Türkler, ilk çağlardan Orta Çağ'ın sonlarına kadar Orta Asya'dan Hindistan, Uzak Doğu, Orta Doğu, Balkanlar ve Orta Avrupa bölgelerinde istila ve göçler yaparak geçici ve sürekli devletler, imparatorluklar ve yurtlar kurdular.

Farklı isimlere sahip olan bu devletler, bir tek millet ve devletin Türk Devleti ve milletinin devamıydılar.

Özümüzü, asaletimizi , muhtaç olduğumuz kudreti hatırlamak adına, geçmişten bizlere emanet edilen cesareti ve gücü bilmek adına tarihte kurulmuş 16 Türk Devleti ve kurucularını okuyacağınız yazı dizisi hazırlıyorum.

Bilenlere hatırlatıcı, bilmeyen geçlerimize, çocuklarımıza nereden geldiklerini ve kim olduklarını öğretecek bu yazı dizisini sizlere emanet ediyorum.

Okuyalım bilinçlenelim ve farkına varalım…

İlk olarak Orta Asya'da kurulan ilk Türk devleti Asya Hun Devleti’ni ve METEHAN dönemini konuşacağız.

Mete, Mao-tun, M.Ö. 209 - M.Ö. 174 arasında hüküm sürmüş Asya Hun İmparatorluğu hükümdarı olan Türk-Hun hükümdardır. Oğuz Kağan Destanı'ndaki Oğuz Kağan ile aynı kişi olduğu düşünülmektedir. Babası Teoman'dır.

Metehan hakkında bize gelen bilgiler mitolojik motiflerden oluşur. Mete'nin hayatı üzerine kurulan destana Oğuz Kağan Destanı denilir.Ancak tüm Türk destanlarında olduğu gibi bu destanın da ilk şekli günümüze kadar ulaşmamıştır.

Yine de bildiğimiz kadarıyla dönemine kudreti ve gücüyle ışık saçan Metehan’ı Oğuz Kağan destanından öğrenelim.

1200Px Oghuz Khagan Portrait, Turkmenistan Banknote (2014)

OĞUZ KAĞAN DESTANI

Oğuz Kağan Destanı, Türk tarihinin önemli efsanelerinden biridir. Binlerce yıldır dilden dile anlatılarak günümüze kadar gelmiştir. Bu destanın içeriğini ve önemini öğrenip, Türk tarihini daha iyi kavrayabileceğiz.

Mitolojide, Kadim Oğuz Türk Devleti'nin kurucusu olarak kabul edilir. Bütün hayatı boyunca Gökbörü (Börteçine) kendisine kılavuzluk etmiştir.

Hayatı, daha doğumundan başlayarak mucizevi ve olağanüstü olaylarla doludur. Yüzünün rengi maviye çalar. Al (kızıl) renklidir. Ağzı ateş gibidir. Çok çabuk büyümüştür. Doğar doğmaz yemek yemiştir. Bir kez süt emip sonra çiğ et yemiştir.

Gücü simgeleyen boynuzlu bir tacı vardır. Babası Kara Han'ı öldürür. Ormanda tek boynuzlu bir yaratıkla vuruşarak onu yenip öldürür. Gergedan olduğu söylenen bu canlı muhtemelen aslında bir şeytandır.

Pek çok boya adlarını o verir (Uygur, Kanglı, Kıpçak, Kalaç, Karluk). İki eşinden toplam altı tane oğlu olmuş ve bunların çocuklarından da Oğuz boyları meydana gelmiştir.

Birgün avlanırken,bir ada bulur. Bu adanın ortasındaki bir ağacın kovuğunda ışıklar saçan çok güzel bir kız oturmaktadır (Yarsub “Yer-Su” bu kızla sembolize edilir). Saçları akarsular gibi mavidir ve dişleri inci gibidir. Onunla evlenir ve üç oğlu olur.

Aradan yıllar geçer, bir gün gökten güçlü mavi bir ışık düşer ve ortasında güzel bir kız bulur (Gök-Kal “Gök-Hava” da bu kızla sembolize edilmiştir). İnanılmaz güzellikte olan bu kızın başında kutup yıldızı gibi ateşten bir ışık demeti vardır. Bu kızla da evlenir ve üç çocuğu olur.

Rüyasında gördüğü Gümüş Ok’u bulup getiren ilk üç oğluna bölerek paylaştırır. Aynı şekilde rüyasında gördüğü Altın Yay’ı da ikinci karısından olan çocuklarına paylaştırır.

Tarihçi Rüstem Paşa'ya göre Kur'an da adı geçen Zülkarneyn adlı kutlu kişi Oğuz Han’dır. Çünkü çift boynuzlu tacı ile tanınmıştır.

Çift boynuzun sembolizmdeki anlamına değinmekte gerekir.

Tevrat'ta yer alan boynuz kelimesi gücün simgesi olarak anlatılır. Tevrat metinlerindeki boynuz kelimesinin geçtiği yerlerde güç, üstünlük ve iktidar mücadelesi anlatımları bulunmaktadır.

Boynuzun güç sembolü olarak klasik Müslüman kültürüne de girdiği görülmektedir.Mesnevi'de, Hz. Mûsâ'nın ağzından Firavuna hitaben şöyle denilmektedir:

"Sivri, keskin boynuzların birçok ciğerler deldi; işte şu asam da senin küstah boynuzunu kırdı"

Kurân'da Zülkarneyn, bir yöneticiyi ve onun hâkimiyet alanlarındaki serüvenlerini anlatmaktadır.
Zülkarneyn'in kelime yapısı şöyledir:
ZÜL = "Sahibi".
KARN = Boynuz.
EYN = İki.

Kurân'da  Zülkarneyn olarak sözü edilen kişi, “iki boynuz sahibi” olarak isimlendirilmiştir. Bu tanım, sözü edilen kişinin tarihteki Büyük İskender'le ilişkilendirilmesine yol açmıştır. Fakat, Kehf Sûresi’ndeki ayetler göz önüne alındığında "iki zaman sahibi" ya da “zaman yolcusu” şeklinde bir tercüme de akla daha yakın gelmektedir.

SİYASİ VE ASKERİ HAYATI

Hun tarihinin Mete ile başladığını söyleyenilir. Bunlara göre; Hun tarihi Metehan ile başlar. Ama Hun tarihi ne Mete ne de Teoman ile başlar. Çin kaynaklarına göre; Hunlar Mete ve babası Tumandan önce de vardılar ve sürekli bir araya geliyor, birleşiyor ve dağılıyorlardı. Mete’den önce Teoman devleti kurmuş daha sonra Mete devleti imparatorluk haline getirmiştir.

M. Ö. 1000 yıllarının başında en eski Türk devleti olarak ortaya çıkmıştır. M.Ö. 200 yılında Doğu Asya tarihinde ilk milletler arası mukabele olarak bilinen antlaşma gereğince, 70 yaşında olan Mete, bir Çin prensesi ile evlenmiştir. Mete bu tavrı tamamen siyasi bir amaç taşımakla beraber daha sonraki dönemlerde bu evlilikler artarak devam edecek ve Türk devletlerinin korkulu rüyası haline gelecektir.

O dönemde en büyük rakip Çin, siyasi birlik içerisinde ve yayılmacı bir politika uyguluyorduBozkır kavimleri Çinlilere saldırı düzenleyemeyecek kadar güçsüz ve birlikten yoksundular. Siyasi bakımdan fetih yapamayacak yapsa bile yönetemeyecek kadar örgütlenmeden yoksundular.

Metehan ise kıvrak zekası ile birbirleriyle anlaşamayan, geçinemeyen bozkır kavimlerine birleşme baskısı oluşturmuş ve nitekim başarılıda olmuştur. Bu birlik Çin’in Asya’daki üstünlüğünün sonu demektir. Mete’nin kurduğu bu bozkır imparatorluğu Çin’nin korkulu rüyası haline gelmiştir. Mete iktidarı ele geçirdikten birkaç yıl sonra teker teker bu devletlere üstünlük sağlamış ve Yüezhileri günümüzdeki Tacikistan topraklarına göçe mecbur kılmıştır.

VATAN TOPRAĞINA VERDİĞİ DEĞER

Mükemmel bir darbe ile babasını bertaraf ederek, Hun tahtına çıkan Mete hakimiyetini büyük bir hızla kurmuştur. Güneybatıdaki komşuları ve soydaşları Tung-hular, Mete’nin babası Teoman’a ait bir günde 500 km koşan atı bir elçi vasıtasıyla istemişler.O dönem de atlar Türkler için çok büyük bir önem arz ediyordu. Mete bu konuyu istişareye açmış yanındaki danışmanları her ne kadar istemese de Mete’nin sözüyle hayret içinde kalmışlardır. Mete “Ben nasıl komşu bir atı devletten üstün tutabilirim” diyerek atı elçiye teslim etmiştir.

Tung-hular Mete’nin kendilerinden çekindiğini düşünüp daha ileri gitmişler ve Mete’den karısını istemişler. Mete bunu istişareye açtığında toplantıda bulunanlar sinirlenip bunlarda ahlak diye bir şey kalmamış hemen Tung-hular üzerine bir sefer düzenlemeli teklifinde bulunanlara Mete “Ben nasıl olurda bir kadını komşu devletten üstün tutabilirim?” diyerek taarruz yerine karısını elçiyle göndermiştir.

Tung-hu hükümdarının istek bitmek bilmiyordu. Bu seferde iki devlet arasında kullanılmayan çorak bir araziyi istila ederek Mete’ye “Benim ve senin sınırlarında askeri birlikler dışında insan bulunmayan bu toprak parçası, Hunlara çok uzak; ben bu toprak parçasına sahip olmak istiyorum” diyerek burayı Mete’den istemiştir. Mete tekrar danışmanlarını toplayarak istişare etmiş ve bazı bakanların fikri bu boş toprak parçasının verilmesinin devlet için önem arz etmeyeceği yönündeydi. Bunun üzerine sinirlenen Mete “Devletin malı olan bir toprağı nasıl verebiliriz?” diyerek toprağın verilmesini söyleyenlerin hemen başlarını vurdurmuştur. Mete burada kendisine ait olan at ve hatunu vermekte tereddüt etmemiş ama halkın malı olan toprak söz konusu olunca taviz vermektense savaşmayı tercih etmiş ve bu tavır tüm Türk tarihi boyunca Türk devlet anlayışının temelini oluşturmuştur.

Artık bundan sonra, yüzyıllar boyunca unutulmayacak olan, büyük ve çok kanlı Tung-hu, yani Moğol ve Hun savaşı başlayacaktır. Türk ve Moğol kavimlerinin ilk ve büyük, aynı zamanda sembolik savaştır.

Çin ile savaşmadan önce arkasını sağlama almak istiyordu. Bu nedenle Kuzey ve Kuzeydoğusundaki akraba Türk topluluklarını bir bayrak altında toplayarak devleti bir imparatorluk haline getirmiştir.Böylelikle ilk Turan birliği ortaya çıkmış oldu ve Altay dağlarının Batısı hariç bütün Orta Asya Mete’nin hâkimiyetine girmiş bulundu.

DÜNYADA BİR İLK

Mete dünya tarihinde bir ilke imza atarak, Çin imparatorunu kuşatması esnasında ilk defa ordu birliklerini at renklerine göre düzenlemiş, Doğu tarafına mavi atlar (kır atlar), Kuzey yönüne siyah atlar, Güney istikametine ise kırmızı atlar (doru atlar)'dan oluşan süvari alaylarını yerleştirmiştir. Bu kuşatma sırasında Çin imparatoru ne içeriden ne de dışarıdan yiyecek alamayarak açlıkla baş başa kalmıştır. Bu duruma daha fazla dayanamayan imparator Kao Mete’nin hatununa gizlice hediyeler göndererek rüşvet karşılığı yardım istemiş ve hatun Mete’ye “Çin topraklarını elde etmiş olsanız bile, siz ey Hun hakanı, orada oturup Çin’i idare etmek için, eninde sonunda gerekli gücü bulamayacaksınız. Çin imparatoru tanrı gücüne sahiptir.” diyerek Mete’yi ikna etmiştir.

Kuşatmanın yedinci günü Mete, tahminleri alt üst eden bir harekette bulundu ve Hun ordu saflarının birleştikleri köşeden bir koridor açarak yoğun bir sis içerisinde Çin ordusunun gitmesine izin verdi. Çin ordusu utanç içerisinde yavaşça ilerleyerek gözden kaybolunca Mete de ordusuyla ülkesine döndü. Çin ordusunu imha etmek hatta Çini ortadan kaldırmak elindeyken Metehan neden bunu yapmamıştır?

KUŞATMANIN ARDINDAN…

Đmparator Kao kuşatmanın şokunu ancak üç yıl sonra atıp hemen devlet meclisini toplamış ve çareler aramaya kalkmıştır. Danışmanların fikirleri birbirine benziyordu fakat komutanlarından birinin öne sürdüğü fikir Çin mantığına gayet uygun bir fikir olarak imparator tarafından kabul görmüştür.

Bu planın esasları şöyleydi: İmparatorun kızı Mete’ye eş olarak verilmeli. Ayrıca her yıl vergi olarak değerli hediyeler gönderilmeli. Böylece doğacak çocuklardan birisi veliaht olacak ve Mete’nin yerine geçecek ve böylece Hunlar kontrol altına alınabilecekti

Đmparator hemen bu komutanı Mete’ye gönderdi ve Mete ile M.Ö. 197’de bir“dostluk ve barış antlaşması“ imzalandı. Bu anlaşma Orta Asya tarihinde bilinen ilk milletler arası anlaşmadır. Bu anlaşmadan sonra Mete kendisine gönderilen Çinli prenses ile evlenmiş, Çini yıllık vergiye bağlamış ve uzun sürecek ticari ve barış sürecine geçilmiştir.

ONLUK SİSTEMİN KURUCUSU

Mete ıslık çalan bir ok icat etmiş ve bu oklarla okçu atlı birliklerine eğitim yapmalarını emretmiştir. Disiplinli bir ordu elde etmek amacıyla katı disiplin kuralları koymuş ve birliklerinin sadakatini ölçmek için inanılması güç sınavlar verdirtmiştir. Nitekim Metehan okunu nereye atarsa askerleri de oraya atmaya mecburdu. Ve okunu atmayanların başları derhal kesilecekti. Metehan bir gün kendi atına okunu attı ve askerlerinden de atına nişan almalarını istedi.

Bu önemli bir olaydı. Çünkü milattan üç bin yıl önce Türkler tarafından ehlileştirilip, yük ve binek hayvanı olarak kullanılan at, onların hem en büyük serveti, sevgilisi aynı zaman da atalar ruhuna kurban edilen kutsal bir varlıktı. Dolayısıyla öyle kolay kolay ortadan kaldırılması ya da kolay vazgeçilecek bir varlık değildi. Mete'nin sağındaki ve solundaki bazı askerler, Mete’nin atına ok atma cesaretini gösteremediler ve başları hemen orada kesildi.

Metehan bu sefer askerlerinin sadakatini test etmek için yine orada bulunan ve çok sevdiği eşine okunu attı ve askerlerinden de aynısını istedi. Yine buna cesaret edemeyenlerin başları kesildi. Metehan’ın orduyu 10, 100, 1000, 10.000 kişilik bölümlere ayırarak bunların başına onbaşı, yüzbaşı, binbaşı ve tümen başılar getirmesi Türk ordu teşkilatında ufak tefek değişikliklere uğrayarak günümüze kadar süregelmiştir.

Özetle; Metehan, Çin imparatorunu dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir taktikle kuşatma altına alıp vergiye bağlamış, Türkçe konuşan tüm halkları Hun hâkimiyetine alıp Türk siyasi birliğini kurmuştur. Hun devletini sadece Orta Asya’ya değil tüm dünyanın en büyük gücü haline getirerek bir imparatorluk haline getirmiştir. Çini baskı altında tutarak Hun halkının uzun süre barış ve huzur içerisinde yaşamasını sağlamış bir hükümdardır Türk devletinin temellerini yaşatan kadim Türk lideri Metehan’ın hakkında ne yazsam az kalır.

Atamızın ''Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur'' sözüyle ilk yazımı bitiyor, huzur dolu günler diliyorum.