29 Eylül Çarşamba günü Rusya Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında Soçi’de yapılacak zirve, son zamanlarda yaşanan dış politika dengelerine ışık tutacak. Zirve de sadece İdlib konusu değil ayrıca Suriye ile ilgili atılacak adımlar, NATO liderler zirvesindeki Türkiye’nin ele aldığı konular, iki devletin yakın gelecekteki ilişkileri, doğalgaz, ekonomik ve bölgesel iş birliklerinin de masaya yatırılması bekleniyor. ABD ve NATO’nun da yakından takip edeceği zirve öncesi, Suriye’de Türk kontrol bölgelerine rejim güçlerinin saldırılarıyla birlikte, Rus baskısının da artması bölgede sert bir girişle de olsa, kalıcı neticeler almaya yönelik bir görüşme planlandığının göstergesi olarak önümüze çıkıyor.  

 Türkiye bu zamana kadar Rusya ile ilişkilerinin dışında, S-400 krizinin merkezinde yer alan, ABD ile olan ilişkilerini 2021 yılının başından itibaren kademeli adımlarla ılımlaştırma yolunda ilerledi. Ancak Biden’ın seçildiği günden beri Türkiye’ye yönelik sözleri ,Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iletişimini geciktirmesi ve ilk teması 24 Nisan sözde Ermeni soykırımını tanıyacağını açıklaması ile ABD-Türkiye ilişkilerini büyük çıkmaza soktu. Afganistan hamlesinin de sonuç vermediği gerilimli ilişkilerin yakın gelecekte olumlu anlamda bir sonuç veremeyeceği aşikâr. 

Şunu da belirtmekte fayda var, bu senaryo önceden görülmüş ve adımları öncesinden planlandığı için , Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Biden ile görüşmeden dönmesi sonucunda Rusya’ya yakınlaştığı doğrultusunda bir anlam çıkarmak yanlış olacaktır. Zira yaklaşık iki senedir Türkiye’nin taviz vermeyeceğini altını çizdiği S-400 konusu ve Rusya ile stratejik ilişkileri, Türkiye’nin bağımsızlığı ve milli güvenliği için atacağı adımları göz önünde bulundurulduğunda ABD ve NATO ile olan yapay ilişkinin korunmasından çok daha önemlidir. 

NATO zirvesinde Biden ve Erdoğan’ın iletişimi ve hatta beden dillerini konuşup olumlu anlam elde etmek isteyen uzmanları izlediğimde bu konuların konuşulmasının zaman kaybı olduğunu haziran ayında yaşanan o yoğun diplomasi trafiği günlerinde dile getirmiştim. Günlük yaşamdaki ikili ilişkiler ile kıyaslanmayacak kadar önemli ve devletlerin milli çıkarlarının ve stratejik iletişimlerinin ön planda olduğu bir alanda olduğumuzu zaman zaman hatırlamamız gerekiyor. Erdoğan’ın 14 Haziran ‘da ve daha önceki görüşmelerde de belirttiği gibi ana konusu bazı NATO ülkelerince ve ABD tarafından PYD’ye verilen desteğin Türkiye ile olan müttefikliklerinin ne kadar önüne geçebileceği olmuştu. Ne yazık ki bu konuda uzun süredir netice veren bir cevap alamamamız bölgesel birçok konuda Türkiye’yi güneydoğu politikaları, göçmen politikası, terörle mücadele ve hatta Doğu Akdeniz’de bile zorlu mücadeleye itti.İşte bu konular üzerinden gelişecek dış politika yönlendirmelerine ve bölgesel analizlere daha sık yer verdiğimiz bir dönemde olduğumuzun farkında olmamız gerekiyor. 

Belirli girişimlerle sonuç alamadığımız ABD ile olan ilişkilerimize , Afganistan konusu da pek bir gelişme sağlayamadı ve üstüne sığınmacı demeye bin şahit dedirten göç tehlikesi altında kaldık. Şimdi Türkiye, ABD ile yaşanan bu süreci yakından gözlemleyen Rusya ile yapacağı zirvede dış politika önceliklerini masada beklenilenden çok daha sağlam hesaplamalı. 

Peki bu nasıl mümkün olacak? 

Zirve öncesi Rus medyasının Türkiye’ye yönelik söylemlerine kulak verdiğimizde, Rusya’da Türkiye’ye karşı güvensizliğin hâkim olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin Kırım ilhakını dile getirmesi, Ukrayna ile olan ilişkileri Rus medyasında ve halkında şüphe uyandırdı. Bu sebeple son zamanlarda Rusya, Türkiye’nin Ukrayna üzerinden vermek istediği mesajı çözmeye odaklandı. Bu durumun verdiği cesaretle Rus medyası "Soçi zirvesi sonrasında Erdoğan'ın, Rusya'ya ihanet etme olasılığı var" başlıklarını vurguluyor.  

Diğer taraftan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov  Rossiya 1 televizyonuna verdiği demeçte, Erdoğan’ın Kırım hakkındaki açıklamalarının Soçi Zirvesi’ne zarar verip vermeyeceğine yönelik sorusuna cevap verirken “Her şeye rağmen Türkiye, çok gelişmiş ilişkilerimizin olduğu ve bu gelişmiş ilişkilerin yanında görüş ayrılıklarımızın da olduğu bir partnerimiz. Türkiye'nin, Sayın Erdoğan'ın Kırım konusundaki tutumunu iyi biliyoruz ve onlar bunu saklamadı. Bu açıklamalar, biraz nahoş bir iz bıraktı, ancak bu, Erdoğan'ın Rusya ziyaretinin başarılı, zengin içerikli ve yapıcı geçme perspektifine hiçbir şekilde zarar vermez.” ifadelerini kullandı.

Kremlinden bu açıdan olumlu sinyaller gelmesi Türkiye ile Rusya ilişkilerinde kalıcı denge sağlanmasına ve bunun korunmasına yönelik bir görüşmeye hazır olabileceklerini gösteriyor. Tabi öncelikle Türkiye’nin Kırım konusundaki söylemlerinin yumuşatılması yönünde bir istek olacaktır. Türkiye’nin bu konuda verdiği güven ile oluşturulacak stratejik hedefte ,Suriye ve İdlib konusunda bizim önceliklerimiz masaya yatırılmalıdır. Suriye’den gelebilecek yeni göç dalgasının engellenmesinde Rusya‘nın varlığı ve Esad ile iletişim adımları iyi değerlendirilmelidir. Suriye topraklarının egemenliğine ulaşması Suriye’ye vereceği fayda ile birlikte Türkiye’ye de fayda sağlayacaktır.4 milyon sığınmacı mali yükünün azalmasının yolunu açacak ve milli güvenlik konusunda pozisyonunu rahatlatacak bir gelişme olacaktır. Bu açıdan Rusya ile birlikte bölgede milli çıkara odaklı çözüme odaklanmak, zirveyi takip edecek olan ABD ve NATO’ya da gerekli mesajı verecektir. Uzun süredir var olan ticari ve ekonomik ilişkilerin, turizmin yaşanılan pürüzlerden etkilenmemesi önemlidir ancak tabiî ki her şartta Rusya’nın müttefik bir dost adı altında kendi çıkarı için bu dostluğu görmezden gelebilecek potansiyelde olduğunu, 2020 yılında İdlib’de 33 Türk askerimizin şehit olmasına sebep olabildiğini ve yeri geldiğinde tehlikeli çıkarları olduğunu da görmezden gelmemek gerekiyor.

Sağlıklı ve mutlu günler dilerim.