Son zamanlarda Türkiye'ye dayatılmak istenen siyasi sabıkalardan biri de Ermeni soykırımı konusudur. Bu konu her iki taraf, tarafından tartışılması kabul edilmeden önce soykırım nedir? Kriterleri nelerdir? Her türlü öldürme hadiseleri soykırım mıdır? Büyük insan kayıplarına sebep olan savaşlar soykırım kapsamında mıdır? Terörizm ve meşru olmayan öldürme hadiseleri soykırım mıdır? Ceza hukuku sorunu ile soykırım arasındaki sınır nerede başlar? İç savaşlar, din  savaşları veya ulus bazlı etnik çatışmalar soykırım kapsamına girer mi? Olayları ilk başlatan taraf hangi taraftır? Suçluluk oranları nedir? Silahlanmış isyancı grupları bastırmak için yapılan tedip hareketleri soykırım mıdır? Ayrıca haksızlık yapan kişi ve gurupları cezalandırmada ölçü ne olmalıdır? Olağanüstü şartlarda ihanet etmek olağanüstü cezaları gerektirir mi? Her öldürme hadisesi insanlığa karşı bir suç ve soykırım kapsamında mıdır? Soykırım hadiselerini hangi tarihten itibaren izleyeceğiz? Hadisenin soykırım olduğuna kim karar verecek? Suçlamayı kabul eden ve etmeyen ulusa karşı hangi yaptırımlar uygulanacak? Sonuçları ne olacak? Neyi halledeceğiz?  

Günlük hayatta yolda giden kişinin çantasını gaspetmek için mağdurun kafasını kaldırıma çarpmaktan başlayarak, fidye için dağa kaldırılıp öldürülen, miras için birbirine giren akrabalar, kardeşler, namus meselesi için kendi kız kardeşini, karısını, kızını öldüren insanlara rastlanmaktadır. Şüphesiz ilk cinayet Hz. Adem zamanında oğlu Kabil'in Habili öldürmesiyle işlendi. Daha sonraki çağlarda insanların milletlere, kabilelere ayrılması her kabilenin her dini topluluğun başkalarına karşı kendilerini koruyacak ortak güvenlik şuuru geliştirmesine sebep olmuştur. Son birkaç bin yıllık insanlık tarihi incelendiğinde İspanyol ve İngilizlerin Amerika keşfedildikten sonra Amerikan yerlilerine karşı yürüttükleri savaş tam bir soykırımdır. Bugün dahi uzantısını Amerikan milliyetçiliğinin temeli olarak gördüğümüz "Kafatası ve kemik cemiyeti yüz kızartıcı suçun temel kanıtlarını sergilemekten gurur ve kibir duymaktadır. Şunu biliyoruz ki meşru olmayan sebep için insanın insanı öldürmesi bizzat yaratıcı tarafından yasaklanmış "lanetlenmiş=damgalanmış=yüzkızartıcı suçtur."  

İnsanın insanı öldürmesinde cezalandırma evrensel tanım ve evrensel işlerlik kazanmıştır. Yani bir Yunan'ı Türkiye'de öldürürseniz. Bu devlet bizim düşmanımız bunları öldürmeye hakkımız vardır diyemezsiniz. Bu suçu işlediğiniz takdirde dünyanın neresine giderseniz gidiniz cezalandırılırsınız. Cezalandırmada ölçü ne olmalıdır? Orası ceza hukuku daha doğrusu kriminoloji ilminin konusudur. Ancak insan nesline karşı işlenen suçların cezalandırılmasında kin de ileri gitme dışında mukabele ederek cezasız bırakmama evrensel bir hukuk kriteri haline gelmiştir...  

İki ülkeyi savaşa kışkırtmak, haksız yere insanların ölmesine sebep olmak, fitne ve fesat çıkartmak gibi eylemler Kur'an tarafından yasaklanmıştır. Bu yüzden tarih boyunca İslam dinine mensup topluluklar savaş kışkırtıcılığı yapmak, ahitten caymak, taahhütleri inkâr etmek gibi hareketlerden kaçınmışlar, esirleri öldürmemişler, işgal ettikleri topraklarda insanları katletmek, soykırıma uğratmak gibi eylemlerden kaçınmışlardır.  

Günümüzde Türkiye'de çoğu politikacının ilgi alanının dışında kalan önemli bir husus     vardır. O da din'dir. Din sadakat duygusunun temelidir. Din, esasen bilgisayar programı gibidir. Kişinin davranış kalıplarının meşrulaştırma süreçlerinin, helal-haram kavramlarının, değer yargılarının, dünyayı algılamada mantığının temelidir. Bu özelliği itibariyle davranışlara hükmeder. Kur'an bu konuda "İnananlar kardeştir" der. Şimdi meseleleri bir de Hristiyanların bakış açısından düşününüz. Onlar sizin peygamberinizin seçilmiş kul, habip, elçi, resul vb. kabul etmiyor. Sizin dininizi uydurma sapık bir din veya tarikat olarak görüyor. (Aynı şeyi Yahudiler her iki din için düşünüyorlar) Yani ortalama bir hristiyana göre sizin inançlarınızın meşru temeli yok. Dolayısıyla siz sapık bilinç halkasına saplanmışsınız. Onlarca sizin değer yargılarınızın, dine göre şekillenmiş toplum yapınızın hem dini hem de rasyonel bir temeli yoktur. Kısaca siz dinsiz kâfirsiniz. Bu bakış açısı sizin kanınızı katlinizi vacip kılar. Balkan Savaşı'ndan önce Balkanlar'ın önemli merkezlerinde ciddi bir Türk nüfusu bulunuyordu.  

Ancak bu insanların savaş içinde el çabukluğu ile yok edilerek Türksüzleştirildiler=İslamsızlaştırıldılar. Savaş esnasında Bulgarlara esir düşen Türklerin bulunduğu ağaçlık alandaki ağaçların kabuklarının kemirildiğini resmeden tablolar bu gün dahi insanın içini sızlatmaktadır. Gene 8 asır boyunca bir Müslüman diyarı olan Endülüs kökü kazınarak yok edilmiştir. Bunu kimse inkâr edemiyor. Şüphesiz ki tehcir esnasında göç eden Ermeni kafilelere saldırarak onların altınlarını, bizeliklerini gaspeden çoluk çocuk demeden gaspeden silahlı eşkıyalar eli kanlı katillerdir.  

Eli kanlı katillerinn (kabillerin) çoğu kere eylemlerini meşrulaştırmak için çeşitli demogojik söylemler geliştirdiğini biliyoruz. Günümüzde bilinçli soykırımın öncüllerinden olan Şaron ve Bush güvenlik tanımlarını aynen eşkıyalar gibi tamamen makyevalist formatta yapıyorlar. Mesela ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Condalezza Rica İran'a saldırmak için "zorbalığın ileri karakollarından, terörizmi destekleyen ülkelerden biri" diyor.  

Başkan Bush "demokrasi ve özgürlüğü yayıyoruz" diyor. Yani özgürleştirme misyonunu insanların tepelerine bomba yağdırarak haçlı seferi mantığıyla yapıyor.  

Haçlı Seferleri, tarih boyunca, insanlığa karşı işlenen, meşruiyet temeli olmayan, soykırım esaslı savaşların temeli olmuştur. Çoğu kere meşruiyetini bir önceki seferin başarılmamasını izale etmek dinsiz kafirleri kutsal topraklardan atmak güdüsüyle yapılmıştır. Gene batılıların Afrika'da ve Amerika'da yaptıkları esir ticareti dahil bütün operasyonlar insanları yerlerinden yurtlarından koparan soykırım esaslı jenosid hareketleridir. Ermeni tehciri ile aynı özellikleri taşıyan Kırım tehcirinin emsal teşkil ettiği hiçbir zaman hatırlanmamaktadır.  

Biz 13. asırdan itibaren Balkanlara çıktık. Belgrad-Bükreyş-Sofya-Atina dahil bir çok devletin merkezi olan bu şehirler bizim elimizde asırlar boyu kaldı. Şayet soykırım yapmış olsaydık Bulgar, Rum, Roman, Sırp diye bugüne kadar varlığını sürdüren Balkan milletleri varolabilirmiydi? Kaldı ki daha bir asır önce aynı coğrafyada en az 10 milyon Müslüman Türk yaşıyordu. Bunlar nereye gitti? Ne oldu? Bunu soramıyoruz! Muhakkak ki öldürme olayı haklı gerekçelere istinad etse de kötüdür, gayri meşrudur. Çoğu kere meşrulaştırma ve haklılık kazanma misyonu spekülatif gerekçelerle veya makyevalist tutumla tesbit edilmektedir. Düşününüz ki bu katliamı Türkler yapmıştır. Onlar suçludur dediğiniz anda insancıl, sevecen bir tavuk kesemeyecek kadar yufka yürekli insanlarda dahil herkesi suçlu ilan ediyor, töhmet altında bırakıyor, hatta kanınını katlini vacip görüyorsunuz.  

Suç işleyenlerin psikolojik olarak işledikleri suçu inkâr ettiği, suçunu kabul edenlerinde eylemine meşruiyet aradığı bilinmektedir. Şeytanın emrini yerine getirdiğini söyleyen satanist sapık insanlarınn dışında her insan öldürme eyleminin kötü olduğunu bilir. Gene her insan yaratılmış her insanın Tanrı yapısı, emsalsiz, eşsiz, benzersiz, tüyü bile cihan değecek ölçekte kıymetli bir varlık olduğunu bilir. Bu derece değerli varlığı bir hamlede yok etmenin Allah tarafından damgalanmayı gerektiren suç olduğunu bilmemiz gerekiyor. Şu ve bu gerekçelerle katliam ve terör timleri kurarak, ülkelerin insanların zenginliklerini elinden almak, insanları birbirine düşürmek, fesat çıkartmak ağır insanlık suçudur. Amerika Regan'ın emriyle daha yakın zamanda 200 bin Guatamela'da insanları katlettirdiğini biliyoruz. Gene geçmişte Moğol İstilaları esnasında onbinlerce insanların katledildiğini, Rus ordularının Kafkaslarda, Balkanlarda katliamlar yaptığını, Kazan'ı işgal eden Çarların yerli halkı kılıçtan geçirdiği tarihen sabittir. Ancak öyle olaylar var ki; harici düşmanların dışında bir halkın kendi kendisiyle çarpışması; İspanyol iç savaşı, Papalık savaşları, engizisyon yasalarının uygulanması, 1980 öncesi Türkiye'deki sağ-sol çatışması, günümüzde PKK vasıtasıyla Türk ve Kürtlere karşı sürdürülen saldırılar düşünüldüğünde, sadece insanın insana yaptığı haksızlık bunlar mı diye düşünebilirsiniz. İktidara geçmek için padişah ve siyasi liderler arasındaki kavgalar, liderlik bölünmeleri, iç isyanlar ve bunların bastırılmasında ölçünün aşılması sınırsız insan kanının dökülmesine sebep olmuştur ve olmaktadır. Bütün bu sebeplerden meşruiyetin temelinin ne olduğundan başlıyarak, savaşmak için meşru sebepler nelerdire kadar uzanan bir trend içinde herşeyin oturulup yeniden tartışılması gerekiyor. Zayıf bir topluluğa saldırmak için sen benim suyumu bulandırıyorsun (Kurt kuzu hikayesinde olduğu gibi) bahanesi ileri sürmek kolaydır.  

Bizce insanlığın öncelikle oturup hak kavramı dahil, soykırım nedir ne değildir, onun tanımını yapması gerekir. Madem ki her ulusun yaptığı sorgulanacak önce kriterler tesbit edilmelidir. Bizim de suçlayacağımız o kadar çok suçlu var ki ancak insanlığın ortak doğruları ve ortak hümaniter değeri keşfedeceği ortam Bush'ların Şaron'ların egemen olduğu çağda mümkün değildir. (Filistin'li yaralının hastaneye gitmesini engelleyen, ambulansa ateş açan zihniyetle oturup birşeyi konuşamazsınız. Ortak kriterler bulamazsınız) Bunların fesatlarını yeryüzüne döktükten sonra sap saman olup, gittiklerini görmeden böyle birşey olmaz. Zaten şüpheniz olmasın ki Ermeni soykırım meselesinin yeniden kaşınmasının sebebi bölgede tekrar Ermeni ve Türk kanının dökülmesi için tasarladıkları stratejik bir hedef dolayısıyla gündeme getirilmiştir.  

Yüce Allah Kur'an da buyuruyor ki; "Biz yeryüzünü has kullarımıza tahsis ettik" Ayakta kalmak için meşru zihniyetle halk için hakka sığınmaktan başka çıkış yolu yoktur.