Laikliğin tanımı ve anlamı kimin tarafından yapıldığına göre değişmektedir. Bizce laiklik Türkiye'nin birinci iç sorunu olmaktan ziyade dış sorunudur.  

Batıya göre bir toplumun ilerlemesi demek uygarlaşması ve Hristiyanlaşması demektir. Halbuki ilerleme başka anlamlara gelmektedir.  

Doğu bilimleriyle uğraşan bir bilim adamı için tabiattaki işleyiş (hem maddesel-hem organik= canlı düzeyinde) belli yasalara göre olmaktadır. Totalist ifadeler araştırma ruhunu köreltir. Ööfff fazla düşünme bu böceği Allah yaratmıştır der ve geçersiniz, tabiattaki işleyişi görmezsiniz. Yani ormana bakar ağaçları görmezsiniz. Yada daha ileri gider ormana hiç bakmadan ağaçlardan söz edersiniz. Araştırma yapma gereğini ve güdüsünü kaybedersiniz. Dolayısıyla bilim adamı kendi disiplin alanında (Allah'ın) esas failin sınırsız yaratma iradesine ve cazibesine kapılmadan kendi işini yapmalı elde edeceği verileri din adamları kullanmalıdır. Strateji askerlik bilimi nasıl ki din değilse, felsefe, astronomi, fizik gibi bilimler de din değildir. Yani şunu söylemek istiyorum: Allah'ın herşeyi yarattığı tezi dinin bütün bilimlerin alanını kapsayacak şekilde yorumlanmasına yol açmamalıdır. Tabiki botanik veya biyoloji dersinde organların işleyişi anlatılırken bunun kendiliğinden olduğunu söyleyemezsiniz. Şayet bunu Allah yapmıştır derseniz, laiklik dairesinden dışarıya çıkmadığınız gibi gerçeği rasyonel şekilde izah ettiğiniz için hem akıl mantık dairesinde kalmış olursunuz, hemde Allah'ın büyüklüğünü tefekkür ederek kendi aciziyetinizi ve fani hayatınızı daha iyi manalandırmış olursunuz.  

Laikliği, dinle (=halkla) (=hakla) çatışmayacak şekilde yorumlamak son derece önemlidir: Meşruiyetin temeli halka dayanmaktır. Günümüz demokrasilerinde halk oyu, halkın talepleri demokrasinin vazgeçilemez prensipleri arasında yer almaktadır. Bilimle çatışan bir din, kaos ve ilkellik üretir. Ortaçağ ve yakın çağ boyunca Avrupa'da din-bilimle çatıştığı için halkın sağlam bir din zihniyetine sahip olması mümkün olmamıştır. Bu da din-ideoloji, din-felsefe, din-ahlak, din-sosyal realite zıtlaşmasına sebep olmuş tatmin edici bir iman misyonu üretilmesine engel olmuştur. İslam coğrafyasında böyle bir durum görülmez, fakat İslam coğrafyası üç asırdan beri bilimde geri kalmıştır. Batı'nın üstünlüğü her alanda açık seçik ortaya çıkmıştır. Bu üstünlük Hristiyanlığın da İslamiyet'ten üstün olduğuna dair yanlış bir kaziyenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İşte Atatürk buna müdahale ederek İslamı bilimsel metodlarla yorumlayarak batının ve Hristiyanlığın önüne geçirmeye karar vermiştir. Laikliğin esas tatbikatı budur.  

Muhatama Gandi Hindistan'ın kurucusudur. Kendi halkı gibi düşünmemekte ve ineğe tapmamaktadır. Fakat yoldan geçerken inekler geçtiğinde durmakta, onları saygı ile selamlamaktadır. Samimi yabancı dostları bir gün Gandi'ye sorarlar; "Gerçekten siz ineğe tapıyor musunuz? Bu yaptığınız şeyin doğru olduğuna inanıyor musunuz? Gandi diyor ki madem ki halkım böyle inanıyor ben ona saygı göstermek zorundayım.  

Biz de herşey ifrattan tefrite cereyan ettiği için, Atatürk laikliği getirdi diye "dini tören yapılmadan" gömülmesini isteyenler oldu.  

Bu büyük zatın bu gün Ahirete intikal ettiğini ruhunun dua ve fatiha ile ancak hoşnut olacağını bildiğimiz halde hangi gün ruhuna bir mevlit ve Kur'an okuttuk.  

Evet TC'ni dünyaya lider yapmak ebedi ve müebbet ülke büyük Türkiye'yi kurmak onun ruhunu şâd edecektir. Ancak onun aziz ruhuna karşı bizim insani olarak hiç mi vazifemiz yoktur?  

Bizce laikliği milletimizin dini yokmuş gibi yorumlayamayız. Böyle bir yorum hem milletimize karşı saygısızlık, hem de düşmanın oyununa gelmektir. Onlar size ılımlı İslam modelini dayatırlar ve kukla yönetimleri başa getirirler tıpış tıpış onların dediğini yapmaya mecbur kalırsınız. Kaldı ki Güneydoğu'da demokratikleşme olarak adlandırılan 10 yıl önce kabul edilmesi asla mümkün olmayan birçok uygulama bu gün yürürlüğe girmiştir: Bir defa konuya batının argümanlarıyla ve AİHM'nin kararlarıyla bakamayız. Batının bize bakışı; İslam=ilkellik, Hristiyanlık=uygarlık, uygarlaşma=Hristiyanlaşmaktır.  

Milletimizin Hristiyanlaşmaya değil İslamlaşmaya ihtiyacı vardır. Bunun yolunu, ilk "kuran tefsiri" ile Büyük Atatürk başlatmış, İslamı skolastik yorumdan ilmi analiz mertebesine ulaştırmıştır. Atatürk İncil tercümesi yaptırmamıştır.. Misyoner okullarını da ard arda kapatmış asla göz açtırmamıştır. Günümüzde İslamcılar ise demokratikleşme ve laikleşmeden kilise evlerin açılmasını, İncilin elden ele dolaşmasını anlıyorlar. İslamın diğer dinlere olan töleransını suistimal ediyorlar.  

Bizce B.Atatürk'ün yüce ruhuna Fatiha'yı ve bir mevlidi esirgeyen sakat laiklik anlayışları da, Türkiye'de, İslamı, Hristiyanlık karşısında ilkel din olarak algılayan satılmış batıcılıkta, milletimizin hiç bir dini inancı yokmuş gibi ateist mantıkla yorum yapıp hareket eden jakoben laiklik de sakattır. Prensip şudur; Peygamberimiz gibi Müslüman ve kusursuz bir insan, Atatürk gibi milliyetçi, Aristo gibi bilim zihniyetine sahip, Sokrat gibi haksızlık karşısında eğilmez olacağız. Batının tezlerini ve AİHM'nin görüşlerini referans alırsanız çifte standartla karşılaşırsınız. Hristiyanlığın üstünlüğünü kabule zorlanırsınız. Biz batının bize bakışını değil, bizim bize bakışımızı değiştirmeliyiz. Bunun yolu aşağılık psikolojisinde kurtulmakla başlar.