzden düşündürücüdür. 
Bu topraklar üstünde doğup bu ulusun töre ve kültürü ile beslenen, çıkarsız ve kendini bu yolda fedaya hazırlanan insanlardan, memlekete zarar gelmesi mümkün değildir. Alın yazısının vesayetinde olmayıp kor gibi bir ölüm ateşindeyken dahi onurlu bir yaşamı seçenlerindir korudukları topraklar.
Uygarlığın beşiğinde, uygarlığın yaratıcısı olduğu halde kişisel hırslar peşinde koşturulmaktan ötürü yükselişlerle uygarlık doruğuna çıkamayan TÜRK ULUSUNU yeni teknik ve aydın görüşlerle yeniden yoğurmak gerekecek.  Bazı siyasiler, memlekete zaman zaman değişen taklitten başka hiçbir yeniliği getiremediler. Her seferinde model değişti, fakat yaptığımız iş taklitten ileriye gidemedi. 
Türk damgası taşıyan bir “bilim ve sanat” hayatını özlerken TC ambleminden rahatsız olan politikacıların ülkeye farklı bir yönetim anlayışının ince ayarını çektiklerini biliyoruz. Nabızlar yoklanıp tepkilere göre çekilen bu ince ayarları özünde inceleyerek;  bir tablonun etiketinden ve çerçevesinden çok, çizgilerini ve ruhunu anlayabildiğimiz gün, çağdaş uluslar seviyesine ulaştığımız gün olacaktır.