26 Mart 2008 günü "Alışveriş Merkezleri Açma Modası" ve 2 Nisan 2008 günü de "Konut Sektörünü Kriz Bekliyor" diye iki makale yayınlamıştım. Her aklına gelen alışveriş merkezi açıyor, bu konu kabak tadı verdi. Çok yakında bu alışveriş merkezlerinin iş yapamaz duruma geleceğini hep beraber göreceğiz demiştim. Aslında bu satırları yazdığım sırada bile yeni yeni alışveriş merkezleri yapılmaya, açılmaya devam ediyor. Özellikle bayram günü, belki hareket vardır diye Anadolu yakasında yeni açılan bir alışveriş merkezini dolaştım. Sadece yeme içme yerleri dolu olup, o güzelim ve çoğu Türkiye ve dünyanın bilinen markalarını taşıyan dükkanlar boştu ve satış yoktu... Görüştüğüm bazı mağaza sahipleri, "Giderler çok fazla, gelir yok denecek kadar düşük. Bu durumda zarar ettiğimizden mağazaları kapatacağız" dediler. "Sırf bu mağazalara dekorasyon vesaire adında büyük paralar harcandığından belki işler düzelir umuduyla zarar etmek pahasına dayanıyoruz ancak ne kadar?" dediler. Nişantaşı'nın göbeğinde bulunan Levent'te, İstinye'de Altunizade de bulunan ünlü alışveriş merkezlerinin durumu da aynı. Bunları kiraya verenlerin talep ettikleri astronomik rakamlarla, buraları işletmek mümkün değil. Zaman içinde buraların kapanacağını veya ilk günkü cazibesini kaybedeceğini hep beraber göreceğiz. Buralara ülke kaynaklarından servetler yatırılmıştır. Bu kaynaklar, israf edilmiştir. Zira kantarın topuzu kaçmış, ihtiyaçtan, talepten fazla AVM yapılmıştır. Bu yatırımlar hesapsız kitapsız çoğu da kara para aklamak için yapılan işlerdir. Aynı durum inşaat, konut sektörü içinde geçerlidir. 8 Ekim 2008 tarihli haber bülteninde ve gazetelerde şu notlar var: "İnşaat ve konut sektörü büyük kriz içinde, 1 milyonu İstanbul'da olmak üzere Türkiye'de 4 milyona yakın satılık konut var." haberlerde emlak komisyoncuları ile röportajlara yer veriliyor. İşler kesat, ev alan yok diyorlar. Başta TOKİ olmak üzere ihtiyacın çok üzerinde konutlar yapıldı. Buna karşılık fiyatlar suni olarak arttırıldı, neredeyse bir daireden %100 kâr etme noktasına gelindi. Ev almak isteyenlerden bu fahiş fiyatlar istendi. Ve talep sahipleri ürkütülüp, kaçırıldı. Bu nedenle ev almak isteyen pek kalmadı. Diğer taraftan çoğu mütaahit bu binaları banka kredileri veya dış finansman yolu ile yaptıklarından şimdi bu paraları geri ödemek durumu ortaya çıkınca sıkıştılar ve inşaat sektöründe iflasların başladığını duyuyoruz. Asıl önemlisi de bu inşaatların toplumun, çocuklarımızın hakkı olan yeşil alanları ve çevreyi tahrip ederek, ağaçlar, bitkiler kesilerek yapılmasıdır. "Esasen yeşil alanları, parkları kıt olan İstanbul gibi şehirlerde yaşayan bizlerin nefes alacağımız, depremlerde sığınacağımız yerler talan edilerek, özelleştirme adı altında belli insanlara peşkeş çekilerek, imara ve inşaata açıldı." Bu durum bir hak istismarıdır, hak yemedir. Bir gün gelecek bunların hesabı sorulacaktır. Konut sektörünün girdiği bu krize rağmen hala yeşil alan tahribatı, doğa ve çevre katliamı devam ediyor. Bu duruma Çevre Bakanlığı, Mülki ve Yerel Yönetimler göz yumuyorlar. Göz yummamış olsalar, üzerlerine iğrenç beton yığınları yapılan, konut ve alışveriş merkezler inşa edilen, park ve yeşil alanlar halk için elde kalırdı. Şimdi doğanın ve ekonominin kanunları, kendisini gösteriyor. Doğa ve çevreyi tahrip edenler İstanbul'u taş yapı haline getirenler, sıkıntıya girdiler ve daha da gireceklerdir.