Claude Salhani'nin analizinde dikkat çeken bir noktada şudur; İsrail'in elektronik ve istihbari imkân kabiliyetinin mukabele edilemeyecek kadar güçlü olduğu yönündeki bilgidir. Diğer bir önemli bilgi ise şudur; İsrail uçaklarının İran'ın nükleer tesis maketi benzeri hedefler üzerinde devamlı uçuş provası yaparak tatbikata devam ettikleri ve muhakkak surette İran'a vuracakları bilgisidir. Zaten beton delici ağır tahrip silahlarının alınmış olması niyetin kesin olduğuna dair yüksek dereceli bir emare olarak kabul edilmelidir.  

Amerika'nın hadiseyi değerlendirme tarzı şudur; İran nükleer silahlara sahip olursa bunları terörist guruplara verebilir. Bu da dünyada ciddi bir güvensizlik ortamı meydana getirebilir. Ayrıca nükleer silahları ilk kullanan taraf hiçbir zaman İsrail olmayacaktır. Bölgenin istikrarsız olması bu silahların diğerleri tarafından her an kullanılmasını mümkün kılabilir. Amerika'ya göre İsrail Arap dünyasına göre daha dengelidir. İlk önce kullanılacağına dair bir tehdit hissetmediği müddetçe kullanmayacaktır.  

Amerika'nın taraflarının psikolojisi konusunda yaptığı tahlil son derece farazi ve subjektiftir.  

Hiçbir ülke güvenlik kurumu (tabi tımarhanelik derecede deli değilse) karşı tarafın iyi niyetle hareket edeceği beklentisi üzerine savunma konsepti geliştirmez. Aksine kendi aleyhine en kötü senaryo üzerinden savunma plânlaması yapar.  

Amerika şunu diyebilir; İsrail'in halihazırda bir nükleer kapasitesi var. Bunu açık vermeden geliştirmiş(!) siz de gizlice yapsaydınız. (Esasen İsrail'in nükleer programı bir Amerikan Başkanı'nın=Kennedy'in öldürülmesi pahasına başarılmıştır.) Yada İsrail yapmış, artık nükleer kulübün bir üyesi, Fransa ve İngiltere'nin elindeki nükleer silahlar sorgulanıyormu ki İsrail'in ki de sorgulansın.. Bu olayın Amerikan iç politikası ve İsrail lobisiyle bağlantılı güçlü politik çıkarlar, yönü düşünüldüğünde Amerikan dış politikasına İsrail'le ilgili olan meselelerde çok fazla seçenek tanımamaktadır.  

Amerika'nın nükleer silahlar konusunda takındığı diğer bir tutum ise şudur; "Nükleer silahlar istikrarsızlık yaratır. Savaş tehlikesini artırır. Bu yüzden Ortadoğu ve Güney Asya'nın silahlardan arındırılması gerekir."  

Bu görüşün yanlış olduğunu soğuk savaş döneminden beri biliyoruz. Defalarca ortaya çıkan krize rağmen ABD ve SSCB dehşet dengesinin verdiği korku ile nükleer silah kullanmaya cesaret edememişler. 1945'den bugüne kadar 60 sene boyunca klasik silahların kullanıldığı mevzii çatışmalar dışında herhangi bir genel savaş yaşanmamıştır. Dolayısıyla batı kendi dışında veya kontrolü dışında hiç kimsenin nükleer silah sahibi olmasını istemiyor... 1990 yılına kadar bitirilmesi gereken nükleer santrallerin engellenmesi ve yaptırılmaması (Türkiye'de) bu yüzdendir. (III. Beş yıllık Kalkınma Plânında bile öngörülmüştü)  

Amerikalı Ortadoğu uzmanı Claude Salhani'ye göre İsrail, İran'ın nükleer çabalarına göz yummayacaktır ve vuracaktır. (Bu analiz doğrudur) Ancak İran'ın hiçbirşey yapamayacağını Hizbullah ile İsrail arasında tansiyonun artacağı ve bununla sınırlı kalacağına dair analizi yanlıştır.  

Hatta İsrail saldırısının başarılı olacağına dair varsayım bile hatalıdır.  

Amerikalı Philip C. Wilcox adlı İsrail-Filistin uzmanı ise şöyle diyor; Filistin meselesi çözülmeden tüm Arap komşularıyla kapsamlı bir barış anlaşması imzalamadan İsrail'in nükleer silahlardan vazgeçeceğini sanmıyorum...  

Gene Wilcox'a göre Filistin sorunu biterse Irak ve diğer Arap ülkelerinin Amerikan karşıtı ülke olmaları sözkonusu olmayacaktır. Diyelim ki bu fikir doğru; Filistin sorunu bitecek mi? Yada Filistin sorununun bitmesi tarafların tezleri ve hedefleri açısından mümkün mü? Az biraz Ortadoğu meselelerine vakıf olan herkes bilir ki; Filistin sorunu asla bitmeyecek. Kangren olmuş bir yaradır. Kaldı ki İsrail son 4 yıldan beri Filistinlilerin üzerine tankla topla saldırarak cephe gerisini emniyete alma operasyonu yapmaktadır. Yani başlayacak bir Arap-İsrail genel çatışmasında İsrail ordusu geri bölge emniyeti, lojistik hatları korumak ve emniyet almak için sindirme operasyonları yapmaktadır. Dolayısıyla İran-İsrail nükleer santral krizi mevzii bir mesele olarak algılanmamalı, içine Türkiye'yi de alacak genel bir çatışmanın habercisi olarak yorumlanmalıdır. Tıpkı birinci dünya savaşının Sırp prensinin öldürülmesi bahanesiyle başlaması gibi.  

Bu nedenle İran yapıyor bizde yapacağız diyip bu bahaneyi kullanmamız şarttır. Aksi takdirde Ankara'nın-İstanbul'un göbeğine nükleer darbeyi yerseniz apışıp kalırsınız. Tabi sağ kalabilirseniz.